her boku da ciddiye almayın derneği

entry2 galeri0
    2.
  1. Keşke ben de üye olabilsem dediğim dernektir. Ama ne yazık ki ben mal gibi her boku kafaya taktığım için girmem zordur.
    3 ...
  2. 1.
  3. hayatın göbeğinden zeytin yiyenlerin kurduğu dernektir.
    kuyuya ilk taşı atıyorum.
    darısı diğer delilere

    bir akşamüstü, mayısa beş var.

    telefonu kapattım. kilit ekranının gelmesini beklerken ekrana yağmur damlaları düştü. bozulur endişesiyle hemen gömleğime bastırıp kuruladım telefonumu. durakla bulunduğum meydan arasında birkaç kilometre vardı. taksinin gelmesi birkaç dakikayı bulur. buruşmuş, soft tabirli sigara paketine attım elimi. üç ya da dört tane kalmıştı içinde. ağzı yarım açık, havasını dışarıya vermiş paketten sigarayı almaya çalışırken paketle kavga ettiğimi fark ettim. alamamıştım o sigarayı. paketin yarım açık yerini ağzıma götürerek pakete hava üfledim. sigaralar şişen paketin içinde dönmeye başladı. bir tanesini çekip aldım. ateşleyip ilk derin nefesi keşler gibi çektim. belki de akşam yemeğine hazırlık yapıyordu arkamdaki marketten elleri poşetli çıkan çocuklu ev hanımları, abi diyeceğim orta yaşlılar. mavi gözlü kasiyerle yine göz göze geldik. soğuk hava sayesinde yavaş yavaş gökyüzüne bıraktığım dumanların sakallarımın arasından geçişlerini hissediyordum. ikinci nefesi alırken bir taksi geçti. 369 değildi. arkamdaki binanın saçağına çekildim. tek elimle kafamda biriken yağmur suyunu kafamın arkasından önüne doğru sıyırdım. elimdeki suyu silkeledim. elimi de pantolonumun kuru yerlerine sildim. mevsimlerde bozmuştu. aylardan mayısa beş var. üşüyorum.

    dalgın dalgın etrafı izlerken 369 geldi. sigarayı yarısında attım. "orada kaç yetimin hakkı vardı acaba" derken tek başına taksiye binerken öne mi binilir arkaya mı? sorusu dehlizlerden çıktı. garip bir saygı zorunluluğu hissettim. tekler için arka patron ya da kadın koltuğu gibiydi. her zaman yaşadığım bir kaç saniyelik bir kararsızlık. bunu zihnime kimin kodladığını hatırlamıyorum.

    bir "hayırlı işler" selamlamasıyla kendimi ön koltuğa attım. aldığım karşılıktan şoför mahallindekinin bir karadenizli olduğunu anladım. yolu tarif ettim. ben her zaman 10 liralık yol gidiyordum. bazen 9 oluyordu. galiba bazı taksiciler taksimetreyi erken çalıştırıyordu. o an hepsinin annesini saygıyla andım. saygı duruşunun ardından istiklal marşı ve haber bülteni başlayacaktı. trt 1 zamanlarıydı. dudaklarım gerildi. gülümsemeye başladım. hey gidi be. kendi kendime gülümserken taksicinin bana baktığını fark ettim. bozuntuya vermemek için vatsapı açtım. konuşma listesinin başındaki ilk kişiyle yalandan yazışmaya başladım. bu sefer de taksicinin durumuna gülmeye başladım. ama vatsapta yazışıyordum. garip. kendi kendine gülene neden deli diyoruz ki? bu söylenceyi çıkaranlar hayal dünyası kıt insanlardı osho'ya göre. sonra dans edebilen insanlar hakkında arkadaşımın nereden alıntıladığını bilmediğim bir sözü daha geldi aklıma. alıntıda; dans eden insanlara deli denmesinin saçma olduğunu, bu insanların dansı duyabilen ve onunla akabilen insanlar olduğu söyleniyordu. taksi gidiyor, ilerliyorduk. o an bir yerlerde bir merak duygusunun öldürüldüğünü hissettim. havadan sudan konuşmaya başladım. yollar... seçimden önce yapılmaya başlanan, seçimlere yetiştirilemeyen, seçim sonrasında ise yarım bırakılan yollar; sağa sola saçılmış, kimisi kırılmış, yan yana gelse kaldırım diyeceğimiz taşlar ... şoför mahalline göre anası sikilen paralar; senin, benim vergim.

    ...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük