bandista şarkısı.
tayfabandista.org adresinden hemen dinlenilebilir.
kara fırtınalar sarsıyor göğü
kara bulutlar kör eder gözleri
ölüm ve acı beklese de bizleri
onları yenmek için yürümeliyiz ve en değerli varlığımız özgürlük
cesaret ve inançla savunmalıyız
haydi barikata haydi barikata
ekmek, adalet ve özgürlük için
kalplerimizde, kardeşlerimizle
tüm dünyada büyüyor direniş
haydi barikata haydi barikata
ekmek, adalet ve özgürlük için!
grup açıklamasından;
söz: Bandista
müzik: ilk düzenlenişi 1879 a dayanan, ancak 1905 Mayısında Polonya da işçi kortejlerinin yarı resmi marşına dönüşüp akabinde uluslararası yaygınlık kazanan, Polonya nın kadim hürriyet ezgilerine dayanan Warszawianka marşı, 36 ispanyasında A Las Barricadas adıyla CNT nin alamet-i farikasına dönüştü.
Temelde Valeriano Orobon Fernanez in ispanyolca sözlerinin Türkçe söylenişine dayanan söz bloğu, aynı zamanda bu marşın Türkçedeki ilk bütünlüklü ve aslına sadık dile getirilişidir. Türkiye devrimci hareketinde esinlenlemeler ve belli bölümlerin bağlamdışı sözlerle bazı anarşistler tarafından söylenmesi dışında- daha önce kayıt altına alınmamış ve marş bütünlüğünde söylenmemiştir. ayrıca Avrupa devrimci hareketi tarafından da unutulmuş ve Bandista repertuarının beynelmilel dinleyici tarafından en çok talep alan marşlarından biri haline gelmiştir.
''haydi tarikata, haydi tarikata allah, muhammed, ibadet için'' şeklinde tarafımdan islamcılar için uyarlanmiştır. onlar da bu güzel marşı söyleyebilsinler. *
Kara fırtınalar sarsıyor göğü,
Kara bulutlar kör eder gözleri.
Ölüm ve acı beklese de bizleri,
Onları yenmek için yürümeliyiz!
Bir dakika insanın hayatında neleri değiştirebilir? Karalanan bir imza, atılan bir tokat, kaçırılan veya yenen bir penaltı, gönderilen bir SMS, kaçırılan bir otobüs... Yok, öyle değil. Şöyle tarif edeyim:
istiklalin orta yerinde, kaç yıllık olduğunu bilmediğim bir binanın giriş kapısına yaslanmışım. Polisin adımlarının, barikatın arkasından gelen ve gök gürültüsüne benzeyen sesi kulaklarımı resmen dağlıyor. Öyle boğuk, bir o kadar da sert... Barikat yıkıldı yıkılacak. Bir TOMA, sanki bir aracın değil de, ancak tüm barikatı yakıp kül etmek, barikatın varlığından eser bırakmamak için var gücüyle ateş kusan bir ejderhanın çıkarabileceği sesleri çıkararak destek oluyor efendilerine.
insanlar ağır çekimde geçiyorlar yanımdan. Attıkları bir adım, yarım saniye değil de sanki koskoca bir yıl... hatta ne yılı, koca bir asır sürüyor gibi. Destek aldığım duvarın dibine çöküyorum usulca. Burnum, başat işlevini kaybedeli çok oluyor. Ama sanki burnumla birlikte, tüm vücudumdan, var oluşumun yekunundan yoksun kalıyorum. Tüm bunlar, on iki saniye içinde olup bitiyor.
işte, iyice zayıflamış barikatın arkasından bir patlama sesi geliyor. Ve bir plastik mermi, bir tabancanın namlusundan salına salına çıkıveriyor. Benim biraz önümde fotoğraf çeken bir adam var. Ona yönelmiş gibi sanki. Adam ise merminin kendisine geldiğini görmüyormuşçasına basıyor deklanşöre. Bir... Plastik mermi, istiklalin o eskinin güzelliğiyle dolup taşmış, biber gazıyla kirlenmiş havasına aldırmadan usul usul devam ediyor yolculuğuna. Fotoğraf makineli adam, makinesini, göz hizasından göğüs hizasına indirmeye başlıyor. Ve tam o anda, sanki Super Mariodaki bölüm sonu canavarını görmüş gibi kalakalıyor; yalnızca bir saniye için. Mermi süzülüyor, süzülüyor, süzülüyor... iki! Ve yeni yaptığı yuvasına süzülen bir kuşun mutluluğuyla dalıveriyor adamın gözkapağından içeri. Bir kadının, bir de adamın çığlığını duyuyorum sonra. işte, bir plastik merminin, barikatın arkasından benim bulunduğum noktaya ulaşmasının iki saniye sürdüğünü böyle öğreniyorum.
Ve en değerli varlığımız, özgürlük!
Cesaret ve inançla savunmalıyız!
Biliyorum; bilmesem de tahmin edebiliyorum; adamın veya kadının birisi, şu anda benim hakkımda çok kötü şeyler söylüyor. Katil, diyor bana; bozguncu, ayyaş, alkolik, çapulcu, siyonist, ABD/israil maşası, faiz lobisinin neferi, şerefsiz, hain... Değilim! diye haykırmak istiyorum onlara. Ben, tüm insanlar gibi, yalnızca insani haklarını elde etmek için mücadele eden bir insanım! Yalan söylüyorlar size! El birliği edip, yalan söylüyorlar! Çaresizim, biliyorum. Bunların hiçbirini söyleyemeyebilirim, o insanların hiçbirine. Çaresizliğin kızgınlığa sebep olduğu söylenir. Bende öyle işlemiyor bu sefer. Kızmıyorum, kızamıyorum kimseye. Çaresizim, biliyorum. Şu fotoğraf makineli adam yere yığılırken de; son günlerde öğrendiğimize göre suç unsuru kabul edilen bir baret ve gaz maskesiyle şu kadın o adama yardıma koşarken de; bir plastik mermi veya bir gaz kapsülü, buradaki herhangi bir insana milim milim yaklaşırken de çaresizim. Çaresiziz. Çare, biziz.
Ben tüm bunları düşünürken, insanlar düşüyor yere. Bayılıyor, kalp krizi geçiriyor, nefessiz kalıyor, plastik mermilere hedef oluyor, belki de bu hayatta aldıkları son nefesi, yere düşerken salıveriyorlar, bileşenlerinin en büyüğü biber gazı haline gelmiş havaya. istanbulda, Ankarada, Antakyada, izmirde, Antalyada, Mersinde, Eskişehirde... Türkiyede insanlar düşüyor yerlere; kimi bir daha kalkmamacasına.
Ve tüm bu olan bitenin kırk saniye sürmüş olması şaşırtıyor beni. Birden duyduğum ayak sesleriyle irkiliyorum. Korkuyorum ilkin; ama yok, polisin ayak sesleri değil bunlar. Arkamdan geliyor bu sesler. Ara sokaklardan, binalardan, kuytu köşelerden çıkıyor insanlar. Barikat yıkıldı yıkılacak. Gıcırdıyor, takırdıyor; sanki, El verin abi, dayanamıyorum! diye attığı çığlıklar bana kadar geliyor. insanlar ilerliyor. O anda başka insanlar da düşmeye devam ediyor. insanlar düşüyor; insanlık düşüyor...
Ki kalplerimizde kardeşlerimizle,
Tüm dünyada büyüyor direniş!
Ankarada Ethem düşüyor o an; Antakyada Abdullah, Ümraniyede Mehmet, Licede Medeni ve Eskişehirde Ali ismail düşüyor. Tam o anda, yani ortaya çıkışlarını ilk fark ettiğim saniyeden beş saniye sonra, kalabalık bir grubun ilk sırası ulaşıyor bana. Kardeşlerimize, Kalkın! diyeceğiz. Önce kendim kalkmam gerek ama. Sol elim, kapının kolunu kavrıyor. insanlar bir adım önümde. Sağ ayağıma yükleniyorum, doğruluyorum. insanlar iki adım önümde. Kapıdan destek alıp ittiriyorum kendimi. insanlar üç adım önümde. Kalkın! diyeceğiz yaşıtlarımıza, sıra arkadaşlarımıza, mahalle arkadaşlarımıza, kardeşlerimize; Kalkın! Bedenimiz sizin, ruhumuz, yüreğimiz, elimiz, ayağımız, gırtlağımız sizin! Sizinle dirileceğiz! Kalkın!
Kırk dokuz saniye.
ilk adımımı attığımda, bir patlama sesi duyuyorum. Alıştım artık, biliyorum; bir biber gazı kapsülü bu. O sesi başkaları takip ediyor. Üç, beş, dokuz, on bir, on altı, yirmi... Kim bilir kaç biber gazı, kaç plastik mermi... Sahi, bir insanın yaşamı, bunların kaç tanesine bedel?
Altı saniye sonra, TOMAdan üzerimize gelen suyu görüyorum. Bir saniyede o kalabalık grubun orta yerinde bir yarık açılıyor. Ama durmuyoruz. Çok az kaldı barikata! Bekle, barikat! Abdullah, Mehmet, Ethem, Ali ismail, Medeni; bekleyin, kardeşlerim! Sabredin! Ellerimizde bayraklarımız, yüzümüzde gaz maskelerimiz, başımızda baretlerimizle, yani tüm yasadışı silahlarımızla, yasal mermileri, tabancaları, kalkanları ve copları olan polise doğru koşuyoruz. Elli dokuz...
Ağzımdan iki mısra dökülüyor o an. Melodi filan yok. Dümdüz bağırıyorum art arda:
Haydi, barikata! Haydi, barikata!
Ekmek, adalet ve özgürlük için!