oğlak dönencesi isimli eserine dönüp dönüp bakılası yazar. Her defasında insanı değişik bir yanından öldürebilmek gibi bir huya sahiptir.
Sürüye katılmayı seçersen bağışıklığın var demektir. Onaylanmak ve beğenilmek için kendini yok etmen, sürüden ayırt edilmeyecek duruma gelmen gerekir.
bohem bir hayat sürmüş, alman asıllı amerikalı yazar. eserlerinde friedrich wilhelm nietzsche' nin etkisi rahatlıkla farkedilendir.
babası bir terziydi. çocukluğu büyük zorluklarla geçti, tek anlaşabildiği ablasıydı. gençliğine adım atarken, otoritenin yarattığı olumsuz etkiyle bütün tabuları yıkma peşinde bir yazar olmayı kafasına koydu. june adlı bir dansçı ile dalgalı bir ilişki yaşamaya başladı. onun ardından fransa' ya gitti, burada düşe kalka yazmayı sürdürdü, bir yandan da entelektüeller ile tanışıyordu. genelde kahvelerde vaktini geçiriyor, geçmiş ve geleceği düşünmeden, bohemliği hayat tarzı haline getiriyordu. anais nin ile tanışması daha rahat bir yaşam sürmesine yardımcı oldu, maddi açıdan sıkıntı çekmiyordu. aynı dönemde en ünlü eseri yengeç dönencesini bitirdi. yapıt, dergiler tarafından kabul edilmemiş, gerekçesiyse ahlaki değerinin düşüklüğü ve pornografik bir yapısının olması olarak gösterilmiştir. 1934' te geniş kitlelere ulaşan yapıt, 1962' de yazarın anavatanında piyasaya sürülebildi. *
"Hem özgür, hem zincire vurulmuş gibi hissediyordum kendimi -insanın kendini seçim öncesinde hissettiği gibi, sahtekârlardan oluşmuş bir listeden doğru adamı seçmeye çalışırmış gibi. Irgat gibi hissettim, elinden her iş gelen biri gibi, bir avcı gibi, serseri gibi, kürek mahkumu gibi, pedagog gibi, solucan gibi, bit gibi. Özgürdüm ama kollarıma ve bacaklarıma kelepçe vurulmuştu. Cebinde bedava yemek kuponu olan demokratik bir insandım ama hareket kabiliyetim yoktu, sesim yoktu. Tahtaya çakılmış bir deniz anası gibi hissediyordum."
birçok kitabı müstehcen bulunduğu için yasaklanan yazar. günümüzde bile aynı sorunlar yaşanırken o yıllarda cinselliği bu kadar doğal anlatan bir yazarın anlaşılmasını beklemek yanlış tabi. cesurdur; seksus'unda "hiçkimse kağıt üstüne tek sözcük dökmezdi, inandığı şeyi yaşamaya cesareti olsaydı." diyebilecek kadar.
tartışmasız, faulkner de dahil, amerikan romancıları arasında en iyisidir. bir daha oğlak dönencesi gibi bir kitap yazılabilir mi amerika taraflarında bilmem. *
henry valentine miller. amerikalı yazar. yaşadığı dönemdeki edebiyat formlarının dışına çıkarak roman, otobiyografi, felsefe ve mistizmi karıştırarak kendi tarzını yaratmıştır. Kendi hayatından aldığı gerçekleri tekrardan kurgulayarak kitaplarına aktarmıştır.başlıca eserleri; anımsamayı unutma,kara ilkbahar, seksus,oğlak dönencesi,yengeç dönencesi'dir.
eski bir dansçı olan eşi june ile entelektüel rekabeti, birbirlerinden bağımsız bir hayat sürmelerine yol açmış amerikalı ünlü yazar. miller - june - anais nin üçgeninde yaşananlar, miller' in yengeç dönencesi adlı romanının konusunu teşkil etti.
".../ gülen amcıklar vardır, konuşan amcıklar, yumurta biçimindeki küçük ağız çalgısı biçiminde, besisuyunun yüksekliğini ve alçaklığını kaydeden depremçizer makineleri gibi kaçık ve histerik, iri amcıklar; balina ağzı gibi açılan ve sizi canlı canlı yutan yamyam amcıklar; sert kabukları olan ve içinde bir, bilemedin iki inci bulunan midyeler gibi kapanan amcıklar; yalnızca penisin yaklaşmasıyla danseden ve esrimeye banmış ditiramp amcıklar; solungaçlarını açıp kapatan ve küçük noel bayrakları sallayan kirpi amcıklar; mors alfabesini uygulayan ve insanın aklını nokta ve çizgiyle dolu bırakan telegraf amcıklar; ideolojiyle tıka basa dolu ve menapozu bile yalanlayan siyasal amcıklar; köküne kadar kazınmazsa hiç karşılık vermeyen bitkisel amcıklar; üstünde yedinci günün adventistlerinin kokusu olan, tespihler, solucanlar, yumurta kabukları, salyangozlar, koyun boku ve yer yer ekmek kırıntılarıyla kaplı amcıklar; kutup kışlarında kış uykusuna yatan, denizayısından ziyade memeli amcıklar; yalnızlar ve saralılar için yatlar gibi donanmış gemi amcıklar; kuyruklu yıldızlardan yağmurların rahatça gömülebildiği buz amcıklar; her türlü sınıflamaya, tanıma meydan okuyan, yaşantımızda bir kez rastlantıyla karşılaştığımız, bizi yakan ve kırmızı demirle damgasını basan çeşitli amcıklar da vardır; bunlar arasında en katıksız sevinçle örülmüş, adı ve benzeri bulunmayan amcıklar en iyileridir, ancak nerede o eski karlar? .../."