ne zaman bir başkent kurulsa
eski aşklardan, nisan
sana küçük borçlar bırakıyorum
seyirci güzeli rüyalardan
bakımsız suçlara çıktım
biraz sana yakıştım, maskesiz kaldım
suçumuz bu bahçede kalsın
kiraz, savaşı geçti
şehir aşk kadar kalabalık..
bu gece bir konuk gelecek sana
ıtır kokulu gün odana indiğinde
pencerende solgun yüzüyle belirecek
sana bu gece bir konuk gelecek
yorgun gülüşünü tanımasan da
sürgünde söylenmiş şarkılar gibi
yüreğine sessiz bir yağmur düşürecek
sana bu gece bir konuk gelecek
günün bir ucundan ölüm giriyor
bedenin üşüsün de yüreğin üşümesin
özlemler uçururken coşkulu sesin
sana bu gece bir konuk gelecek
erinçli yazlar da gelir kavuşursun
ev içlerinin tutkulu sessizliğine
beyaz kuşlar gibi uykular süzülecek
sana bu gece bir konuk gelecek
kadınım benim acımayı bilenim
kuşkulum tedirginim sevecenim
üşümüş su dalgın kar acılı yel
bu gece benimle sana gelecek.
Beni üzme,
Kendini de benimle üzme.
Sözümüzü üşütme.
Fazla açılma benden
Çok açılma bana da.
Kendine de fazla açılıp da
içine düşme.
Geçmişe gül gönder,
Unutma
Anılar da su ister.
Anılara iyi bak,
Bana bak,
Beni tut,
Bana tutun,
Beni orda burda
Beni şunda bunda
Unutma....
Şair ve denemecidir.
Gelenekten yararlanarak kelimelere zengin anlamlar yükleyip hikmetli söyleyişleri tercih etmiştir.
Heves imgelerini özgün bir şekilde kullanmıştır.
Sezai karakoc, behçet necatigil ve metin altıoktan etkilenmiştir.
Karşılığını bulamamış sorular, eskiden terzi, kır şiir ve bir, keder gibi ödünç, unutulmuş bir yaz şiirleridir.
Ayni zamand haziran, tekrar, üvey sokak denemeleridir.
şairdir kendisi, hem de iyi bir şairdir. serbest yazımda bir çok şair geçinen herifin aksine, serbesliği şiirin ahengiyle birleştirmiştir.
"..şair onca dizeyi bir dizeyi söylemek için söyler" sözünü bir adım ileriye taşıyarak, tüm dizleri tüm dizeleri söylemek için yazdığı aşağıdaki şiir ile anarım kendisini.
Idiller Gazeli
gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak
sen bir şehir olmalısın ya da nar
belki granada, belki eylül, belki kırmızı
gövden ruhunun yaz gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzgâr
çocukluğun tutmuş da yine âşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a
aşk bile dolduramaz bazı âşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran
heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan
gözlerin şehirden yeni ayrılmış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan
iyi değiliz gözlük bak durmadan
kırmaya çalışıyorlar bizi hiç iyi
değiliz iki gözüm, bende can, sende cam
bırakmadılar, daha kırılacak ne varsa bizde,
gözlüğü olmayanlar çok mu acımasız oluyor
ne, çekip alıyorlar seni gözümden, öyle
çok eziliyoruz ki gözlük, sen bensiz kırık,
ben sensiz karanlık, nerde insanlık
bizi bu kadar kırmasalar, di’mi cam
dostum, onlara da birer gözlük alırdık!
Ne güzel gözümün önünde olman yine,
sensiz ne gülüşün tadı var ne de bakışın
sen olmayınca kötülük daha kötü görünüyor
gözüme, yumruklar daha zalim, sözler daha
sert iniyor yüreğime, sensiz bu dünya
bomboş görünüyor gözüme, sana gözüm
gibi bakacağım, artık senden başkasını görecek
gözüm yok, bizi görmeyenlere
söyleyecek sözüm yok, bizi çok kırdılar gözlük,
bizi tuzlabuz, bizi unufak, bizi camçerçeve
kırdılar da bakmadılar bir kez olsun cangözüyle,
şimdi hem cana, hem cama göz diktiler,
hem gözden düştük hem sözden, bir daha
kırılamayız gözlük, sonumuz olur kırılmak bir daha,
parçamızı bulamazlar ikimizin de! Ah ne bakacak
göz, ne görecek gönül bırakmadılar bize,
bir güzellik kalsaydı, iki ne dört gözümüzle
titrerdik üstüne, candan içeri olan camdan içeri
derdik demesine de, öyle bakımsız, bakışsız
bıraktılar ki gözümüzü, gönlümüzü, ne can
hevese geldi, ne göresi geldi camın,
biz birbirimize iyi bakalım gözlüğüm, canım,
belki onlar da iyi bakarlar kendilerine,
gözlüğüm, iki gözüm, kemiğim, bu sözlerimle
umarım kırmamışımdır seni, zira çok incesin
kırılırsın, kırılır arkadaşlığın camdan kalbi de!
" Gözlerindeki telaşı kimin bakışları dindirebilir. Gözlerin kimsenin bakmadığı bir çocuk gibi. Issız ve öyle kırılmış ki, hiç susmayabilir. Gün gelir kötü bir şiir bile dokunur insana, çünkü bazı sözcükler onlardan da kederlidir."
"Öte yandan Ankara lirik bir başkenttir. Fakat bunu Bilmke için ankara'da yaşamış olmak gerekir... Ankara, hiçbir iddia taşımayan gizli bir lirik olarak, bozkırın ortasında, yitirdiklerinin ardından liril bakışlar fırlatmaktadır. Evet, istanbul 'şairane'dir, bu daha doğru, imgesi 'lirik'tir, istanbul'u hiç görmemiş, yaşamamış biri bile Istanbul için şiirler döktürebilir, ona tüm gözyaşlarını bağışlayabilir, onu bir sevgili gibi arzunun çekici nesnesi kılabilir, hatta hayatının gizli öznesi bile kılabilir, fakat asla onda lirik efsaneler arayamaz bulamaz..."
Velhasılıkelam, istanbul'da yaşamamış bir insan olarak dahi istanbul'un güzelliklerinden az ya da çok haberdarım. Ama ankara'da yaşamamış bir insanın bu şehrin en ufak bir güzelliğinden dahi haberdar olması pek mümkün değil.
Ankara'da yaşamış bir insan olarak, şu şehrin kendini ortaya dökmeyen güzelliklerini az biraz görüp ankara'yı sevmeme vesile olmuş haydar ergülen'e şuradan ufak bir teşekkür etmek isterim.
Aşk bile dolduramaz bazı aşkların yerini sözüyle tanıştığım şair.normalde serbest ölçüyle yazılmış şiirlerden hiç hoşlanmasamda bu adamı sevdim.şiir seven insandan zarar gelmez mottosuyla bir kaç şiirini arka arkaya okudum.insanı etkileyen bir dokusu var şiirlerin.güzel bir örnek vermek gerekirse:
Sana bıraktığım sessizlikten bir kaç kelime kalmıştır hala yangından konuşmak için
Vardın,oldun ,kayboldun
Şimdi ortasındasın.
Ne kayık göle dahildir artık,
Ne kuş gökyüzünde seferi
Yangının içi şehir
Yol senin içindir.
-
iki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :
Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
kuzu, bu dünyada budalaydık ya bizi gökyüzündeki bahçeye de habersiz indirdiler.
otuz yıldır gökyüzünde saklıyoruz dedemi,
gözyaşını yük olur diye taşımayanların bakışlarından uzak,
kuzu sayıldığımız yıllar kuş gibi uçtu, yanında masum bir hayret.
hangi kuzuyla yüz yüze kalsak, sessizlik,
aramızdaki o yeni kardeş.
kelimelerse başka.
ağızlarda ağır ve kaba bir şöhret.
işte sular yükseldi, dilimize vuruyor tuz.
ayrılık adalarındayız ve sustukça kusursuz bir sessizliğe terkediyor kuzularını dünya,
ona yükümü bıraksam kuş sayılırdım ama,
gökyüzünü açık bıraktık ve bağlandık toprağa.
hala gariplerin yurdunda işittiğim gözyaşı,
hala iyiliğin gölgesine toplanacak kuzulari
çok çocuk kimsesiz bir çocuk.
tenha gibiyiz yine garip yine budala şimdi,
ağır bir kuşa benziyor omuzlarımda
ödünç kanatlı zaman, ödünç anıları da.
"yorgun gülüşünü tanımasan da
sürgünde söylenmiş şarkılar gibi
yüreğine sessiz bir yağmur düşürecek
sana bu gece bir konuk gelecek
günün bir ucundan ölüm giriyor
bedenin üşüsün de yüreğin üşümesin
özlemler uçururken coşkulu sesin
sana bu gece bir konuk gelecek"