fişneli ıslak kek yenilen anlardır. deriyi soyduğun an. kabuk tutan yarayı tekrar kanattığın andır. bir yerlerini kanırtana kadar kaşındığın an. en güzelide dersi kaçırdım lo deyip saata bakınca daha çok varmış deyip uykuya döndüğün an. istemsiz bir sırıtma gelir böyle zamanlarda.
varoşluğun bile halden utanıp terk ettiği bir mahallede saçma sapan bir adı olan saçma sapan bir durakta saat akşam 9 sularında iş dönüşü inersin. halinden belli yorgunsun. ama günün en yorucu anı tüm gününü dürüm yapıp yemiş ve hayatının %50'sini sarmaşık gibi ele geçirmiş işin değil. o boktan otobüsün o boktan durağında itiş kakış inişin. sonra kaldırıma attığın ilk adımda karşındaki fırına yönelirsin. mis gibi bir sıcak ekmek koyarsın torbaya. belli ki acıkmışsın. ve eve kadar, lanet belediyenin hiç umursamadığı, kuş bakışı kısacık, ama iniş çıkış ve engebeleriyle 1 kilometreyi bulan kaldırımsız asfaltta yürürken o kıtır kıtır sıcak ekmeğin köşesinden yemeye koyulursun. o ekmekte hayatın tadını bulursun. **
böyle sıtüstü denize yatılır. parmak bile kımıldatılmaz. kendi nefesinden başka şey duymazsın. her bir su molekülü emrine amadedir. geceyse yıdızlara, gündüz ise mavi göge dalarsın. uterusta gibi dışardan yaşarsın hayatı.