zamansız gelen sorgulama hissi ile arada sırada da olsa hayat sorgulanması gereken bir oluşumdur.
neden geldik hayata ne yapmamız gerekiyordu ne yaptık ne yapmadık yaradana layık olabildik mi? kafamda deli sorular.
Anı yaşamaktır. Bir durum, olay ya da nesne ile karşılaştığınız zaman onun nerden ortaya çıktığını kurcalamazsınız. Eğer sizi mutlu edecek bir şey ise keyfini çıkartırsınız, mutlu etmeyecek bir şey ise şayet onu görmezden gelip hayata kaldığınız yerden devam edeceksinizdir. En güzeli de budur. Bazen ufak tefek şeylerin günlerce hatta bezen abartarak aylarca üstünde duruyoruz ne zaman ki yapacak hiçbir şey olmadığına ikna oluyoruz o zaman ondan vazgeçiyoruz. Ki bu bile bazı durumlarda uzun zaman alıyor.
gençler arasında, özellikle öğrenci jargonunda ki tabiriyle '' kebaaap'' diye adlandırılan yaşama tarzıdır. bu tarz kişiler soru sormayı fazla sevmez. yani bilirler ki insanın başına ne gelirse ya meraktan ya y...n .
en güzeli ulan eğer sorgulamamak aptallıksa en mutlu insanlar aptal insanlar ee ne var ozaman bukadar düşünecek herşeyin amacı mutlu olmak değilmi.keşke biraz becere bilsem.
bir türlü beceremediğim şey. fani dünyadaki mutsuzluğun ama belkide ebedi dünyadaki mutluluğun yegane sebebi.
bazen kendime sormuyo değilim. ne işin var ibn arabi'yle ? ne işin var ibn meymun'la? gazali mi yoksa ibn rüşd mü haklı sorusu sana mı kaldı? ideolojinin birey üzerindeki etkisi niye seni bu kadar ilgilendirmekte? kabala sadece bir tesadüfler silselesi mi?
ama olmuyo işte . dayanamıyorum. beynimde müthiş bir baskı oluşuyo sorgulamayınca. çok denedim. bende diğerleri gibi facebook'da takılıp onun bunu resimlerine baktım, rock bara gidip anlamsızca kafa salladım, sabaha kadar batak partilerine takıldım göstermelik arkadaşlarla, msn'de kim kimle çıkıyo muhabbetleri yaptım, hatta kız da attım yatağa, seviştim dolaştım aylarca. bana sorgulamadan yaşatmayı öğretebilecek mi diye düşünüp ona defalarca şans verdim. ama bir türlü başaramadım işte. ne makyajlı kozmetik dükkanı gibi kokan kızlar engelleyebildi bunu ne de taşşak muhabbeti yaptığım soytarılar. ve hala düşünüyorum intihar niye bu kadar ilgimi çekmekte?
beri zamanlarda kendince sorgulamış olmak, ama bir pok bulamamaktır.
şimdi de hayatı sorgulamamaktadır. çünkü, eee, sonra? diyecek. biliyor.
acı üstüne acı. başlatma sorguna. yaşa işte. deden, dedenin dedesi her biri hayatı sorgulayan filozoflar mıydı?
yaşadılar işte. öleceğiz sonunda. sorguladığın zaman ölmeyecek misin? onlar salaktı da biz mi çok zekiyiz?
en güzeli sıradan hayatı yaşamaktır. güçlü ya da orta şeker bir allah inancı, biraz insanlık, ana baba sevgisi, dostlar, hobiler, meslek, iş, uğraş. ileride çoluk çocuk ve sevgili belki.
allah'ı anlamamız imkansız olduğuna göre, yapılacak sorguların hiçbir zaman hepsi cevap bulamayacaktır.
akıl yürütmenin sonuna kadar gidilemiyorsa, bu sorguya başlamaya da gerek yok.
burada hayatı sorgulamak derken, insanın dünyadaki yeri, varlığı, bunun anlamı vs. gibi konular kastedildi.
yoksa insanın kendisine götlük yapan eski dost(!)larını inceleyip, sorgulayıp, ulan eskiden güya iyiydik şimdi ne olduk, demek ki insanlar 180 derece değişebiliyor sonucuna varması gibi sorgular kastedilmemiştir.
dünya'ya geliriz, yeriz iceriz, sicariz, kazik atariz, kaziklaniriz, ölüme karsi tibba siginir düzenbazlik yapar öyle ya da böyle yasar ve gebeririz.
bunlara okey, asagi yukari sekiller farkli olsa da öz olarak ayni seyleri yaşariz.
fakat nedense insan kendini ve yasadiği hayati sorgulamaktan imtina ile kacinir. ödediği bedellerin, gömdüğü gencliğinin, bin bir teferruatla ve burokrasinin azgin carklarina karsi vermiş oldugu mucadeleyi sorgulamaktan kaçar.
bunun nedeni elde ettiklerinin harcadiklarindan fazla olmasi olabilir. eğer mutsuzlugun, tatminsizliğinin büyük merceği altina - ben ne için yaziyorum, neden bunu yapiyorum- tuttugu vakit hayatini, istemediği golyatlar ile karsilasir.
hani olur ya kan görmeye dayanamayan insanlar vardir. bir tarafta usul usul akani görmemek için gözlerini kaparlar. ama ne kadar da kendilerini kandirsalar gözlerini kapayarak, arkadas kan akiyordur.
işte sorgulamaktan ve onun getireceği bedellerden kaçanlar gözlerini kapatirlar ve 'ben kan man görmüyorum sadece koyu kahverengi cizgili helezon sekiller görüyorum'derler.
ama ne olursa olsun kişi önce kendi yargici olmali ve kendine verdiği yargiya sonuna dek uymalidir. kendine fazlasiyla gaddar olan kişi için diger toplum fertlerinin yargilari pamuk prenses masali gibi gelir.
iş-ev-kahve ücgeninde raks eyleyen kuru kalabaliklarin kendi tutuculuklari içinde içlerinde bulunduklari kazan-tüket ye mantalitesinde yürüyorlar.
leman dergisinde cok sevdiğim bir cizer olan can barslan'in bir karikaturu vardi bu hafta. milli piyangodan 10 trilyon kazanan herifin 20 milyarlik akbil doldurmasini resmetmişti. üstüne üstlük karikatür anlaticisi ise söyle diyordu ' abi yok işte.. 10 trilyonluk büyük ikramiye kazandi ama harcamasini bilmiyo ki herif.. hedef yok, ideal yok, vizyon yok işte..'
aslinda ne kadar hazin değil mi? sebep bence - biraz abartma olucak tabiki karikatur bu- yasadiği hayati sorgulamamak ve bunun için çözümler kurmamaktir.