ne güzel bir tanımlama bu arkadaş. evet bazı şeyler yavaş yavaş giriyor hayatımıza. bazen ihanet, bazen aşk dolduruyor yüreklerimizi. önce bir fikir olarak tohum atıyor usulca,
sen olacaklardan habersiz yürümeye devam ederken sokuyor seni bir arı kovanında.
bazen deniz yavaş yavaş giriyor derinin altına, yahut çocukken parkta bir kum tanesi.
ah ne kadar yaralar bilseniz, aşkın ağır çekimlisi.
yürüyüşü, düşünüşü ve gidişi..
yavaş yavaş sevmek dilerim hepimize.
mecnun çölleri, ferhat ise dağları parmaklarıyla arşınlamıştır çünkü.
Fitness & body salonlarının sayısındaki artış nedeniyle her adımda en az bir arnold'a rastlayışlarımız.
Hadi sporun hakkını veren sporculara eyvallah da iki ay salona gidip kasılarak yürüyenleri görmeye alışmak zor geliyor.
lisedeyken hepimiz ergendik (inkar eden varsa patlatırım sivilcesini) ve haliyle yediğimiz içtiğimiz boya posa gidiyordu. en kötü ihtimalle sivilce oluyordu. ama göbek mi pehh o da neymiş?
üniversiteyi kazandık ve çoğumuz üniversitede ailemizden uzaktaydık; haliyle sağlıklı ve düzenli beslenme alışkanlığına veda ettik. yurtta yaşayanlar yemeklerin lezzetsizliğinden dolayı, evde yaşayanlar üşengeçliklerinden dolayı kendini fast fooda verdi. işte biz, o kahrolası göbeğin tohumunu atmış bulunduk.
üniversitede yediklerimizin yanında içtiklerimiz de değişmeye başladı. şenliklerdi, doğum günleriydi, ortamlardı derken elimizden bira şişesi düşmez oldu. bundan sonra malt aromalı göbeğimiz filizlenmeye başlamıştı.
sevdik, sevildik, ayrıldık. alkol dostunuz değildir yazısına da inanmıştık ama yine de aylarca alkole vurduk kendimizi. göbeğimiz meyvelerini vermeye başlamıştı bile. kimisi ayvaydı, kimisi karpuzdu.
üniversite bitti iş hayatına atıldık. evet bu süreçteki tek eylem "atılmak" idi. ve ne yazık ki içinde bulunduğumuz durumun tek ekşını bile edilgendi. hareketsiz hayat tarzına adapte olmuştuk çoktan; bu nedenle oturduğumuz yerde büyüttük de büyüttük göbeğimizi.
ergenlik sonrası hayatımıza sinsice giren göbek, otuzlu yaşlarda büyüme hızını daha da arttırarak hayatımızı kontrol altına alacak gibi görünüyor. bunun farkında olup harekete geçmemiz gerektiğini düşünüyor, hepinizi göbeğimle selamlıyorum.
şüphecilik. özellikle yaşla paralel kazanılan deneyimler sonucu insanların masumiyetinde gerçeklik bulmak daha da zorlaşır. çünkü duyguların gerçekliği konusunda, çağın da gerekliliği bakımından insanlarda ciddi bir çekince oluşur. beklenen, insanların zamanla daha iyi tanınmasıyken; başa gelense kafa karşıklığından başka bir şey olmaz. yani bir kaç deneyim sonrası kişi kendini insan sarrafı sanar ve yerine oturmamış taşlar yüzünden de şüpheye düşer.
ha, bu durum akademik bilgi için güzel bir özellik teşkil eder. zira bilginin doğruluğunu teyit etmek gerekir ve uygun bir araştırmayla ve güvenilir dökümanlar aracılığıyla bilgiye ulaşılabilir. ancak iş, maneviyatla ilgili olduğu zaman konu, paragrafın başındaki ilk cümleye geri döner.