--spoiler--
istanbul boğazı kıyısında kamuya ait mülklerin turizm ve ticaret merkezi olarak kullanılmasına olanak veren plan değişikliği istanbul büyükşehir belediye (ibb) meclisi tarafından onaylandı.
bu binalarda faaliyet gösteren kuruluşlar, daha uygun yerlere taşınacakmış. okullardan tutun da haydarpaşa garına kadar bir dizi binadan söz ediliyor.
bu haberin gazetelerde yayımlandığı gün ben de new yorka geldim.
sokaklarda dolanırken new yorkun, istanbul büyükşehir belediye meclisi gibi bir kuruma sahip olamamaktan dolayı ne kadar çok para kaybettiğini görüp, üzüldüm.
new yorkta, özellikle de manhattanda emlak fiyatları acayip yüksek. gezerken baktım, en şahane yerlerde müzeler, okullar vs! büyük bir servet öylece ortada duruyor, ilgilenen bir yetkili bile yok.
mesela 5. caddede yanında kocaman bir de park olan bir kütüphane var. rafları doldurmuşlar, içine kitapları dizmişler, sıra sıra masalar! evet, içine giren çıkan çok ama ne fayda?
hem kitaplara para ödüyorsunuz hem o binanın bakımını, masrafını ödüyorsunuz hem de giren çıkan üç kuruş bile bırakmıyor!
oysa ibbdeki gibi akıllı yöneticiler bulmuş olsalardı, burada şahane bir four seasons oteli açılabilirdi. hatta yandaki bryant parka doğru binayı uzatmak ve böylece oteli iyice büyütmek de mümkün olabilirdi.
büyük merkez istasyonu ve pennsylvania istasyonu da aynı durumda. onları başka bir yere taşıyıp yerlerine muazzam alışveriş merkezleri ve oteller yapabilirlerdi, yapmamış kafasızlar!
acaba bunun nedeni, kentin ruhunu ve karakterini korumak olabilir mi?
--spoiler--
Tarih 22 Kasım 2009.
Sabah Gazetesi’nden Hamdi Ateş yazıyor.
Haberin başlığı şu:
“Haydarpaşa’nın Fermanı Hazır!”
Ateş şunları yazıyor:
“istanbul’u Manhattan yapacak Haydarpaşa projesi için geri sayım başladı. Marmaray’ın devreye girmesiyle atıl hale gelecek tarihi Haydarpaşa Garı’nın da bulunduğu 1 milyon 300 bin metrekarelik alanı dönüştürecek 5 milyar dolarlık proje 2010 yılında ihaleye çıkacak.
Kurum ve kuruluşların görüşlerinin alındığı Haydarpaşa Gar ve Liman Dönüşüm Projesi’nde gerekli koruma kurulları izinleri alındı. Projeyle ilgili imar planları önümüzdeki günlerde istanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin gündemine gelecek.
imar planlarındaki değişikliklerin Belediye Meclisi’nde onaylanmasının ardından ihaleyle ilgili süreç başlayacak. Gelecek yıl ihalesinin tamamlanması planlanan proje Yap-işlet-Devret (YiD) modeli ile gerçekleştirilecek.
ihale yöntemi için TCDD Genel Müdürlüğü 2 ayrı alternatif hazırladı. Birinci alternatif, bir konsept proje hazırlanması ve bunun üzerinde ihaleye çıkılması. ikinci alternatif ise taliplilerin kendi projeleriyle ihaleye katılması olacak. Her iki durumda da ihaleye girecekler, projeyi gerçekleştirdikten sonra 49 yıl işletme yapacaklar.
Projenin tahmini bedeli 5 milyar dolar olarak belirlendi.”
Bu satırlardan bir yıl sonra, projenin gündeme gelmesinin yaklaştığı günlerde Haydarpaşa yakılıyor. itfaiye, uzun süre yangına müdahale edemiyor. Dünyanın en güzel tren garlarından biri büyük zarar görüyor.
Kimse bu yangının tesadüf olduğunu söyleyebilir mi?
haydarpaşa'yı bilmem de israildeki yangına yardım hesap işidir. "bak, eleştiriyoruz, karşı duruyoruz ama yardıma ihtiyaçları olduğunda en öndeyiz" mesajıdır. biz yemiyoruz bunları. israil de yemeyecektir ama malum politikalar gereği yemiş görünecektir, uzatılan "dost" elini sıkacaktır, sıkmış da netekim.
politika harbiden çok boktan bir mevzu, ayrıca korkuyorum artık ben. ince hesaplar, perde arkasında dönen dolaplar, kandırıklar, uyduruklar.
başbakan daha 3-5 ay önce demediğini bırakmadığı muhalefete "yabancıya laf söyletmem" diye sahip çıkıyor, bahçeli bir anasına sövmediği kalan akp'ye dokundurtmuyor. ulen, sadece dışarıdan birileri saldırdığında mı birlik oluyorsunuz? saldıran da sanki yedi düvel, söyledikleri sızdırılmış 3-5 diplomat. niye türkiyenin vatandaşları için birlik olmuyorsunuz?
haydarpaşa yı yakan başbakan değildir dolayısı ile çürük önerme.
başlık her ne kadar postal koksada 2 kelime nakşetmek lazım.
başbakan en başından beri "bizim sorunumuz israil halkı değil , israil hükümeti dir , o hükümetin yanlış tutumlarıdır" demiştir. bu postal nefesliler e birinci kapak , van münit 1 diyelim.
bu cins büyük çaplı doğal afetlerde her ülke birbirine yardım eder. deprem olduğunda yunanistan falanda gelmişti yanılmıyorsam. bizde orman yangınında yardıma gitmiştik.
bu da van münit 2.
çekilen rest hala yerinde duruyor , bunun siyaset ile politika ile bir ilgisi yok. tamamen insan odaklıdır. türkiye cumhuriyeti ırk-din -dil farkı gözetmeksizin zor durumdaki filistininde , afrika nında , afganistanında , israilin de yardımına koşar.
bu delikanlılıktır , restin dik alasıdır. sindiremeyen postal nefeslilere bir miktar soda önerilir. bu da van münit 3.
3 ünü uc uca ekleyincede hükümetin , dolayısı ile başbakan ın ne kadar onurlu ne kadar mert biri olduğu açığa çıkmaktadır.
bu kapakları iyi sıkalım ki gazı kaçmasın... yoksa ortaya postalın hammaddesi olan plastik türevlerinin kokusu yayılır hoş olmaz.
ülkedeki siyasi zihniyetin ne kadar bayağı olduğunu gösteren başbakandır daha doğrusu yapılan yardımdır.
sonuçta bu yardımı başbakana mal etmek doğru değil. ülkemizin yardımı.
hiç bir ideoloji, hiç bir inanç insan canından daha değerli olamaz. bu insanın ırkının, renginin, dilinin, dininin önemi yok.
beyni siyasi çıkarlarla sikilmiş bazı bünyeler var ki tek dertleri beyinlerini siken siyasi çıkarları. her türlü argümanı buna alet etmekten çekinmiyorlar. beyinleri nasıl sikildiyse artık.
orda yangında ölen de insan, filistinde olduğu gibi, güney doğumuzda olduğu gibi, bosnada, ebu galip de, somalide, ruanda da olduğu gibi....
orada ölenlere seviniyoran insanlığını bir gözden geçir, bir yerlerde esklikliğin var...
oraya yapılan yardımı eleştiriyorsan siyasi zihniyetini bir gözden geçir...
bu siyasi zihniyet değişmeden bu ülkeden bir bok olmaz.
insan yok, halk yok, millet yok, sadece o küçük siyasi çıkarlarınız var.
insanlığı öğrenmemiz gereken başbakandır. haydarpaşa binanın teki. allah bilir iki gün sonra üç kuruşa satılırdı. şimdi de alıcısı bulunur hem çatısını düzeltirler, çan falan takarlar bir hoşluk olur ama israil'e şirinlik yapmak paha biçilemez. söndür israil'in gemisini, siksin gemindeki gönüllüleri. biz daha çok sikiliriz.
(bkz: allah türk'ü korusun)
uludağ sözlüğün üyelik kriterleri hususunda yeniden düşünmeme vesile olan başlık. üye olmadan önce aklı başında üye sayısı konusunda epey ümitliydim. zaman geçtikce beklentilerim azaldı ve büyük bir kısım sözlükcünün ancak nefes alabilecek kadar iq'ye sahip olduğunu ikna oldum. nitelikten ziyade niceliğin söz konusu olduğu bir yazar alımı politikası olduğunu düşünmeye başladım. sanırım ekşi sözlükten farkı da bu uludağ sözlüğün. çoğunluğu oluşturan ve her cenahtan temsilcisi olan bu ağır ahmak, ancak cehaleti ile orantılı oranda öfkeli ve saldırgan bu kitle, zall ve ekibinin reklam pastasını büyütürken bizim de interaktif sözlük heva ve hevesimizi kaçırmakta. çoğunluğunu ergen ve aklı paralize olmuş bir sürü militan tiplemenin oluşturduğu bu güruh sebebiyle üç kuruşluk keyfimizden olmak üzereyiz. en basit konularda bile derin mantık hatalarına ve sırıtan çelişkilere düşmeden yazamayan bu güruh aynı zamanda saldırganlık ve küstahlık konusunda epey mahir gözükmekte. nasanın keşfettiği arsenikle beslenen bakteriler kadar ilginç olan durum şudur sözlük soğutucuları da iftira, alçaklık, hakir görme, ahmaklık, cahillik ve küstahlıktan beslenmekteler ve varlık alanlarını hızla genişletmekteler. bilginin beslemediği bünyeleri öfke, kıskançlık, cehalet kusmakta. sıkıldık beaaa.
--spoiler--
bana yapmadığım şeyleri iftira atanlar bunu ispatlamakla mükelleftir. ben yaptıysam bu koltuğu hatta milletvekilliğini bırakmaya hazırım. ya sen iddianı ispatlayamaz isen o koltuğu bırakacakmısın. bu iftirayı atanlar aşağılıktır.
--spoiler--
bu konuşmayı bir yerden hatırlıyom sanki. *