ii. Abdülhamid tarafından yaptırılan ve hicaz demir yolu projesinin başlangıç noktası olan ve 2 alman mimar otto ritter ve helmuth cuno'ya yaptırılan gar binasıdır.
Kamuoyunda ciddiye alınmayacak güdük tepkiler yüzünden kısa zamanda otel veya alışveriş merkezi yapılacak olan iStanbul simgelerinden birisidir.
Twitter'da açılmış olan şahsi anketlerden birisine (tabiri caizse bik bik öten) hiçbir ünlünün ilgi göstermediği tarihi mekan.
Buyrun:
Tarihi Haydarpaşa Garı'nın özelleştirilip otel veya AVM olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
bu tren garının yapılış amacını siz değerli okurlara nakletmek istiyorum.
şöyle takvimler 2.abdülhamit zamanını gösteriyor, o yıllar ki almanları amının üstünde fındık kırdığı zamanlar tek adamı oynuyorlar ülkede.
her türlü imtiyaza haizler.
sakarya bölgesi zamanın tarım ülkesinin kalbi, kursaktan geçen bir lokma varsa o da sakarya ovasında yetişen gıdaların saf ama gururlu anadolu insanın emeği sayesinde toplanması ile mümlün olmuştur.
ve almanlar bu sırada senaryomuza dahil olurlar.
derler ki;
aga(argo) biz neden bu saf köylülerin emeğini kendimize hizmet ettirmek için kullanmıyoruz.
üstün alman dimağları oturur 2 dakika bilemedin, almanya saatine göre 48 saniye gibi extreme bir süre de boğaza nazır haydar paşa garını yapalım denir.
o vakitlere baktığımız da devlet, iyi niyetli olsun kötü niyetli olsun. her türlü yardıma muhtaç.
ilk türk toplu iğnesini bile 1926 yılında üretebilmiş bir ümmeti muhammet ile karşı karşıyayız.
evet sen kalk ayağa ner de kalmıştık.
???
evet otur neyse,
he evet,
plan ve proje aşaması tamamlanır ve uzun yıllar değil, alman dehası ile kısa sürede işler hale getirilir.
asıl iş alman menfaatinin doruk yaptığı gizli planlar silsilesinin uygulanışına gelinir,
plan basittir, ne de olsa saf anadolu halkı üç kusura tamah etmektedir.
raylar döşenmiş hazır beklemektedir,
şümendifer de gelince işler başlar.
patatesin vatanı amerikadır ama sakarya da yavru vatanıdır en nihayetinde.
patates tohumları verilir, saf ama gururlu elleri nasır tutmuş olsa da gönülleri pamuk misali hafif ve temiz insanlara dağıtılır, bu miktar sadece bir vagondur.
üretim başlar,
gel zaman git zaman hasat mevsimi gelir.
evet
iyi
okuyun,
bir vagon tohum gönderilir ve karşılığında tamı tamına 300 vagon( üçyüz vagon) karşılık olrak alınır, bu bir sene içindedir.
ve garın yetkili müdürü anılarında yazar,
tren garını bir senede amorti ettik, ve kazandıklarımız cabası,
,
,
ne mi değişti sene yine 20 yy'ın son çeğreğini göstermekte,
almanya bizden 30 bin işçi istemekte.
neden ?
üstün alman ırkı ağır işte çalışmaz, bok temizlemez.
diyerek almanyaya işçilerimiz gider,
düne kadar bizden çaldıklarını almanyaya götürüp, orada bize işlettirip, mamul madde halinde bize satmaları ile sonuçlanmıştır.
şimdi ne mi oluyor,
.......................................semeri olmayan eşşeğe binen çok olur............
28 kasım 2010'da alçakça yakılmış gar. bilirkişi raporunda, 84 yıldır bakım ve onarımdan geçmemiş olduğu vurgusu yapılmış. ceza hukuku anlamında doğrudan bir nedensellik bağı kurulamadığı gerekçesiyle de, suçlular koltuklarında, evlerinde, gezilerinde felan. içimizi ferah tutalım, iki işçi cezalandırıldı. bilmekte, hatırlamakta fayda var.
sanat namına birçok güzelliklerin bulunduğu bu yapı batının gözünde almanlar'ın doğuya açılan kapısıdır.(açılışını ermeni bakanımız bedros hallaçyan yapmıştır , açılış konuşmasını yapacak alman temsilciye zorla türkçe metin okutmasıyla tanınır.)
istanbul' un anadolu yakasına pek bir yakışan merkez tren garı idi. hızlı trenin buraya kadar gelmeyecek olması üzerine çokça konuşulması gereken bir tercih. akıbeti ne olacak merak ediyorum.
10 Ekim 2013 Perşembe akşamı saat 21.00-24.00 arasında Haydarpaşa'dan kalkan son trene binip dans edilecekmiş.
haber şöyle duyuruluyor.
"Biz tarihe not düşüyoruz, 10 Ekim 2013 Perşembe akşamı saat 21.00-24.00 arasında Haydarpaşa Garında dans ediyoruz. Tangoya swing ve poi de eklendi, siz de katılın ve Haydarpaşaya kulak verin...
Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Denizde balık kokusuyla
Döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar
Sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.
Memleketimden insan Manzaraları-Nazım Hikmet.
Böyle anlatmış Nazım Galip Ustayı ve diğer gar insanlarını. Neden hep acıklı veya hüzünlüdür gar öyküleri bilmem ama sorgulamam da, öyle işte; bir yerlere vardıysan bile yolun sonunda, bir yerlerden veya birilerinden ayrılmışsın demektir. Yeni bir başlangıçsa bile bu, bir şeylerin sonuna geldiğindendir. Belki de bu yüzden o güzel merdivenlerde bir durup düşünür insan, denize, martılara bakar, sonra şöyle bir de durup arkasına bakar
Çoğumuzun Haydarpaşaya alıcı gözle bakması 2010 yılında çıkan o malum yangından sonra olmuştur belki de, ağlayarak, küfür ederek, öfkelenerek, oysa öncesi var. Yangınlar yıkımlar var sağ salim ve gar olarak çıkmayı başardığı. Eskiler hep gar olarak, kamuya açık planlar yapmışlar Haydarpaşa için, yeniler ise kamu için kullanılamayacak güzel bir yapı olduğunu ve çok değerli bir yerde olduğunu fark edip dönüşüm planları içine almışlar. Masalları burada bitiyor ve pek çok kitle ve meslek örgütü Haydarpaşayı kurtarmak için mücadeleye başlıyor.
2004 yılından bir hukuk mücadelesi yürütüyordu Haydarpaşa Dayanışma ve kazandı. Bu hukuk mücadelesi neticesinde istediklerini elde edemeyenler, Haydarpaşanın çok da yabancısı olmadığı son yangını bahane ederek tekrar kolları sıvadılar, fakat Haydarpaşa Dayanışması pes etmedi ve 2010 yılından bugüne her Perşembe ve Pazar gar merdivenlerinde toplanıp nöbet tutuyorlar. Kimi bağlamasını-gitarını alıp geliyor, kimi tiyatro oyunu sergiliyor kimi anılarını anlatıyor.
Sayıları bazen 100-200 bazen 20-25i geçmeyen topluluğun hiç değişmeyen kadrosunu fark etmemek mümkün değil. Yaş ortalaması 60 larda bir grup genç, hiç üşenmeden her Perşembe ve Pazar Haydarpaşa Garı merdivenlerinde toplanıyor ve eylem yapıyorlar, soruyorum kendime, ben bugüne kadar neredeydim, diye. Utanıyorum biraz da, sonra onlar anlattıkça anlamaya başlıyorum neden bu kadar duyarlı olduklarını.
65 yaşlarında bir bey, elinde mikrofon cızırtılar arasında anlatıyor inatla ve kararlılıkla Ben ilk 9 yaşımda ayak bastım bu merdivenlere diyor Babamlar bindirdiler beni trene dayın karşılayacak dediler. indim trenden, kimse yok, bu merdivenlere geldim, denize baktım, martılara baktım, başladım ağlamaya. Bu merdivenlerde benim gözyaşlarım var, onlar benim gözyaşlarıma göz dikmişler ama vermem, gözyaşlarımı alamazlar diyor. Ağlıyorum, artık benim de gözyaşlarımız var o merdivenlerde, vermem, alamazlar.
O gün hepsine sarılıp tek tek teşekkür etmek istedim. Hiç bir şey için geç değildi, direnmenin bin halinden biri için oradaydık biz de, Tango!
Tango ve Haydarpaşanın birbirine bu kadar yakışacağını tahmin edemezdim merdivenlerinde dans etmeden önce. ikisi de hüzünlü, ikisi de yalnız ikisi de mağrur. içinden binlerce yolcu, sevinç nidalarıyla veya hıçkırıklarla geçse bile, bilge bir kayıtsızlığı yok mudur Haydarpaşanın sizce de? Kalabalık salonlarda, iki kişiyle yapılsa bile herkes kendi yükünü taşımaz mı tangoda? Salt bir ruh halinde kalamazsın, hüznün neşeye, sevincin hüzne dönüşüverir bir keman veya bandoneon melodisiyle. Harman olursun bir anda. Bazen yükün hafiftir, sarılır yükünü hafifletirsin yol arkadaşının, bazen yükünü bırakabilmenin huzurunu yaşarsın. Tango bir yolsa bizler için Haydarpaşa vazgeçilmez duraklarımızdan biri artık. Hüzne ve neşeye aynı anda ev sahipliği yapabilecek kadar geniş bir yüreği var Haydarpaşa Garının da, tango gibi.
Tren düdükleri duyulmuyor artık Haydarpaşadan, ne kavuşmaların mutluluğu ne ayrılıkların hüznü, ne telaş, ne oyalanma. Haydarpaşadan kalkan son trene binip, Pendik'e gitmiş, sonra oradan kalkan son trenle de Haydarpaşaya geri gelmiştik. Sondu artık. Şarkılarla marşlarla gidip biraz hüzünlü dönmüştük. Ama hani anlar vardır, her hatırladığınızda içiniz acır, boğazınıza bir şeyler düğümlenir, on yıl bile geçse bu değişmez, işte o anlardan birini yaşadım ben o gece: Bir demiryolu çalışanı, biz Pendikten kalkan son trene giderken, sessizce " Çok sağ olun çok teşekkür ederiz" dedi, ben bir süre durdum ama o cümleyi de alıp koştum trene, o an anladım yaptığımız şeyin anlamını. O an hayal ettim, o iki trenin son yolculuklarında içleri boş gidip gelmelerini ve bunun orada çalışanlar için anlamını. Çok sağ olun, çok teşekkür ederiz dedi. Asıl ben teşekkür ederim.
Anlar var sizi kendinize getiren, bütünü görmenizi sağlayan. O anlardan biriydi yaşadığım. Mesele sadece Haydarpaşa değil, anlamadınız mı siz hala. Mesele sadece bir tren yolunun, bir garın kapatılması değil, ruhumuzla bağlandığımız, bizi biz yapan tüm yaşam alanlarımızın bir bir elimizden alınması çabası. Mesele Haydarpaşanın sükunetle izlediği koca bir bölge ve o bölge için yapılan planlar. Haydarpaşa sadece simge, anlamadınız mı siz hala. Ama taşların dili vardır, kulakları vardır, konuşur ve duyarlar, diyor ki Haydarpaşa; kaderimiz size bağlı, siz nasıl isterseniz öyle olacak, aslında kaderimiz, kaderiniz olacak. Ve tarihe siz nasıl isterseniz öyle geçeceğiz hep birlikte
Biz tarihe not düşüyoruz, 10 Ekim 2013 Perşembe akşamı saat 21.00-24.00 arasında Haydarpaşa Garında dans ediyoruz. Tangoya swing ve poi de eklendi, siz de katılın ve Haydarpaşaya kulak verin.
"
Istanbulda mimarisi daha güzel olan yapılar olmasına karşın, nedense çok beğeniliyor. Yanmasıyla paralel bir sevgi olduğunu düşünüyorum. Inceden bir (bkz: overrated) lık durumu var.
ne zaman gitmek istesem kaçmak istesem istanbuldan soluklandığım yerelerdendir. giden gelen insanları izleyip bidahaki terekedememe zayıflığına kadar gelmediğim terapistimdir.
otel olarak "hizmete" sunulacağı kadir topbaş tarafından en sonunda doğrulanmış tarihi tren garı. daha öncesindeyse iktidar partisi üyeleri tarafından böyle bir şeyin asla olmayacağıyla ilgili açıklamalar gelmişti. tarihi tren garını zengine peşkeş çekmenin yanında halkın gözüne baka baka yalan söylenmesiyle birlikte bu konuda işlenen büyük ayıplarının sayısı iki'ye çıktı.