ne engeller çıkar bazen önümüze. ne mutlulukların önü kesilir hevesin ortalık yerinde. tebessümler kaybolur birden, gözlerin içi yaptıklarından tat almazcasına körelmiş bakar etrafına. eller, yaptığı işi yavaşlatır. ve sen sadece uyumak istemeyi düşünürken, çaresizlikler içerisinde enerjisi soğurulmuş bulursun kendini.
ne acılar yaşanır, ne hayatlar gelip geçer ellerinden. ne aşklar tadılır, ne yenileri gelir eskilerine şükrettiren. ne dostluklar biter, ne arkadan vurmalara maruz salınıverirsin ordan oraya.
ama her yaranın bir süre sonra kabuk bağladığı gibi sen de önce sertleşeceksin. zaman geçtikçe o kabuğun, yaranın üzerinden atıldığı gibi sen de eski izlerden arınacaksın. belki o yara eskisi kadar dirençli bırakmayacak harap ettiği yeri ama sen orayı koruma altına almayı da acıların zarfında öğrenmiş olacaksın.
önemi olansa o yaralara birinin dokunup sana zarar vermesini, bir şeylerin aynı yeri tekrar kanatmasını önlemek. çünkü acı çekmek değil hayat; mutlu olmak, tebessüm etmek, ve yeni tatlar öğrenmek. sen de onurun, gururun ve huzurun için yaşıyorsun bu yüzden. o halde her şeyi geride bırakıp gönlünü hoş tutmak, başını dik tutmak, ve hayata meydan okumak da senin amacın. bu yüzden asma suratını, ölüm gelmedi. neymiş dünyanı karartan, daha ölüm gelmedi! hepsi geçecek, kalıcı olansa sensin. bir de kendi kendine zarar verme canını acıtmak için bekleyen o kadar hayati etken varken...