yetemediğin zamanlarda zordur, o zamanlar anlaşılır zaten,
çabalarsın, her şeyini veririsin ama olmaz,
olsundur, nasıl olsa bir gün öleceğizdir,
biz en iyisi yaşayalım yavaş yavaş..
bir kaç gün önce bir arkadaşımın giyim fabriksında işe başladım. istanbul' un yeni gelişmekte ve çok göç alan bir semtinde. iş başvurusuna sürekli birileri geliyor. size sadece birisini anlatayım.
bugün bir hanım kızımız geldi. henüz 19 yaşın da ve 2 aylık bebeği varmış eşi iş bulamadığı için çalışması gerekiyormuş, gecekonduya 450 tl kira veriyorlarmış ve eğer işe alırsak çay ve yemek paydoslarında eve gidip bebeğine süt vermesi gerekiyormuş. hikayesi daha uzun ama hepsini anlatmaya gerek yok. bu kadarı bile onu işe almam için yetti.
Seviyorum deyip de hiç arkasına bakmadan gidip size kendinizi ifade etme fırsatı yaratmayan kişi oldu mu cidden anlıyorsunuz.Bir aydır kalp ağrısı,şimdi eklenen mide ağrısı ona şaka gibi geliyor.Çünkü size inanmayan taş kalbi var.
kızı çok sever ona açılırsın sana cevabı şu olur. seni arkadaş olarak görüyorum. ertesi gün yakışıklı bir piç gelir. kıza çıkma teklifi eder. kız çocuğun kendini sevmeyeceğini bilmesine kendisine acı çektireceğini bilmesine rağmen teklifini büyük bir mutlulukla kabul eder. o an dünyanın hiç adaletli bir yer olmadığı ve hep doğuştan şanlı olan insanların ve kötülerin kazandığını anlarsın.
Ben ölsem unutamam kağıt toplayan iki kız kardeşin sokak ortasında durup,çıplak ayaklı kardeşine çıkarıp çoraplarını verişini.al biraz da sen giy deyişini.
Babaaanem bir Ramazan da geniş çaplı bir iftar vermişti evinde. Gelenlerin hiçbirini tanımıyorum çocuğum bir de o zamanlar. Etli bir fırın yemeği vardı ama adı ne bilmiyorum. Gelenlerden bir kadının da küçük biraz hareketli bir çocuğu vardı. Tabağına yemekten konulduğunda “aa anne et varmış.” Dedi olanca masumluğuyla. O an anlamamıştım. Ama büyüyüp hatırladıkça gözlerim dolar. Hayat gerçekten acımasız ve hiç adil değil.