hep sonradan düşer insanın içine. ''keşke'' diyecekleri. hep sonradan gelir aklına, ''belki'' dedikleri. hep sonradan acır insanın yarası, tazeyken bilemezsin. hep sonradan gelir pişmanlıklar. hep sonradan özlersin, zaten bıkmıştım dediklerini. hep sonradan düşer peşine zamanında ''ah'' dediklerin. hep sonradan gelir sana rüyanda görebileceklerin.
bu gece sardığım şarkı. ha bir de zülfü livaneli' den sus söyleme, ilkay akkaya'dan acının rengi. bunlara da sardım. ben ne zaman bu üç vatandaşı çok dinlemeye başlarsam sonu iyi olmuyor ama hayrolsun bakalım. yine sonradan gelmez aklım başıma umarım.
uzun bir aradan sonra nerden aklıma geldiyse dinledigim ve sabah sabah beni üstelikte pazartesi günü dumura ugratan şarkı olmuştur. bu saaten sonra müşteriler düşünsün.
alkol aldığım gecenin sabahında dinlerim ben bu şarkıyı, şarkıda da dediği gibi "hep sonradan gelir aklım başıma" işte aynen öyle keşke bu kadar içmeseydim de kendimi bu kadar yıpratmasaydım dediğim, değermiydi bu kadar içmene değermiydi bunca yaşananlara dediğim bazen kendime isyan ettiğim, dinledikçe kendimden geçtiğim şarkılardan biridir. hani damardan derler ya işte öyle birşey. uzun lafın kısası hep sonradan işte, hep sonradan gelir aklım başıma.
oysa ikimiz birden üzülebilirdik*
öyle olsa yan yana bile olabilirdik.
ne olduğunu bildiğimiz yok hiçbirimizin ama şu var: aynı şeye aynı anda üzülmediğimiz için oluyor bu iç sıkıntıları. hiç üzülmesek yine tamam. herkes her şeye üzülecek ya da biri üzgün diye biri daha üzüntü duyacak diye bir şey yok, ama üzüntü sabit vakit değişken olunca çok kötü. hep sonradan işte.
haydi o zaman ikimiz birden sevinelim başka başka şeylere.