cumartesi günü taksim'de fünikülerden inerken, arkamda biri sertab erener'in aldırma deli gönlüm şarkısını mırıldanmaya başladı. döndüm baktım sevgilisine söylüyor; en başından falan başladı, güzel güzel söylüyordu, hatta içimden dedim ki "aha bunun yüzünden bütün gün bu şarkıyı mırıldanacağım"... sonra ne oldu, "biliyor musun" dedi, "gönül diye biri varmış". sevgilisi cevap vermedi. sonra bu dingil devam etti. "işte hamileymiş, ondan sevgilisi buna şarkı yazmış -aldırma deli gönül- diye" dediği anda döndüm baktım ama... mallığı ile öylesine meşguldu ki benim gözlerimden fışkıran ateşi görmedi. sonra kendimi oradan nasıl attım, temiz havaya nasıl kavuştum bilmiyorum. bak yine sinirlendim.
bizzat kendi edebiyat hocamın yapmış olduğu bir espriyi sizlerle paylaşmak isterim. Almanca sınavında gözetmenlik yapan "parmaksız" soy isimli bu pek muhterem edebiyat öğretmeninin kopya çekilmesine tahammülü asla yoktur. Fakat sınıfta kimse almancaya dair bir şey bilmemekte, dolayısıyla kopyalar havada uçuşmaktadır. hoca kopya çekmemesi için sınıfı uyarır ve bu esnada bir kız öğrenci "hocam maşallah, kulaklarınız hala çok iyi duyuyor" şeklinde bir cümle kurar. Bunun üzerine de hoca, "insan özürlü olunca başka uzuvları daha iyi gelişiyor" der. Sınıfta bu cümleden bir mana çıkarabilen kimse yoktur. Akabinde çok sevgili edebiyat hocam ekler; "parmaksızım ya."