bugün

neden yapıldığı hiç önemsenmeyen eylem. türkçeye "cd" gibi bir sözcük sokulmaya çalışılıyor. sadece türkçe bilen bir kişinin bu kelimeyi duyğunu varsayın. bu kişi bu kelimeyi nasıl yazar? entry kelimesini duyan bir kişi bunu "entri" olarak mı yazacak. türkçedeki kelimeleri doğru olarak okuyup yazmak için ingilizce mi bilmek gerekli?
dili korumak adına atılan sağlam bir adım gibi gözüksede sonuçta ortaya; çok oturgaçlı götürgeç , yoğun teker gibi saçma sapan sözcükler çıkıyor. değil bu sözcükleri günlük konuşmalarda kullanmak, akılda tutmak bile imkansız.
sözlük jargonunu belki de yok olması. (bkz: sözlükte trt havası)
http://www.turkiye.net/sota/tdaskon.html
"Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden.. Off, ay dont nov âbi
yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. 'Hay beybi.." halini kabul etmemektir.

(bkz: yeni lisan)
sözlüğün belki otuz yerinde, otuz kez dediklerimi yeniden tekrarlamama vesile olacak başlık!!!

öncelikle türkçede arapça, farsça ve fransızca kelimeler bulunduğu doğrudur. bunlarınsa nerelerden geldikleri malumdur. osmanlı türkçesi arapça, farsça ve türkçe * kelimelerin karışımı olan bir dildi ve şu anda konuştuğumuz türkiye türkçesi de bir nevi bu dilin devamıdır.
dil, yaşayan, canlı bir varlıktır ve her canlı varlık gibi değişmesi ve dönüşmesi kaçınılmazdır. öztürkçe olarak kabul edilen ve varlığına dair ilk kanıtları yenisey yazıtları'nda gördüğümüz türkçeyi bugün kullanamama nedenimiz de budur. dilin de kendi içerisinde bir mantığı ve tutarlılığı vardır. aynı mantıkla baktığımızda osmanlı türkçesini de günümüzde kullanmamız abesle iştigaldir.
yadsınmaması gereken bir husus daha vardır. yaşanan teknolojik değişme ve gelişmelerle diller teknoloji merkezi ya da dağıtıcısı olan ülkelerden icat isimlerini ödünçleme yoluyla almaktadırlar. bir kelime bir dile alınıp o dilde kullanılmaya başlandıktan sonra "vay efendim cd yabancıdır, buna başka bir isim arayalım"lar için geç kalınmış oluyor. bu problemin ancak kurulması gereken "dil barajı" ile çözümlenebileceğini düşünüyorum. doğru zamanda yapılacak müdahalelerle buzdolabı, bilgisayar gibi toplum tarafından "diğer şekli" bilinmediği için hemen kabul edilebilecek kelimeler çoğaltılabilecektir. bunu yapabilmek içinse yeniliğe açık, bilim, sanat, teknoloji gibi alanlardaki her türlü gelişmeyi adım adım takip edebilecek kapasitede, kendiyle barışık bir kuruma ihtiyaç vardır. bu kurum tdk mıdır? yorum sizin!
yine de bir günah keçisi bulup ona yüklenmek tabii ki yanlış ve acımasızca olacaktır. tdk'nın elinden gelen çabayı gösterdiği ortadadır(!)
özetle, bugüne kadar halkın kullanmaya alıştığı kelimeleri dilden çıkarmak dil mantığı açsından imkansızdır. bu kelimeler için söylenebilecek tek bir şey vardır: geçmiş olsun! ancak bu kesinlikle böyle gelmiş böyle gider demek değildir. bireysel olarak yapabileceğimiz şeyler mevcuttur. ne yapabiliriz diye düşünürken akıldan çıkarılmaması gereken önemli bir husus var: bir milleti bir arada tutan en önemli öğelerden biri de dildir.

ayrıca merak edilen bir nokta olarak: (bkz: türkçe bile türkçe değil)(!)
Prof. Dr. Şükrü AKALIN'ın bu konuyla ilgili çok güzel bir makalesi var .buyrun ;
( Türkçenin Sorunları )

Günümüz Türkçe'sinin en önemli sorunu, yabancı dillerin, özellikle de ingilizcenin, Türkçe'yi olumsuz olarak etkilemesi. ikinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan ve ingiliz kültürleri bütün dünya dillerini etkilemeye başlamıştı. Türkiye'de ingilizce ile öğretime başlandığı 1950'lerde Anglo-Sakson kültürünün yoğun etkisi de kendisini hissettirdi. ingilizce sadece Türkçe'yi değil, başka dilleri de etkiliyordu. Fransızlar dillerini korumak amacıyla yasa bile çıkardılar. Yabancı dil öğrenme düşüncesi, zamanla yabancı dille öğretime dönüştü ve yaygınlaştı. Çocuklarımıza yabancı dil öğretelim. Hatta çocuklarımız bir değil birkaç yabancı dil bilsinler. Ama yabancı dille öğretim, yanlış bir yol. Yabancı dili yabancı dil dersinde öğretelim. Matematiği, fiziği, kimyayı gençlerimiz ana dillerinde Türkçe olarak öğrensin. ingiliz-Amerikan kültürünün etkisi sadece dilde değil, pek çok alanda kendisini gösterdi. Beslenme alışkanlıklarımızdan, giyime, müziğe kadar pek çok alanda bir etkilenme söz konusu. Ancak, en fazla dikkati çeken de dildeki etkilenme oluyor. Dilimizi olduğu kadar, diğer ulusal değerlerimizi de yaşatmak zorundayız.
Özenti ile dilimize yabancı sözlerin girişi de arttı. Türkçe'si varken yabancı kaynaklı sözleri kullanmak özentiden başka bir şey değildir. Dilimizde karşılığı bulunmayan sözler için de karşılık türetmek gerekir. Türk Dil Kurumu öteden beri bu çalışmayı yürütüyor. Bugün kullandığımız pek çok sözü bu çalışmalara borçluyuz.
Yabancı dillerin etkisinin artması, Türkçenin söz varlığını, söz dizimi özelliklerini olumsuz yönde etkiliyor. Divan Oteli demek dururken Hotel Divan, Marmara Oteli demek dururken The Marmara demek, Türkçe'nin söz dizimi özelliklerini zorlamaktır. Son zamanlarda bir de çeviri yoluyla anlatım türü ortaya çıktı. Sözler Türkçe, ama anlatım kalıbı yabancı kaynaklı... Doğru olmayan bu kullanışlar da yaygınlaşıyor: Çay içmek, kahve içmek yerine çay almak, kahve almak; özür dilerim yerine üzgünüm gibi kullanışlar bunlara sadece birkaç örnek. Türkçe'nin yapısına ve mantığına aykırı bu yanlışlardan kurtulmamız gerekiyor. Türkçemize son yıllarda Batı dillerinden, özellikle de ingilizceden, bir söz akını olduğu gerçektir. Sözlerin bir bölümü teknolojiyle birlikte geldi. Yeni bulunan ve yeni üretilen aletler, ülkemize gelirken adını da birlikte getirdi: air-conditioner, disket, faks, kamera, kompakt disk, monitör, printer, radyo, televizyon, tubeless, video, walkman; Dilimizin doğal gelişmesi içerisinde bu aletlerin çok az bir kısmına karşılık bulunabilmişti: buzdolabı, bilgisayar, derin dondurucu vb... Buna karşılık yabancı kaynaklı sözlerin dilimize girişi her geçen gün biraz daha artıyordu. Yeni bulunan ve üretilen aletlerin adları girmekle kalmadı, bu aletlerin çeşitli özellikleri, parçaları, kullanıcıları ile ilgili sözler de dilimize girmeye başladı, hatta bu sözlerden fiiller türetildi: air-conditoned araba, kaset, diskjokey (kısaltılması de je olarak değil, ingilizcedeki biçimiyle söylendi: dicey), videojokey (ve je değil, vicey biçiminde söylendi), fakslamak, hardware, software, zapping, zaplamak, zoomlamak... Kısa bir süre içerisinde yabancı kaynaklı söz kullanmak bir özenti halini aldı. Günlük hayatta, çarşıda, pazarda, radyoda, televizyonda, basında, okulda, sporda kısacası her yerde yabancı kaynaklı sözler artık bilinçsizce kullanılır oldu.
başta kendi ülkemizin adından başlanması gereken toplumsal sorumluluktur.

(bkz: turkey yerine türkiye diyelim kampanyasi) * *
Hamburgere yandan yırtmaçlı doyurgaç demektir.
(bkz: E-posta)
her bir şeyi sadece özel okul mezunu zibidiler bilmesin diye uğraşmaktır.
bilgisayar, donanım, yazılım gibi başarılı ve sulandırılmamış örneklerini görünce neden olmasın diyerek destek verdiğimiz insanın çabası.
oturgaçlı götürgeç, gökkonutsal avrat gibi uydurulan saçma örnekleri bir kenara koyarsak, gereken bir çabadır. zira çok başarılı örnekleri mevcuttur.

(bkz: dizüstü bilgisayar)
(bkz: ileti)
(bkz: donanım)
(bkz: yazarkasa)
hiç değilse türkçe olan isimler türkçe kalsın diye kasmak daha yerindedir.
bu kasmanın nedeni atatürk'ün de dediği gibi ' dilin, bir milleti millet yapan en önemli unsur' olmasından kaynaklanmaktadır.
(bkz: pipimtrak çişengeç)*
(bkz: ulusal düttürü)*
bilinen her şeyin türkçe ifade edilebilmesi için kasmaktır.

her bir şeyin adı türkçe olsun diye kasmak gibi saçma sapan bir eylemden ziyade, mümkün olduğunda türkçe olması için kasmak daha makul bir eylemdir.
filmlere türkçe isim bulunma çabası. bu nedenle de hergün gerçekte farklı bir film olmasına rağmen adı suikastçı olan film izlemek.
kürtçeye muhtaç olmamak için kasıp kopmak, elin avrupalısından çalmak.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar