hayatının evle iş yaşamı arasındaki yola sıkışmış olduğunu farkettiğin andır.
benim hayatım bu olmamalı deyip hayal kurarsın emeklilik üzerine. hep ertelersin yaşamı sanki yarının garantisi varmış gibi. ve belki bir gün yaşanamadan bitmiş hayatlar mezarlığındaki yerini alırsın hiç farkında olmadan...
akıl - kaçış - sıçış mottosundan hareket ettiği söylense de bunu tuvalette yapmamak lazım. cevapsız sorunuzun cevabını tuvalette bulamazsınız. orada, oraya has şeylerle uğraşmak lazım, hem böylece sağlığınızı koruyup hayatın anlamı gibi gubidik sorularla daha uzun süreler meşgul olursunuz.
açık hava, bol güneş, tantrik sevişme.. bunlar hep güzel şeyler.
kişinin yaptıklarını sorgulamaya başladığı andır. hayatı anlamlı kılan kişinin kendisidir. Kendine hiçbir anlam veremiyorsa hayatın anlamı üzerine düşünmeye de gerek yoktur.
bir çift sevişirken biri orgazm olduğunda geçen muhabbet bunun örneğidir.
k oh.
e ya hayat niye farkı?
k oha konu ne ara oraya geldi.
e bilmem insan neden yaşarki?
k bi siktir lan.
hayatın, ünlem işaretlerini size teker teker yedirmesiyle, soru işaretlerini bi' yumağa çevirmesiyle, uykusuz kaldığınız her gün beyninizde dolaşan senaryoların size yol sormasıyla, 'hayatta ne yapacağım? ne olacağım?' kaygısıyla, sevdiğiniz ya da sadece tanıdığınız bir insanın vefat etmesiyle, ağlamanıza, haykırmanıza, kahkahalar atmanıza sebep olan tüm hedelerin farkedilmesiyle oluşan durum. daha doğrusu hayat kumaşının üzerindeki küçük defonun sizin en önemli açığınızı göstermesi.