yaşamakta olduğumuz "milenyum", bombok bir çağdır. sistem boktandır, insanların ahlak anlayışı, inandıkları saçmalıklar, arkadaşlıklar, dostluklar, aşklar, şunlar bunlar; her şey boktandır. bi kere dünyayı "yahudiler"* yönetiyordur ve "kapitalist amerika" iliğimize kadar sömürüyordur bizi. "savaşlar" vardır, insan hayatının değeri yoktur, "demokrasi" yoktur, herşey boktur...
yani aslında herşey yerli yerindedir, medeniyetlerin doğduğu günden bu yana zaten herşey bomboktur; sistem, ahlak anlayışı vs..vs.. yukarıda saydığım herşey...
"canlı vücudunda yaşayan birer virüs gibiyiz doğada."
kanımızda gezinen rekabet, savaşma, hayatta kalma ve zayıf halkalardan kurtulma içgüdüsü, insanoğlunu böyle sistemler, yasalar, yaşam tarzları kurmaya zorlamıştır, aslında kimsenin "suçu" yoktur. doğamızda olan, yaşantımıza yansımıştır. sonuç olarak insanlık milenyum çağına gelmiştir. hayat bomboktur.
ben niye böyle "cırcır" olmuş gibi sıçıyorum her yere sabahın köründe?
çünkü birçok insanın birçok şeyden şikayet ettiğini, "artık devrin değiştiğini" düşündüğünü görüyorum.
hiç birşey değişmedi halbuki; bundan yüzyıl önce de insanlar birbirine "kazık" atıyorlardı, beşyüzyıl önce de "sistem" çok kötüydü, binyıl önce de "aşklar yalandı", hatta onbin yıl önce de "cinayetler" işleniyordu...
şikayet etmek, birşeylerin yolunda gitmediğinin farkında olmak güzel birşey tabi.
ama bundan bilmem kaç yıl önce de insanlar "şikayet" ediyor, birşeylerin yolunda gitmediğini düşünüyordu.
değişen ne?
toparlayamadığım için*, entryimi oscar wilde in bir şiiriyle bitireceğim;
"kabil in habil i öldürdüğü
günden beri hiç dinmedi acılar
çünkü insanların insanlar için
koymuş olduğu tüm yasalar
tıpkı adaletsiz bir kalbur gibi
taneyi eleyip samanı tutar." *