Eskiden insanların doğruları ve yanlışları bildiklerini, doğru ve yanlışın seçime açık olduğunu iddia ederdim. Hayat akıp giderken ben de zaman içerisinde karşıma çıkacak seçimleri değerlendirmeye alacak, doğru yaşamaya özen gösterecektim. Özellikle doğru ve yanlışın seçimime açık olduğu kanısı beni daha güçlü kılıyordu. Ortaokul sıralarında derslerimden çok sokakları düşünürdüm. Haşarı bir öğrenciydim her zaman. Bir o kadar da efendiydim. Bu iki karakteri bir arada taşımak yazıldığı kadar kolay değil inanın. insanların seçimlerine o zamanlardan beri saygı duymuş, arkadaşlarımı yargılamamış, yargılanmayı da kabullenememişimdir. Yaftalamadan arkadaşlıklar kurmuş, insanlar için durum değerlendirmelerinden kaçınmışımdır. Çünkü inancıma göre hayat doğruları ve yanlışları kucağında taşıyor, insanlar bu açık büfeden tercihlerine göre besleniyorlardı.
Zaman her yeni günü oldukça hızlı alıyordu benden. Boşa geçen günlerimizin farkında olmadan yaşıyorduk. insanlar her yeni güne beyinlerinde planlarla, kalplerinde hislerle girerler. Bazen kurnazlıklarla örülmüş beyinler geçiyor karşınızdaki kaldırımdan, bazen de ölümü bekleyen umut fakiri kalpler Kim bilir ne aşklara tanık oldu bu sokak lambası, kim bilir ne cinayetlerin şahididir bu köprü? Seçimini yanlış yapan insanlar, kim bilir huzuru kalplerinin hangi köşesine gömdüler? Nerede çektiler acılarını, nerede yüzleştiler Allah ile? Cinsiyetini kendisi belirleyen insanlık, doğaya nasıl bir meydan okuyuşa hazırlanıyor? Doğrular Hayatın kucağında mı kalıyor nedir?
Yaşım ilerledikçe hayatın o kadar da şeffaf olmadığını fark etmeye başladım. Doğruyu ve yanlışı seçemez hale geldim. Uzunca kamplara girdim; kalbim, beynim, nefsim, sağımdaki melek ve solumdaki şeytanla. Kararlarımı alırken hangisinin daha ağır bir etki bırakacağını tahmin edemiyordum. Mimiklerinden anlayabilirdim doğruların yolunu belki; ama göremiyordum içimde gizleneni. Çünkü hepsi beni oluşturuyordu. Evet; kalbim, beynim, nefsim, sağımdaki melek ve solumdaki şeytan birleşince ben oluyordum. Beşe bölünmüş halde her gün daha çok acı çektiğimi fark ettim.Bir tarafım a derken, diğer tarafım b diyordu.Hayatın kucağından beslenirken doğrunun ve yanlışın net olmadığı,olaylar karşısında zayıflayan beynimin not düştüğü detaylardan biriydi.
Yaşadıklarım karşısında tecrübeden yoksundum. Büyük iç savaşlar yaşamaya başladım. Kendimi, bulunduğum şehri, kız arkadaşımı, düzeni sorguluyordum. Yanlışlar ve doğrular bir şekilde kendilerini kabul ettiriyorlardı. Bir gün yanlış dediğime ertesi gün doğru diyebiliyordum ve inandırıyordum kendimi bu oyuna. Bazen de tam tersi oluyordu. Doğrularım yanlışa dönüşüyor ve ben bir pay bırakıyordum her ihtimalde.
Hani aşık olmak, körü körüne sevmek vardır ya. işte öyle kapamıştım gözlerimi hayata. inanıyordum beni de halkaya alan yanlışlar zincirine. Her gülüşü sıcak buluyordum. Her sözü düşünmeden gerçek sayıyordum. Kanatlarını ben takıyordum aşkın, sevgiliyi melek sayıyordum. Her şeyin bir oyun olduğunu göremiyordu kalbim. Hissettiklerimin yarısını hissediyor muydu karşı taraf? Hayır. Ama ben her seferinde kendi gönlümü kandırıyordum. Bile bile yürüyordum yaktığı ateşe. Hayatın kucağından seçimime göre besleniyordum bir yerde. Bir yerde de yaptığımın doğruluğuna inandırıyordum kendimi. Onun iyi niyetine övgüler yağdırıyordum içimden. Kendi mahkememde bile beraatını istiyordum sevgilinin. Affediyordum. Göz yumuyordum yeri gelince.
Aşk hayatında mı yanlışlarım oldu sadece? Hayır. Hayat bir oyundu ve her anı yaşarken tetikte olmalıydı insan. Bazen aşk vuracaktı, bazen dost... Bazen de düşman düştüğün vakti değerlendirecekti. Bir tekme de o atmak isteyecekti. Bir taş da o koymak isteyecekti önüne. Ve sen her şeyi bir kenara bırakıp seçimlerini yapacaktın hayatın kucağından. Biraz doğru daha alacaktın kendince. Eleştirilecektin, ailen, arkadaşların, seni tanıyanlar tarafından. Ama sen atlattığın aşklara inat, yürüyecektin bildiğin yolda. Bir doğru, bir doğru daha alacaktın hayatın kucağından.
Fırsatlar geçecekti eline, sana vuranlar eline düşecekti bir gün. Adına ilahi adalet diyecektin. Şimdi koz sende. Haydi, seç hayatın kucağındaki doğruyu. Peki doğru neydi? Bu kozu değerlendirip intikam almak mı, yoksa her şeyi unutup bir şans daha vermek mi? Hangisiydi hayatın kucağında olan doğru? Uzunca kamplara girmek, beni ben yapan her şeyi dinlemek yetecekti bu sorunun cevabı için. Ve ben yine doğrularımla beslenecektim kendimce.
Herkesi özgün kılan, davranışlarını belirleyen, karar verirken etkileyen yaşanmışlıkları vardır. insanları yargılamadan önce, bir kez daha, belki de birkaç kez daha düşünmek lazım. Kendi değer yargılarımızı belirledikten sonra arkadaşlıklar kurmak, kaldıracağımız ilişkiler yaşamak Son olarak, şansa ihtiyacı olan ya da bir şansı daha hak eden insanlara bu kapıyı sonuna kadar açmak lazım. Çünkü hayatın kucağından beslenen insanlar, kendi doğrularını yaşarken kör olurlar, gerçekleri göremezler. Tıpkı benim, tıpkı senin gerçekleri göremediğin gibi.