1956 yılında eskişehirde doğdu.Ankara Aydınlıkevler Lisesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi.Bir süre eskişehir Anadolu Üniversitesinde dersler verdi (1983).
ilk şiiri 1973'te Umut Erkan adıyla gelişme dergisinde yayınlandı.1979 yılından bu yana şirlerini çeşitli dergilerde yayınlıyor.22 yıl reklam yazarlığı yaptı.'Üç Çiçek' ve 'Şiir Atı' dergilerini çıkaranlar arasında yer aldı.Radikal gazetesinde haftada bir 'Açık Mektup'
Baştan söyleyeyim: Bu bir aşk mektubu değildir. Memleketin yine her bakımdan bir ateştopuna döndüğü şu yakıcı ve boğucu ortamda aşk mevzuuna girip harareti artırmak da istemem. Merdiven Şiir dergisinin 4. sayısında bir soruşturma var: 'Niçin Şiir Yazıyorlar?' Büyük, orta, genç, her boydan şairler bu sorunun hakkını veren yanıtlar hazırlamışlar. Herkes meşrebince niçin şiir yazdığını açıklıyor. Arada Baki Ayhan T. gibi 'Niçin yazdığımı bilmiyorum' diyenler de çıkıyor, Sina Akyol gibi 'Şairin bir poetikası varsa, niçin yazdığını mutlaka bilir' diyenler de. Ben bu hususta kendimi Baki Ayhan T.'ye daha yakın buluyorum, çünkü vaktiyle ben de 'Niye şiir yazdığımı bilmiyorum' demiştim ve bir hayli de zılgıt yemiştim!
Şair arkadaşların yanıtlarını okuyunca, sorunun 'Niçin şiir yazıyorsunuz?' değil de, sanki 'Niçin âşık oluyorsunuz?' biçiminde sorulduğunu düşündüm. Evet, itiraf ediyorum, hayli indirgemeci bir tutumla, düzlem kaydırarak, soru öyle sorulmuş da olsa, yanıtların pek fazla değişmeyeceğini hissettim. Bence, aşkın ne kadar dile getirilebilir sebebi varsa, şiirin de o kadar sebebi vardır. Şairler niye şiir yazdıklarına dair pek çok sebep sıralamışlar sıralamasına da, sebepler sıralandıkça zemin de kaybolmuş. Sonunda elde bir sürü sebep kalıyor, ama hiçbiri soruya bir cevap oluşturmuyor. Bu belirsizlik ya da boşluk hissi söz konusu şairlerden kaynaklanmıyor elbette, soruşturmayı yanıtlayan 17 şairin yerine başka 17 şair seçilseydi de belirsizlik ortadan kalkmayacaktı sanırım.
Gerçekten ilginç, güzel ve doğru cevaplar vermiş şairler. Ahmet Oktay 'büyülemek ve büyülenmek için' şiir yazıyor, Kemal Özer "Elimden gelenin bu olduğuna inandığım için" diyor, Güven Turan "Dünyamı dile getirmek ve onu paylaşmak için" diye yanıtlamış, Sina Akyol 'bir başka dili kullanabilmek' biçiminde özetliyor, Ali Günvar 'aslında şiir filan yazma derdinde olmadığını' ve 'sürekli kendisiyle hesaplaştığını' beyan ederken, Ali Ural "Şiir beni neden seçti?" diye soruyor. Akif Kurtuluş samimi olarak 'bilmediğini' söylerken, Mehmet Can Doğan, Yunus'un dizesiyle yanıtlıyor: "Ya ben öleyim mi söylemeyince?" Hüseyin Atlansoy "Kalem ve buğdayın hakkını teslim için" derken, Şaban Abak 'seçilmiş 10 sebep' sıralıyor, bunlardan ikisi: "Sezai Karakoç da şiir yazmış olduğu için" ve "Atımızı kaybettiğimiz için". Baki Ayhan T., 'sözcüklerin de yalnız sözcük olmadıklarını anladığını' ve 'onların arasında olmak için' yazdığını belirtiyor. Celal Fedai delikanlılık süslerinden uzaklaşırken şiire yaklaştığını, Bülent Ata 'ayağa kalkmak için', Murat Menteş 'nakavt olmamak için' yazdıklarını söylüyorlar. Nilay Özer "Kendimi şiir yazarken buldum" diyor, Mehmet Erte, insanı hak etmediği yerden indirmek, alçaltmak için yazdığını itiraf ediyor, Ayşe Sevim de "Bana verilen maske şiirdi" diyor.
Hemen hepsi de zekice, samimiyetle verilmiş cevaplar, ben de aynı samimiyetle eskiden 'hakikat nardadır' demiş ve şiir yazmama bir sebep olarak narı göstermiştim, elbette benimki de bu sorunun cevabı değil. Belki de tıpkı aşk gibi sebepsiz olan şiire bir sebep bulmak, aramak için yaklaşmamalı, 'ihtiyacım vardı, yazdım' demeli: Bir 'tüketim maddesi' değil, bir 'ihtiyaç maddesi' olarak bakılmalı şiire belki de. Tıpkı aşk gibi. Şairlerin yanıtlarında gizli duran 'aşk' bana bunları hatırlattı. Hem şiire ihtiyacı olanlar herkesten önce şairler değil midir? Şiirin de, aşkın da bir 'ihtiyaç' olduğunu söylemek pek 'şairane' sayılmaz, hoşa da gitmez ama, şiirle şair arasındaki ilişkiyi doğallaştırıp, daha sahici ve daha hakiki bir yakınlıktan söz etmemize yol açabilir.
son dönem türk şiirinin en önemli isimlerinden. şiirlerinin yanı sıra edebiyat dergilerinde ve radikalde her çarşamba kültür sanat sayfasında yazdığı yazılarla üzerinden atlanılmaması gereken isimlerden biridir.
idiller Gazeli
Gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak
Sen bir şehir olmalısın ya da nar
belki Granada, belki eylül, belki kırmızı
Gövden ruhunun gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzgar
Çocukluğun tutmuş da yine aşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a
Aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran
Heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan
Gözlerin şehirden yeni ayrımış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan
Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
kadın gider ve bir şair doğar bundan
(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
"Yazın bittiği her yerde söylenir"se
kadının gittiği de her yerde söylenir
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!
O kadın beni terkederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terketme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
aradıkları yabancıyı, kimse, içimde buldular
yüzleştirmek için şimdi beni de arıyorlar
kimi kimden çekip alacaklar, bilmiyorum
beni kimde bulacaklar bilmiyorum ; kimdeyim
ve bende kim var ki ikimiz sanıyorlar?
bir kez görür gibi olduğum bir rüyanın
kapısında duruyordum, sırtımda pirinç torbası
içini açık unutmuş gecede, yabancıyı o
rüyaya aldılar, pirincim hafifledi, taşı
bana bıraktılar, pirinç de gitti yabancı da!
taşı söze çevirmeye çalıştım ve katı
şöhretini hayatın birkaç sözle hafifletmeye:
-n'olur bana taş atma, öyle ağır ki
benim taşıdıklarım, atamam bile sana!
pirinci taşla yüzleştirdiler rüyayı gözle
benden yabancıyı çaldılar ve ondan beni,
birbirimize benzettiler bizi; iki kimsesizliğe,
ve az geleceğini bile bile aramızdaki
uzaklığa, ikiye saydılar birimizi pirinç
gibi şımarık birimizi taş yerine fazlalık
yüzü yumuşak tabir edilen insanlardan. şairler arasında hiç benzeri yok bu açıdan. lina salamandre diye bir ikizi var, mahlas desem değil. ayrı tarzda şiirler yazabiliyor. madem yazabiliyorsun haydar abi, yormasana bizi, uzun kırık dizeler arasında şiiri bol kaçmış gibi şiir dozundan öldürecek bizi.
kızının isminin nar olduğunu öğrendiğimiz şair. daha önce bazı dergilerde çıkan yazılarından oluşan eski yazı isimli kitabı turkuvaz yayınlarından çıkmış olan şair.
idil'in kızı Nar'ın babasıdır.
üstelik şişli evlendirme evinde dinci belediye işçisinin şeker yerine bereket simgesi nar dağıttıkları için değişik olma bedeli küfrünü duyduğumun sonrası...
eskişehir doğumlu şairimizdir. bahçeşehir üniversitesi'nde öğretim görevlisidir. kariyerinde metin altıok, behçet necatigil, cemal süreya ödüllerini kazanmıştır.
türk edebiyatında "hakkı yenen" adamlardan biri olduğunu düşündüğüm, teknik şiir yazma konusunda oldukça iyidir ki kendisinin defkhanla feat yapmasını istiyorum, sosyalist ve solcu bir duruşu olsada aynı anda reklam sektörü gibi kapitalizmin dişleri olan bir alanda uzun süre azı dişi olarak çalışmış şu aralar çelişkilerini yüzüne vuranlara "nette yazdıklarınız hiç siqimde değil" diyen tayfun talipoğlu gibi bir adamdır.
evimi bir sokakla aldattım,
üstümde ay var
bu gümüş semtinde bir sokağın üçüncü katıyım,
deniz bana bakıyor,
ben artık yalnızca denize karşıyım
üstüme gelme ay hanım,
kuzguncuk otelinde iyilik katına çık,
senin konukların ağır,
ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayatlardanım
ruhumun bir otelde ilk kalışı bu
aynı, oda, aynı yatak, aynı aynada
birbirimizi ilk görüşümüz, başka veda yok,
üstümdeki yabancıyla uyumalıyım
ruh semtinden kayık açma ay hanım!
sana hazır değilim, senden yanayım
kim taşınsa çıkamıyorum içimdeki evden
kuzguncuk otelinde iyiliğin katı çok
yıldızlar gibi çık çık bitmiyor ay hanım,
sen bu çocuğu bir yerden hatırlıyorsun
ben bu çocuğu bir yerden unutmalıyım