ernesto laclau ve chantal mouffe'un marksist literatürde, tabir yerindeyse, bomba etkisi bırakmış eseri. "yoksa burjuva demokrasisine bir eklemlenme mi söz konusu?" sorusu çok sayıda marksisti düşündürmüştür. tabii, post-marksismin de öncü bir kitabı olduğu için ve marksistlerin büyük kısmı başında "post" olan her şeye antipati ile yaklaştığı için kitabın tartışılmasını bir süre söz konusu olmamış gibi görünür.
efendim, şimdi bu ikili, de sassure etkisinde linguistik teori temelli bazı açıklamalara girişir. artık herkesçe malum olan signifier ve signified arasındaki farklılaşmadan hareketle hegemonya, antagonizma gibi kurgular yeniden inşa edilir. tarihsel olarak hegemonya kavramı ilk kez plekhanov tarafından kullanmışsa da gramsci, rosa luxemburg tarafından kayda değer bağlamda düşünülmüştür. üçü de aynı kavrama aslında farklı anlamlar yüklüyordur. fakat, şeyler yüzergezerdir. ve dolayısıyla bu farklı kullanışlarda bir izlek aramak lazımdır. en nihayetinde tarihsel olarak sınıfsal özcülük yaklaşımı her daim teori ile pratik arasında birtakım mesefe koymuştur. hegemonya kavramıyla aslında düşünürün yapmaya çalıştığı şey bu mesafeleri uzlaştırma çabasından başka bir şey değildir. bu noktada aslında işçi sınıfının öncü rolü tartışmaya açılır. ontolojik olarak işçi sınıfının öncüllüğünden epistemolojik bir kopuşa varılır. yeni epistemolojik bir öncüllük vardır. artık paramparça olmuş olan toplumsal muhalefetin özneleri bir cephede buluşmalıdır. bu bir revizyonizm ya da reformizm değildir laclau ve mouffe'a göre.