engin ardıç' ın galatasaray lisesindeki lakabı. arkadaşları o gün hakaret ettiklerini düşünüyorlardı zahir. ne bilsinler zaman içinde iltifata dönüşeceğini.
domuz, sırtlan, köpek, yılan, sıçan, akbaba, çakal, kurt ayı, karga, ahtapot, köpekbalığı, hamamböceği, kene, sivrisinek, örümcek ve daha niceleri adı kötüye çıkmış hayvanlardan bazıları. bir çok dilde, tek başına hayvan kelimesi bile çoğu kez olumsuz bir nitelemedir.
hayvan adları bütün diğer adlar gibi insan tarafından uydurulmuş. çevresindeki, dünyadaki, evrendeki her şeyi adlandırıp anlamsızlaştırmaya meraklı olan insan tarafından.
bu hayvan adlarının özgürlükçü insanlar tarafından olumsuz niteleme olarak kullanılmasına ne demeli? karşı devrimci, gerici, otoriter dil sürçmeleri midir bu nitelemeler?
polise polis, faşiste faşist, kapitaliste kapitalist, patrona patron, otoritere otoriter, fırsatçıya fırsatçı, ikiyüzlüye iki yüzlüylü, muhbire muhbir, maçoya maço demek yetmiyor mu? belli ki yetmiyor. yetmiyor çünkü bu suretler (polislik, kapitalistlik, faşistlik vs.) insana yakıştırılamıyor belki. öyleyse ne yapacaksın? sana benzemeyeni, yerinde olmak istemediğini, lanetlediğini, nefret ettiğini, devirmek istediğini, senden aşağı olanın adıyla niteleyeceksin!
bu insan suretlerine kendi adları yakıştırılan hayvanlar, bu nitelemelere hiç aldırmıyor. onlar, bu nitelemeleri kullanan özgürlükçü insanların yaşayamayacağı kadar doğayla uyum içinde yaşıyorlar; ölümden korkmadan, ihtiyacı kadar tüketerek, yazmadan, konuşmadan...
hiyerarşinin, otoritenin, iktidarın ortaya çıktığı "an"dan beri mevcut olan devrim koşulları, hayvanlara hiç öncelik tanımayacak gibi görünüyor çünkü devrimci olan insandır. dünyaya karşı, kılları dökülmüş çıplak teniyle, iki ayağı üzerinde tuhaf bir şekilde yürüyebilen, koca kafalı, koca kafasının içinde lanetli bir beyinle doğaya karşı çıkan insan. bu yüzden devrim insanla mamüldür. devrim, doğayla bir karşılaşmadır. bu karşılaşmada kenara çekilip yol verecek olan taraf insandır.
dünyanın sadece kendimize ait olduğunu düşünüp, tepe tepe kullanmamızı şaşkın gözlerle izleyen canlı gurubudur. ihtiyacından fazlasını yemeyen, stoklamayan, hırsları yüzünden diğer canlıları öldürmeyen, kimsenin yerini yurdunu işgal etmeyen, soykırım yapmayan, hakaret etmeyen, yeni doğmuş yavrusunu cami avlusuna bırakıp kaçmayan, sera gazı üretmeyen, bir ülkenin tepesine atom bombası atmayan, cinsel istismar ve ayrımcılık yapıp karşı cinsi aşağılamayan bir çeşit canlı. hayvan işte...
Her aşkın herhangi bir şekilde bitişini oluşturan türün genel ismidir.
örnek olarak aşağıdaki diyaloğa bakalım :
-Arkadaş kalalım.
+Bak güzelim olmaz. Biliyorsun bunu.
-Ama en iyi sen anlıyorsun beni. Lütfen...
+Bak tatlım. Attan inip eşşeğe binilir mi ? Bunu söyle bana.
-Sen bana at mı diyorsun şimdi?
+At gibis.. Neyse at demiyorum sana. Bu bir deyiş. Anladın mı ?
-Kırıcı oluyosun bazen biliyor musun ?
+Ata kırıldıysan bu benim sorunum değil. Ama ben attan inip eşşeğe binmem. Yani daha dün sevişirken bugün sadece dert ortağın olarak kalmamı bekleme.
-Ama en iyi sen anlarsın beni.
+Örnek vereyim istersen. Senin yanında yeni bir lavuk görsem içimden onu parçalarına ayırıp afiyetle yemek gelir. Bu durumda da arkadaş olmak isteyecek misin benimle ?
-O zaman arkadaş kalamayız ama. Olmaz yani...
+E ben de onu diyorum. Kalamayız diyorum. Ne diyormuşum ?
-Anladım canım. Üzüldüm. Oysa aramız iyi olsun istemiştim.
+Sen yeni sevgilinle bacak om..
-Efendim?
+Yok birşey. Birşey diyecek misin?
-Hadi gel yemek yapalım eski zamanlardaki gibi. Çok güzel olacak bak.
+Tutma elimden güzelim. Edebinle git. Bak at diyorum eşşek diyorum.
-Eşşek diyosun bana değil mi şimdi de?
+Demiyorum. Hiçbir şey demiyorum.
Yanıyor yanıyor da sönmüyor kor olmuş içleri
Ağlıyor ağlıyor da susmuyor aç sabileri
Kanıyor kanıyor da dinmiyor morarmış gözleri
Vuruyor vuruyor da postal inletiyor her yeri
Bu yollar neden çok uzakta
Huzur da gurur da her şey kucakta
Dönüyor dönüyor da durmuyor kudurmuş bu devran
Uyuyor uyuyor bak yine tek dişli bu hayvan
Ben senin köpeğin olmıycam
Bu yollar neden çok uzakta
Huzurda gururda her şey kucakta
Büyük küçük hepsi bir rüyada
Kimsenin evi yok artık bu sokakta
hayvan dedi ki, içinde tepinen o kızgın ve kavlı maden benim. arzularının dört ayaklılaşmasıyım. istersen düz duvara tırmandırırım. ziyadesiyle habis ve soysuzca davranabilirsin. kimse senden bunun öcünü almaz. ben nefes alabilen bir algoritmayım. senin için çok renkli bir turnusol kağıdı. kararmış ruhunun isini bana sürmeye kalkma. ben iradem dışında bir ereğe koşturulmuşum. senin işin ders çıkarmak. ama bendensin. sessizce bağdaş kur şuraya. kusalım birlikte şehveti.
Tek başına bir hakaret gibi algılanabilen bir kelime olsada bazı hayvan türleri iltifat olarak algılanabiliyor:
-aslanım benim
-vay kurnaz tilki
-tosunum
-ugur böceğim
-boğa gibi
dün gece 00.00 sularında ciddi bir banyo yapma isteğim geldi. gittim küveti doldurdum ve tam içine girecekken evimde beslediğim minyatür timsahım aklıma geldi. dedim onu da alayım yanıma beraber yatalım suya.
neyse, ben küvete girdim timsahım minnoş'u da göğsüme yatırdım okşarken bir anda bu hayvanı yadırgadığımı fark ettim. rengi, vücut yapısı, hareketleri... her şeyini yadırgadım çünkü bizden çok farklıydı. allah nasıl oluyor da bir yanda insan gibi üstün bir varlığı yaratıp diğer yandan da değişik türlere ve cinslere göre başka varlıklar yaratabilmiş ve dünya'yı bu iki grup arasında yani insan ve hayvan arasında bölüştürebilmiş anlayamadım.
sonra şunu düşündüm, allah cezalandırmak için insanları hayvan mı yaptı? yoksa hayvanları insan mı yaptı? evet iki türden birisini cezalandırdığı kesin ama hangimiz cezalıyız. hatamızın bedelini insan olarak mı ödüyoruz yoksa hayvan olarak mı?
ben bütün bunları düşünürken bir ara tümsahım minnoş debelendi kucağımda ama bir türlü sorununu anlayamadım. acıktı mı? sıkıldı mı? suyun ısısı mı ona uygunluğunu yitirdi? derdi neydi bu hayvanın.
işte o an dedim kendi kendime, ''allah insanı cezalandırmak için hayvan yapmış. insanı insan yapan en önemli unsuru almış elinden, konuşma yetisi yok bunların. konuşmak... hayvanda olmayan ve belki de insanı hayvandan üstün kılan yegane etken konuşmaktır. akıl derler ama sanmam. mesela filler insanlardan daha zekidir'' dedim.
çoğu hayvan fiziksel olarak da insanlardan geridirler ama asıl cezai yaptırım konuşmalarını engellemek olmuş.
bir an bütün hayvanlara acıdım konuşamadıkları için. kabahat işleyenleri cezalandırmak için cehennemi dünya'ya taşıyıp, dünya'da işgence çektiren allahın dehasına bir kere daha inandım.
tanım: allahın insanları cezalandırıp, işgence çektirmesine yarayan yine allahın dünya'ya salık verdiği insandan farklı bir tür.
batuhan mutlu gil'in gitar sololarıyla işi bitirdiği, sözü ve bestesi ari barokas'a ait duman 1'in 4. sırasında yer alan anlamlı şarkı. modern insanın insanlıktan uzaklaşıp hayvanlaştığını çok güzel ifade ediyor sözleriyle. ayrıca parçaya girerken kaan'ın yaptığı yorumda da hafif bir feminenlik seziliyor ama belki de benim kurgumdur bu.
"uğraşır bir işle
hep yağar gidişle
saldıran bakışlar
tırnakla, dişle
hepimiz bir hayvanız
kanlı dehşet
hep aynı vahşet
önüne gelene
sevgini bahşet
hepimiz bir hayvanız
insan olmak kavgamız
fani dünyalıysan
konumuz aynı hep
sonumuz aynı
çıktık ya insanlıktan
yolumuz aynı hep
yolumuz aynı
yolumuz aynı
kördüğümlü derdi
çözdükçe erdi
doymayan bakışlar
birbirini yerdi
hepimiz bir hayvanız
söylediğim sözün
ardında özün
kendini bilirsen
açılır gözün
hepimiz bir hayvanız
insan olmak kavgamız
fani dünyalıysan
konumuz aynı hep
sonumuz aynı
çıktık ya insanlıktan
yolumuz aynı hep
yolumuz aynı
yolumuz aynı"
güzel, sadık, dünya tatlısı, masum, neşeli, böylesi mükemmel bir kızı üniversite okuma vasfına erişmiş ama namus kavramınından nasibi alamamış kaşar için terkedip giden öküze denir!