aramaktır. aklıma çok severek okuduğum bir kitabı getiren ve tavsiye etmemi sağlayan başlıktır. (bkz: oruç aruoba - olmayalı) kişinin yaşamının anlamına dair klasik ve kusursuz oruç aruoba tanımları içermekte olup insanı sevk eder..düşünmeye..düşünmeye..
sevgilidir. o olmayınca alınan nefes bile gereksiz gelir, şu hayat bitse de artık gitsek gibi bi ruh halinde olur insan, sonra o gelir hayatın rengi değişir.
yaş itibariyle degişebilen höde.sırasıyla
aile,okul arkadaslıkları,öss,sevgili,iş,evlilik,cocuklar...tabi bunların arasına bilerek parayı ve saglıgı eklemedim cunku onlarsız hayat zaten var olmaz!
insan hep düşünür, bulmaya çalışır hayatın anlamını. kimileri "şudur budur" diye yanıtlar, kimileri "anlam falan aramayacaksın" der. ama aslında herkes için farklıdır anlamı hayatın. ama büyük laf etmek isteyen insanlar için bulunmaz laftır vesselam. konuşma bu lafla başlarsa insanlar kulak kesilir sanırlar. gerçek öyle değildir. acıyı ilk keşfettiğin anda saklıdır hayatın anlamı. ufacık cocukken elinin sobaya değmesi sonucu oluşan acı değildir bu, öyle bir acıdır ki uzun süre bir şey düşünemezsiniz, o anda iki seçenek sunar size bu çektiğiniz anlık ya da sürekli acı: ya kaçıp gideceksiniz (bkz: 27 yaş) ya da devam edeceksiniz hayatınıza size dayatılan herşeye boyun eğerek.
bu boyun eğme insanı her an öldürebilir başta ama sonraları nasır tutmuş bir yara gibi bir parçası olu hayatın. kaşımaktan vazgeçer, aklına getirmemeye çalışırsın. artık sen hayatın anlamını bulmuşsundur.
bu kaçıp gitme öylesine bir istektir ki zapt edilmesi çok zordur. bastırdıkça (yani kendi içine kaçtıkça), karanlığa gömülü bir şekilde yaşamaya başlarsın. sürekli kendini düşünür, kendinle yaşar, kendinle konuşursun. eğer öte dünyaya kaçıp gittiysen (muhtemelen 27'inde) hayatın anlamı gözlerinin kapanmasını istemekten başka birşey değildir. kaçıp gitmeye fiziksel bir yaklaşım getirenler içinse durum farklıdır. onlar kendi boyunduruklarına girmeyi göze almış özgür ruhlardır. onlar için hayatın anlamı hesap vermemektir.
hepsinin ortak noktası ise en büyük acılarını keşfettiklerinde bulmuş olmalarıdır hayatın anlamını ki bu onların daha ilk acısıdır.
birini cok sevmişsindir ama uzaktır hep, imkansızdır senin için. en yakınında olsa bile dokunamamışsındır, gözlerine durup uzun uzun bakamamışsındır mesela. arkana bakmadan koşarak uzaklaşmışsındır hayallerinden...korktuğun için...mecbur kaldığın için...hep hayalde kalacaktır!uzaktır ama hayatın anlamıdır senin için ve bilirsin ki dokunamadığın noktalardan gelir hayatın anlamı...
bir ömür boyunca peşinde koştuğumuz. adına hayat dediğimiz bu büyük boşlukta bir şekilde dolduduğumuz algısal ukteler bütünü. kimi maddesel şeylere itaat etmeyi bir görev bilirken kimi de oyunu * kuralına göre oynayıp manen anlam taşıyan şeylere itaat eder..
(bkz: para)
(bkz: tanrı)
(bkz: aşk)
(bkz: sevgi)
(bkz: umut)
(bkz: kin)
bu bir seçimdir. örnekler çoğaltılabilir. özgür(!) irade girer devreye; "aslolan benim anlam değil!" der. bu noktadan sonra yapabileceğimiz tek şey seçimlerimizin iyi ve kötü tüm özelliklerini benimseyip kabul etmektir. fazla sorgulamamak gerekir, detaylarda boğulmadan, seçimlerle mutlu olabilmek için..
küçük çocukların anladığını sanabildiği hede.
9 yaşında çocuk; babasını çok muhteşem sanırmış.
14 yaşına gelince; ya babam iyi de şurası çok eksik falan dermiş.
20 yaşında falan; babam da bir şeyden anlamıyor falan dermiş.
35 yaşında; babam anlıyor da, da sı var falan dermiş.
50 yaşında (tabi baba da vefat ediyor); keşke babam yanımda olsa, meğer ne çok şey biliyormuş falan dermiş. (bkz: ya ya)
bunun gibi bir şeydi, yaş ve laflar sallanmış ama öz korunmaya çalışılmıştır.