hayatınızın en güzel kazığını nasıl yediniz

entry3 galeri0
    1.
  1. hey gidi günler hey. sene 2001'li yıllar. o zamanlar istanbul'un hatta türkiye'nin ticari olarak kalbinin attığı yer olan karaköy elektrik piyasasında işe başlamışım. daha lise son yaz tatili dönemleri. amcam sayesinde bir elektrik firmasında işe başladım uslu efendi tatlı yıllarımız.

    patron bey bizi malzeme almak için bankalar caddesinin sonunda ki bir hana gönderdi. o zamanlar telefon navigasyon olayları yok, elime alacağım ürünün adını ve yerin adresini verdi yolladı. adresi, hanı arıyorum tarıyorum yok bulamıyorum. defalarca o cadde de gidip geldim, yok mk adresi. dön dolaş defalarca aynı caddeyi dolandığım için olacak ki, 2-3 kalpazanın dikkatini çekmişim. o zamanlar tabi simsar çok, buldular gencecik çocuğu, şunun bi mk dediler.

    cebimde de o dönemin efsane olmasa da iş gören, motorolanın bir telefonu var çocukluk heyecanı ile almıştım, çalışıp çalışmadığını bile hatırlamıyorum. bir de abimin almanyadan hediye olarak gönderdiği swatch marka saat var kolumda. adres sorma bahanesi ile sendeleyen bir adam geldi yanıma, elinde de altın sarısı bir kol saati.

    adam, kardeşim dedi eminönü kapalı çarşı ne tarafta? diye sordu.
    dedim, şuradan düz git karşına çıkacak.
    adam, çok uzak mı? filan diye böyle gevelemeye başladı.
    dedim, yok çok uzak değil 10 dakika yürürseniz karşınıza çıkar.
    adam, köyden yeni geldim şu altın saatimi bozduracağım ihtiyacım var dedi. ne kadar verirler bilmiyorum ama mecbur satmak zorundayım diye devam etti.
    dedim, orasını bilemem dikkatli olursunuz.
    adam, oraya kadar bu halimle yürimiyim, varsa üstünde bir şeyler sana satayım dedi.
    dedim, bende para yok alamam. tabi o sıra kağıt elimde hafiften yürüyorum adresi arıyorum. adamda benle birlikte yavaşça yürüyor.
    adam, fark etmez dedi telefon varsa telefon da olur, bi de kolunda ki saati verirsin helalleşiriz dedi.

    o sırada yanımıza sözde hiç bir şeyden haberi olmayan bir abimiz yanaştı, saate bi bakayım filan dedi diğer adama. adam saati verdi inceledi, yalandan çakmağı saatin camına tuttu filan, sonra geldi bana eğildi kulağıma, bu saat en az 10.000 eder, adam işi bilmiyor sakın çaktırma al bu saati dedi. ulan ben zaten adresi ararken kendimden geçmişim, üstünde bu götveren de kanıma girince, olmayan aklımla kafamda deli senaryolar, para hevesi belirmeye başladı. gittim saati sözde satan adamın yanına, ne istiyorsun bu saate diye sordum. 3-5 bir şeyler at, telefonunla saatini de ver anlaşalım dedi. sim kartı telefondan çıkardım, saatimi çıkardım verdim adama, aldım 10.000 tl değerinde ki saati. attım cebe hiç çaktırmıyorum ama adresi de zor bela sonunda buldum. dükkana gittim malzemeyi teslim ettim. patronların ikisi aralarında, yeni dolandırıcılar çıkmış eminönü taraflarında, milleti kandırıp sahte eşyaları veriyorlarmış diye konuşuyorlar. o cümleleri duydum, başımdan kaynar sular akmaya başladı. neyse ki saat bozuk değildi ve çalışıyordu. bir süre o saati koluma takıp kullandım. sonra pili bitti evde dolabıma koydum kaldı öyle. demem o ki, o saate ne oldu.
    2 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. geçmişi taratan soru.
    henüz efsane bir kazığım yok. o değilde şu damadın yediği kazığa rakip çıkamaz şu ölümlü dünyada.

    (bkz: 580 bin lira düğün masrafı çıkartan kadın)
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük