Bu kaçıncı korkutma sayamadım. Düzce'de eli silahlı kişiler hayır verecekleri bekliyoruz diyor, istanbul'da akp ilçe başkanı silahla poz veriyor, Sinop'ta akp il yöneticisi hayır vereceklere ne yapacaksınız sorusuna silahla ateş ederek cevap veriyor, soma'da akp yöneticisi iç savaşa hazır olun diyor, bir mafya lideri onları kanlarında boğacağız diyor, hayır çalışması yapan gençler bıçaklanıyor, darp edilip gözaltına alınıyor, daha sonra tüm hayır verecekler terörist ilan ediliyor. Bakalım daha neler göreceğiz?
cumhurbaşkanlığı başdanışmanı olarak görev yapan ilnur çevik in twitter hesabı olduğunu bildiğimiz @ilnurcevik hesabından yaptığı paylaşımdır.
ilk olarak burhan kuzu nun 7 haziran seçimleri öncesi ya istikrar ya kaos içerikli twit'i akla gelmekle birlikte, birçok kişi için malumun itirafıdır.
ilk ben yapmak isterdim bu tespiti ama başkası yapmış, bu şahsın daha önce zaman Gazetesi'nde köşe yazarı olduğundan hareketle;
yine hüseyin gülerce nin hayır diyenler fetö ile işbirliği içinde beyanlarını beyaztv den yapmasından hareketle;
kripto fetöcü dedikleri cemaat mensubu olan ama cemaat tarafında değilmiş gibi yapan kesimin hükümet ve cumhurbaşkanlığı içerisinde yaygın olduğu konusunda tahmin yürüteceğim olaydır. çünkü cumhurbaşkanlığına mensup bir kişinin böyle bir açıklama yapmasının hiçbir akla yatkın tarafını düşünüyorum ama bulamıyorum. merak eden baksın, sıkı bir hükümet muhalifiyim ama yine de, ne yapmış olursa olsun, karakteri ne olursa olsun cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturup ülkeyi temsil eden bir kişinin bu söylemlerle aynı şekilde düşünüyor olduğuna ihtimal vermek istemiyorum.
birilerinin hükümet-saray kanadını ciddi anlamda manipüle ettiğine, aldattığına samimiyetle inanıyorum. çünkü seçim sonucu hayır çıkarsa ülke kaldığı yerden devam edecek, cumhurbaşkanı görevinde, başdanışmanları görevinde, hükümet görevinde devam edecek. ne demek yani, tüm bu makamlar görevlerini yürütürken göz göre göre ülkede karanlık günler mi yaşayacağız? bu görevleri sürdürenler, sistem bu haliyle devam ederse görevlerine mi devam etmeyecek? ne olacak, ne olabilir anlamıyorum? evet oyu verecekler farklı bir sisteme geçmek isteyecekler, hayır diyenler de var olan sistemin devamından yanalar.
ama iyidir, bence gerçek niyetler ortaya dökülmelidir. şimdi yönetimde olanlar kendi yönettikleri sisteme düşmanlarsa ortaya çıkmalıdır, ona göre de yargılanmalılardır. sistemden taraflarsa da, bir zahmet, sözcülerini iyi denetlesinler. sakin sakin beyan veriyorum; gerginlikten yoruldum ve çatışma ortamı istemiyorum. kendi kardeşim, kendi yurttaşımla çatışma ihtimali ise düşünmesi bile korkunç bir durum olarak görüyorum.
ama bu işin sorumluları artık fark etsinler, aslı astarı gerçekten varsa bu beyan çok büyük skandaldır, referandum sonucu ne çıkarsa çıksın ortalığın karışacağını ima etmektedir. ilnur bey'e sufle veren dış güçler varsa onlar iyice aklını başına alsın, türk milleti ile başa çıkamazlar; bu saatten sonra öyle darbecilikle-casusçulukla da alacakları yol kalmadı.
hayir demek icin gerekli onlarca sebebe bir yenisini ekleyen soz obegi.
Ayrica bunu soyleyen kesimin "kimsenin hayat tarzina mudahale etmiyoruz" yalani attiklarini da hatirlatmak isterim.
Hayat tarzina mudahale etmiyor ama demokratik hakkini kullanirken kendi istedigini yapmazsan terorist, ajan, ahlaksiz vs ilan ediliyorsunuz.
Ben bu tavirlarindan cok memnunum. Eger saygili davransalardi benim tercihime, ben de karsiliginda saygi gostermek zorunda hissedecektim. Artik acik acik evet diyenlere embesil diyebiliyorum sayelerinde. Tisikkirlir iliri dimikrisi.
hani bir laf vardır ya, insan en çok kendinde ne eksikse, en çok onu konuşurmuş diye. mesela türkiye gibi tacizin, tecavüzün kol gezdiği bir ülkede, sözüm ona 'ana', 'bacı' gibi kavramların çok kutsal olması gibi. akp'nin yaptığı da aslında bir bakıma o hesap.
aslında akp hiçbir zaman, hiçbir şekilde demokrat bir parti olmadı. ama yine de 2002 yılında iktidara geldiklerinden beri, hep demokrasi demokrasi diye bağırdılar. çünkü çok kısıtlı bir şekilde tanımlanmış, oy verme düzlemine indirgenmiş (milli irade) bir demokrasi anlayışı ile bu ülkede kendi diktatörlüklerini kurabileceklerini keşfettiler. yani amaç her zaman türkiye'nin 'yeni' diktatörü-veraseti olmaktı. gerçek anlamda, çoğulcu bir demokrasi getirmek değil.
bu sebeple de, kabul etmek gerekir ki gayet başarılı bir şekilde demokrasiyi devamlı 'araçsallaştırdılar'. mesela 2002-2007 yılları arasında akp (her ne kadar yine tek başına iktidarsa da), ne devlet kademelerinde bu kadar güçlü, ne de tabanını kendisi için bu kadar konsolide edebilmiş bir partiydi. bu sebeple, zaten hiçbir zaman demokratik olmayan türk siyasi hayatında; ayakta kalabilmek, güçlenebilmek için geçici bir süre gerçekten 'demokrat' bir parti gibi rol yapması gerekliydi. hatırlayın, bahsettiğim dönem; bütün türkiye tarihinin ab ile ilişkilerinin en yoğun olduğu yıllardı. bütün toplumda, (özellikle medyanın ve liberallerin pohpohlaması sayesinde) ya ab ya hiç havası esiyordu. çünkü akp'nin güçlenebilmesi için; her şeyden önce ordunun zayıflatılması gerekiyordu ve bunun ilk adımını, balyoz-ergenekon davaları ile filan değil, kopenhag demokratikleşme kriterleri ile yaptılar.
akp ikinci döneminden itibaren çok daha güçlü bir şekilde iktidara geldi. bir yandan, özelleştirmeler ve o zaman için dışarıdan akan para muslukları sayesinde sermayedarların güvenini almayı başarmıştı. öte yandan ise, halk tarafından çok daha fazla sevilip, siyasi olarak destekleniyordu. bu yüzden de, kendilerini 'daha güçlü' kılabilmek için; farklı bir demokrasi 'tanımı' yaratabilmeleri mümkün oldu. işte tam bu noktada, 'demokrasi=milli irade=en çok oy alan siyasi parti' gibi demokrasinin en güdük, kurumsal yapısını yok eden (yasama-yürütme-yargı ayrılığı) anlayışını geliştirdiler. seçmene ve tüm türkiye'ye söylenen şey aslında çok basitti. türkiye'de halktan bağımsız, bir elit sınıfı var ve bunun 'sivilleştirilmesi' gerekiyor. bu sivilleştirmeyi (yani devlet kurumlarını ele geçirme işlemini) yapacak olan da, halkın tamamının temsilcileri değil, yeni demokrasi tanımına bağlı olarak, en çok oy alan partinin temsilcileri ve onun müttefikleridir (yani fetö).
bundan sonrası zaten, bir ülkede olabilecek en tehlikeli sürece işaret etti. yani sivil iradenin (hükümetin) diktatörleşmesi ve 'devletin kendisi' olması. sırası ile, balyoz-ergenekon davaları, hsyk referandumu, yaş kararları vs. yani kısacası akp, demokrasiyi araçsallaştırarak ve dönemsel olarak tekrar tekrar yeniden tanımlayarak, asıl amacına ulaştı: türkiye'de bir parti devleti kurmak.
şimdi bunun son adımı, elbette ki başkanlık referandumu. akp'nin yaklaşık 15 yıllık yolculuğunda, artık son kez bunun için 'demokrasiye' ihtiyacı var. eğer başarılı olamazsa, elbette geçmişte yaptığı gibi yine ülkeyi kaosa sürükleyecek ve yine yeni bir 'demokrasi' tanımı yaratarak ve tekrar deneyecek.
bu süreç içerisinde de; senin-benim gibi 'hayır' oyu verecek insanlar, yeni teröristler olacaklar ve baskılanmaya çalışacaklar. ondan şaşırmayın bu tarz söylemlere, aksine hazırlıklı olun. ama özgürlük için inadına 'hayır'.
bir akepeli beyanıdır. nehirde silah çeken ve iç savaş ile tehdit edenlerden sonra başımıza bu çıktı.
sizden mi korkacağım amına koyduğumun salakları, böyle şeylerle ancak süs köpeğini sokakta gezdiren cihangir solcularını korkutursunuz.
adam bide tehdit değil uyarı dedi hiç utanmadan. inanılır gibi değil. gerçi sayın prof burhan kuzu da 7 hazirandan sonra millet kaosu secti demişti ondan sonra olanlrı hepimiz biliyoruz.