önce şuana bakarsın, kocaman sarı bir boşluk; geçmişe bakarsın, kimse yok; ömrünün son anını düşünürsün, muhtemelen şuanki sarı boşluk yanında olacak, her sabah selamlaştıkların cenazende bile olmayacak. işte o son ölüm döşeğinde dünyaya kalıcı fikirler, eserler, efendi torun torba bırakmadıysan sarı boşlukta kayboluyorsan o andır.
hep farkında olduğum ancak son bir kaç gün içerisinde iyice kafama dank etmeye başlayan mevzudur. hayatımızı tek yaşayarak boşu boşuna harcamışız. insanın kaderi bu olmamalı. tez elden bir şeyler yapmalı ki kalan zamanda boşuna geçmesin..
çok garip doğuyor, büyüyor ve ölüyorsun.
toprak oluyorsun. peki bedenin buz kesmeden önce ne yaptın, bilemiyorsun.
aklından geçen dilekleri, hedefleri hayata geçirebildin mi?
ne için yaşadın bunca sene, neleri elde edebildin neleri kaybettin?
kaç gözyaşı sığdırdın ömrüne? kimler için?
gidiyoruz, bir şeylere kavuşamadan.
hep keşkeler kalıyor hayatımızda.
Haklılık payı olan tespit ama şartlar insanları buna itiyor. Anı yaşayıp değerlendirebilmek lazım evette sor bakalım para varmı insanlarda? Adam paso çalışıyor anca hayati ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Ee herkeste yetenek yada kafada yok. Modern esaret bu olsa gerek. Doğuyorsun, senin olan şeyi tekrar kazanmak için uğraş dur. Her parseline kadar doğal nimetler paylaşılmış zaten. Neyse beyin bana lazım yakmayalım daha fazla..
hemen hemen herkesin hayatında mutlaka en az bir iki kere yaşadığı andır. insana direk harekete geçme, durumu değiştirme dürtüsü verir ama nafile. sadece insanı derin ve dipsiz bir düşünce çukuruna iter. genelde de bu duruma neden olan şey şartlardır.
annenin ölümü, yarım bırakılan üniversiteler, projeler, işler, başkalarıyla evlenen güzel kadınların gözünün önünden geçip gittiği, sürekli gelmese de zaman zaman akla düşen bir hislenme anıdır. gülersin, mutlu olursun ama yüreğinin bir yerinde bir yara ve ukte durur işte.