Bundan tam yedi yıl önce, 24 Ağustos 2006 tarihinde Uluslararası Astronomi Birliği
gezegen teriminin tanımını yeniden yapınca olan bizim Plutona oldu ve
gezegenlikten çıkarıldı. Astronomi için, uzay bilimi için hayırlara vesile oldu mu, olmadı mı bunu biz faniler bilemezdik elbette;
ama yine de ne gereği vardı şimdi demekten de kendimizi alamadık.
Bu yazıyı bu ekranda yazıp okuyabiliyorsak, bunu bilime/bilim insanlarına borçlu olduğumuz gerçeğini gözardı etmeden, o gün sorduğumuz soruyu zaman zaman yineliyoruz:
O gün ne oldu da, siz kalktınız tanım değişikliğine gittiniz?
En büyüğü Charon olmak üzere üç evladı olan Pluton gezegen olarak kalsa
Dünya tersine mi dönerdi?
Tam da Eylül ayında okullar açılacakken ve bütün müfredat güneş sistemimizde
dokuz gezegen olduğu bilgisi ile kaplıyken, insanlığın 1930 senesinde tanıdığı Pluton ile
76 yıl sonra yollarını ayıracak olması bize biraz garip geldi.
Paristeki birlik, Plutonu sadece gezegenlikten diskalifiye etmekle kalmadı;
adını da silerek kendisine bir numara verdi: 134340.
Tahtaya kalktığımızda güneş sistemindeki gezegenleri tek tek sayarken, sekizden sonra durmak 76 yıllık tanışıklığın hatrına sığmadı ve 25 Ağustostaki Konyaspor maçı öncesi
Şairler Parkında kainatın da sahipsiz kalmayacağı ifade edilerek Hepimiz Plutonuz pankartı tribündeki yerini aldı.
Plutonun başına gelenlere aşinayız.
Yetiştiğimiz bu topraklarda, birileri, bir yerlerde, bir karar verme yetkisinde olduğunda, sahip oldukları güçle her şeyi kendi egemenlikleri doğrultusunda değiştirme kudretini
göstermekten imtina etmedi. Halkın doğuştan sahip olduğu haklarını kullandırtmamaktan, mağduriyetler yaratmaktan, acılara acılar eklemekten hiç mi hiç imtina etmedi.
Plutonun isminin silinip, yerine numara verilmesine biz bu topraklardan aşinaydık mesela. Bu topraklarda yaşayan halkların numaralandırılmasından, insanların fişlenmesinden,
isimlerinin değiştirilmesinden aşinaydık.
insanların ötekileştirilmesinden aşinaydık. Nasıl ki Pluton, diğer sekiz kardeşiyle uzayda salına salına, kimseyi rahatsız etmeden güneşin etrafinda huşu içinde dönerken birdenbire kovuldu ise, biz de burada bütün halklar kardeştir, inanmayan kalleştir dediğimizde zulme uğruyorduk. Aşinaydık işte.
çArşı neden her şeye karşı çıkıyor? sorusu bizler için manasızdır.
Kendimize de karşı çıkıyoruz. Adalet, adalet olana kadar, hak yerini bulana kadar
çArşı her türlü adaletsizliğe, her türlü haksızlığa karşı olmayı bir erdem olarak bilir.
Rakiplerimizle mücadele ederken, hakemin yanlış kararı bizim lehimize olsa da
sahadaki adaletsizliği, rakibimizin hakkının yenmiş olmasını görmemezlikten gelmeyiz.
Hayatın içindeki her türlü adaletsizlik ve haksızlık, sahalarda da, sokaklarda da
tarafımızca reddedilir. Fezaya gittik tavrımız yine değişmedi.
Birikmiş çok hikayemiz var bizim. insanlar, hikayelerini mağara duvarlarına resmettiler, tabletlere yazdılar, taşlara kazıdılar. Biz de hikayelerimizi, özlemlerimizi, sevinçlerimizi, acılarımızı pankartlarımıza yazdık. Pankartlar, bizim hikayelerimizdir, hafızamızdır.
Aramızdan ayrılışının yedinci yılında kendisini özlediğimizi ve unutmadığımızı belirterek Plutona bir kez daha selam olsun.