anın tadını çıkarmak sözündeki "tadı" bir türlü bulamamış insandır. şimdilik bulamadığı tadı ilerilerde aramaktadır. en azından geçmişin karanlığına saplanmayı değil gelecekteki güzel günler için uğraş vermeyi tercih etmiştir. bilseydi hayatı hiçbir zaman düzene girmeyecek, hayatında hiçbir zaman dramatik kırılmalar yaşanmayacak böyle yapmazdı heralde. ömer hayyam'ın dediği gibi;
gün doğarken sabah horozları niçin
acı acı bağrışırlar, bilir misin??
tan yerini gösterip derler ki sana:
bir gecen geçti gidiyor, sen nerdesin?
geceleri yattığında geleceği hakkında en ufak şeyleri bile düşünüp, planlamalar yaparlar. şuanın kıymetimi bilmediklerinden hiç birşeyden tat alamazlar. hayaller kurar gelecekte şöyle olur, böyle yaparım, şu olur, bu olmaz diyerek fakat o gelecek hiç bir zaman gelmez. gelsede düşündüğüyle uzaktan yakından alakası olmayan bir şekilde gelir. elinde kalansa sadece dolu dolu yaşayamadığı geçmişi ve o tat alamadığı şuandır.
şöyle bir insandır ki biz gezip tozarken o açık öğretimden kamu idaresi falan bitirmeye başlar. tıp kazanmışsın birader daha neyin uğraşı bu diyemezsin.
her insan böyledir aslında. gelecek kaygısı taşırız hepimiz. burada kastedilen insan gelecek kaygısını her şeyin üzerinde tutan insandır. gelecek kaygısı taşıyıp, anı da yaşayabilen yüzlerce insan mevcuttur.
Hayata karşı hep umutla bakan insandır. Geçen geçmiş, yaşanan yaşanmıştır. Önemli olan geleceğin nasıl yaşanılacağıdır. En iyisi için hayal kurar, planlar yapar.
tanımı gereği an (olagelen) yaşanır ve deneylenir, düşünülemez, meditasyonun bütün hikayesi de buna dayanır zaten.
demek ki ya geçmişi (olmuşu) ya da geleceği (olacağı) düşünebiliriz. ama "çok" düşünmek, ister geçmiş ister gelecek için olsun, anı farkedememektir.
Kendi Varlığını hissettiği andan beridir, başta maddi olmak üzere manevi birçok zorlukla tanışmış ve bu gerçekle yaşamaya mahkum olmuş insan davranışıdır.
Kim istemez, kaygı duymadan, yüreği karlı dağlardan serin yaşamayı?