belki ölmek, belki de zaten içimizden çıkmayan yarım kalmışlık hissiyle kalmaya inat gitmek..yürü arkadaş: gidiyoruz! bu kalabalık kenti terk ediyoruz. tanıdıklarımızı, hayallerimizi siktir ediyoruz. bizi bağlayan düşünceler değil mi? hani özleneceğiz, özleyeceğiz. hani umut dolu düşüncelerimiz değil mi bizi zincirleyen? onları def ediyoruz. insanüstü bir güç formuna bürüyoruz gitmek düşüncemizi ve koparıyoruz bağların hepsini. YÜRÜ ARKADAŞ! GiDiYORUZ. hiç bilmediğimiz bir kente, hatta kentlere..gidiyoruz. yollara çıkıyoruz, insanlar göreceğiz. güleceğiz, ağlayacağız, açlık çekeceğiz. beş parasız gidiyoruz. aciz hâlimize rağmen sert tavrımızı koyuyor ve gidiyoruz. insanların insanları yönettiği, insanların insanları siktiği, insanların kurduğu sistemde varlığımızı sisteme hissettirmeden sağ kalmaya çalışacağımız bir pasif mücadeleye girişiyoruz. ey arkadaş, sınırlar var diyorlar. sınırı görmeye gidiyoruz! sınırı geçmeye gidiyoruz. bizi durduracakları söylenen kimmiş, görmeye gidiyoruz. bekle! diyen ama zamanın durmadığından bihaber kimselere bunu anlatmaktan yorulmuş bir şekilde gidiyoruz. bizi biz durdurabilir, yorgunluğumuz ve vazgeçişimiz. kaç defa geçersiz kıldığımız yeminlerimize bir yenisini ekleyip, vazgeçmeyeceğimize yemin ederek gidiyoruz. aciziz. ama gidiyoruz. ne demiş bir latin atasözü: mori nihil est. tremendum est non vivere! ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç!
bazıları için kaybetme korkusuyla doğru orantılıdır. hiç bir şeyin sonu olmadığını düşünür insan; o kadar yarım bırakılmış o kadar sona ulaşamamıştır ki çareyi kendi yarım bırakmakta bulur. kaybetmeden önce kaybolur, terkedilmeden önce terkeder. yarım bırakılmışlığa yine üzülür ancak benim seçimimde diyerek kendini avutur.