hazar kaplanı

entry4 galeri2
    1.
  1. murathan mungan şiiri.

    yazgı ol yazı
    düş kaplanı
    düş kaplanın düştüğü suya
    geçme karanlık duvar
    uykun haram başka birine
    sol elinde unuttuğun yazı
    sırtında sırtlandığın sınırlar
    bunca yıl uykusuz çeteciler gibi bekledim başını
    bunca yıl saklandığın dağları içimde taşıdım
    soyun tükendi ama ardında hâlâ avcıların var
    değişmedi hayat hakkındaki yırtıcı tasavvurun
    ormanını aydınlatan birkaç ışık yılı
    ve ütopyalarını gömdüğün parçası kayıp haritalar
    orman kapladı yazımı. orman seğiriyor tenimde sen ilerledikçe
    taşların düşünü gören taşıl katmanlar
    aralanırlar
    dünyanın başlangıcında yer alan madenler, bitkiler
    ve ilk gecelerinin düşünü gören kelimelerle
    yazgı ol yazı
    düş kaplanı
    düş kaplanın düştüğü suya
    korkma yoktur
    geçilmez karanlık
    yıkılmaz duvar

    gideceği yolları sırtında taşıyan
    sevdiğine kemer
    düşmanına kamçı
    hazar kaplanı
    düştüğümüz yolları bize yamayan yolculuk
    geçit vermiyor başka birine
    yolunu şaşıran sığınak
    dilin tuzağında göçebe
    yeni mekânlarda giydiğimiz çemberler
    bizi yineler
    bizi yineler
    bir yanımız vecdin kanı
    anonim sicil
    bir yanımız yüzyılın bombardımanı
    episteme episteme
    kullanılmış bütün yüzyıllar
    geriniyorken gövdemizde

    bir hazar kaplanı duruyor ayaklarımın ucunda
    uyuşmuş ağaçlar öğle üzeri buhur
    güneşin testisi yanı başımızda, ayın sateni, ışığın suyu
    ve başka şeyler
    Babil yıkılırken toprağa karışmış
    kimselerin bilmediği o eski kelimeler
    başkalarına giz gelen görünüşümüze
    eşlik eder
    kendimizden yepyeni bir burç yarattık, yalnız ikimizden
    takvimleri döndürüyoruz taş saatlerde
    bir biz biliyoruz ayın zamanını
    ölçülmeyen yüzyılların ölçüleriyle
    güneşe karşı yekpare bir akının içinde
    gidip geliyoruz tarihe başka bedenlerle
    hazar kaplanı seyrek hayvan benim hayvanım
    gidelim artık buradan bu çağa kalmayalım

    tarih toza dönüşür
    yılan tadında efsane yürür bizimle
    gövdenin tenha benleri
    uzak yıldızlar gibi
    kaderlerimizi belirler
    amber günleriydi
    safran gizleri
    tekin olmayan çağlardan ve coğrafyalardan geçiyorduk
    ölü kelimelerin aydınlanma anlarında
    görünüyorduk başkalarının gözlerine
    yalnızca bir an görünüyor
    sonra karışıyorduk Ahura Mazda'nın göndereceği
    ergimiş metal seline

    içine kapandığın, içine döndüğün söyleniyor
    yalınlığın, soylu titreşimin
    buharlaştırıyor gündüzü
    umutsuzluğa benzemiyor geri çekilişin
    soluduğun gök, kullandığın toprak, ayıkladığın zamanlar
    kendine çevrinen takımyıldızı
    her şey büyük bir kehaneti işliyor
    dolu bir yay gibi gerildiğin
    belli bütün yollara birden ineceksin
    gözlerin, seyrelirken rengi azalan zehir
    Babil'i dağıtan Kulenin kütüğüne kayıtlı
    akşamüzerleri gezindiğimiz yerler
    geçilir; buradan da bir yol vardır öteye
    eşyadan esrara giden yolu kaç yılda geçtik; geçilir

    gözlerin, bağlı ayin
    tekil dinler
    bağlar birbirimizi birbirimizin gözleriyle
    kum kanıyla karılır karanlığın sesi, çölde
    önümüze çıkan kurumuş bir post
    bizden öncekilerin giyindiği beden
    yüzleştirir bizi seçtiklerimizle
    vahiy, boşalan yayın gerilimi tehlikeli kelimeler
    o postun yollarını fal gibi sürdüğümüz kehanet
    ya düştüğümüz yol sırtımızdaki değilse
    tedirgin ruhlardır
    başkalarının zamanlarını değiştiren
    kendi bedenleriyle

    bir alaşım seninle düş kaplanı
    yazgı ol yazı
    tabletler kadar uzaklaş boşaltılmış anlamlarından
    yeniden bulunana kadar yepyeni kazılarda
    uzaklaş git buradan
    dilsizliktir asıl resimleri görünmez okunmaz eden
    her şeyin öldürene kadar görüntülendiği
    parçalanmış algı
    erteler
    bir öğle üzeri buharında
    yalnızca bir an için
    göründüğümüz o alaşımı

    gözlerden saklıyoruz birbirimizi
    büyük kentlerde ışıklı caddelerde
    yanımızdan geçip gidiyor
    azımızı verdiğimiz kimseler
    bizi gördüklerini söylüyorlar hatta tanıdıklarını
    onlarla aynı karanlığı kullanmıyoruz oysa
    çok az kelime ve birkaç gülümseyiş bırakıyoruz
    bu, onları yanıltmaya yetiyor
    kendi sırtlarımıza kendi sınırlarımıza dönüyoruz
    geçirgen gövdelerimizin çizgileri
    birbirine karışarak okunmaz ediyor
    hazar kaplanıyla benim durduğum yeri
    sonra bizi gördüklerini söylüyorlar hatta tanıdıklarını
    onlarla aynı zamanı kullanmıyoruz oysa
    birkaç kelime ve uçucu bir gülümseyiş dışında

    soyu tükenmiş kemerin, soylu kamçının gömüldüğü remizler
    nasıl okunur bir orman masalı
    büyük kentlerde
    nasıl çözülür beş giz, yedi simge
    hazar kaplanı seyrek hayvan benim hayvanım
    kapısı kilitlendi varoşların
    herkes tehlike içinde
    0 ...
  2. 2.
  3. önceleri türkiye, hazar çevresi, türkmenistan, afganistan, iran ırak civarlarında yaşamış olan hayvan.
    soyu tükenmiştir. görünüş olarak bengal ve sibirya kaplanlarına benzese de ufak tefek değişiklikleri vardır.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/709988/+
    0 ...
  4. 3.
  5. 1970'lerde soyu tükenen bir kaplan türü. boyut olarak bengal kaplanından daha küçüktür ve boyun altında yeleyi andıran uzun tüylere sahiptir.
    0 ...
  6. 4.
© 2025 uludağ sözlük