Anlamsız olduğu için anlam aramaya gerek yok. Mahalle karıları gibi toplanıp kısır partisi sonrası 2 göbek atsak mis gibi olur aslında.
Belki balkon sefalari da yaparız.
yürüyün kendinizi dinleyin ve ne istediğinize karar verin. çok zor olacaktır kararlarınızı uygulamak hatta karar almak bile zor gelebilir ama denemeden bilemezsiniz bu hayatın yaşamak için olduğunu.
bu aralar bana da öyle geliyor sanki. hayatımız güzel olsun. belki de hayata anlam yüklemezsek bu yüzden hayatın anlamsız gelmesi normal. mümkün olduğunca mutlu olalım. hayatın anlamı benim için mutlu olmak, hayattan zevk almak olabilir. hayatın anlamı yaşamak da olabilir.
hayat denilen şey bu kadar da anlamsız olmamalı aslında. her şeyin vardır elbet bir anlamı. ama bazen öyle anlar geliyorki, hayata dair anlamları içselleştiren tüm imgeler ani biçimde sarsılıyor ve bir tür domino etkisiyle genel bir anlam kaybına uğruyorsunuz.
sanki hayat öyle saçma ve öyle anlamsızdır ki hiçliğin uçurumlarında dolanırsınız belli bi vakit. yok olmak isteyebilirsiniz hatta, ama yok olmak bile anlamsız gelir.
Sahiden nedir ki hayatın en büyük anlamı? aile, aşk, dostlar, sevdikleriniz; iyi ve ahlaklı bir insan olmak. yaşanılan anlardan haz duymak. insanlara yardım etmek. hayatı haklı bir amacı gerçekleştirmek uğruna yaşamak. ve bir şeyler için mücadele etmek., bir şeyleri değiştirmeye çalışmak, bazen boşa vakit geçirmek, sevip karşılık alamamak. sonra hayal kırıklıklarına uğramak. üzülmek, sevismek, çocuk yapmak, intihar etmek istemek ve sonra yeniden hayata tutunmak, sevinmek , sevdiğiniz birilerini kaybetmek, ağlamak ... iyi bir eğitim alıp topluma faydalı bir vatandaş olmak,
bazen boşa vakit geçirmek, bilgili bir insan olmak ve daha çok şey öğrenmek, bilgileri öğrenmenin de ötesinde uygulamak, öğrenilen bilgilelerden ve yapılan eylemlerden haz duymak,
peki ya sonra?
Hayat zaten anlamsız ki hayatı anlamlaştıran biziz yanımıza aldığımız kişiler kendi seçimlerimiz. bunlar olmayınca yada yanlış seçimler olunca hayatın anlamsız gelmesi bu yüzden normal bence.
hemen yanımda sinirimi bozan bir pislik aklımdan gitmemekte ve yeteri kadar uzakta olup da tiz seslerini bana ulaştırmada ısrarlı teyzelerin ağızlı konuşmaları yeteri kadar gürültü vermekte. yavaşça etrafı gözlemliyorum. aklım hala o pis şeyde. bazen ses gelmeyecek kadar uzakta olan çocuklara bakıyorum. oysa ortada tam bir gürültü hakim, yakında olanları anlayamıyorum. bir kuyruk. sıralarını kaptırmama telaşesi gösteren insanlar. el ele tutuşan çift. yaşlı amca ise sanki o genci evladına benzetmiş gibi bakıyor. ne şanslıyım ki kimse benimle konuşmuyor. evet işte tam bu tarz kaotik ortamda bir an sesler kısılıveriyor. tıpkı bölümün en ağır derslerinden birinin vizesine girdiğimde sınavdayken şöyle bir etrafa baktığımda gördüğüm sahne gibi. kalemin kağıdı çizme sesi ve hesap makinelerine tıklanma sesleri. tüm bu olayların karmaşıklığında etrafa bakıyorum. sanki o gürültüde sesler kısılmış gibi gözlerimi kırpmadan sessizliği duyabiliyorum. neden olduğuna anlam veremiyorum. otobüsten reklam panolarını izliyorum. köşeleri sivri olan. ağaçların dalları ne kadar da damarlarıma benziyor. otobüsteki kıza olan ilgime karşı özgür olup hayatın neden var olduğuna anlam vermeye çalışıyorum. otobüsün gürültülü o motor sesini bir an susturup bu soruda kendimi kaybediyorum.