belgeseller genelde keyifli olur ama görmüş olduğum bir belgeselden sonra hayattan soğuduğumu söyleyebilirim.
yanlış hatırlamıyorsam bundan birkaç hafta önce national geographic izliyordum bir belgesel çıktı babunların hayatını anlatan belgesel oturdum izleyeyim dedim bunların olacağını nereden bileyim, norman her zamanki gibi aslan antilop kovalaması, timsahın 1 saat boyunca zebra yemesini izlerim diye umuyordum ama hayatım sonsuza kadar değişti.
ilk 5 dakika babun çetesini tanıttı babunlar sosyal hayvanlardır, ağaçlarda yaşarlar, şunları yerler falan filan dedi azcık ilgi çekiciydi grupta 10 12 tane dişi var dedi ve son olarak grubun lider erkeği bobo dedi yanlış hatırlamıyorsam adını bobo koymuşlardı.
5 dakika sonra reklam çıktı ve sonrasında asıl belgesel başladı vay arkadaş ben böyle birşey görmedim bobo dişilere bir atladı pir atladı gelene gidene saldırıyor önüne gelen genç yaşlı bütün babunlara altına dizdi ben böyle birşey görmedim o kadar çok ilişkiye girdi ki belki arada erkek babun bile götürmüştür. ve grubun lideri diye başka kimseye dişileri koklatmadı, arkadaşım en güzel (en kabarık) dişiyi al yanına onu sev fazlasını ne yapacaksın kadın milleti bir tane yeter ama yok. böyle bir performans olamaz insanlar böyle olsa 1 haftada erkek 40 kilo kalır o derece.
her hayvan belgeselinde çiftleşme vardır ama konunun bir bölümünde yahu bunlar 7/24 pompa arkadaş, arada birkaç dakika da yemek yiyorlar o kadar. vahşi doğaymış tehlikeymiş bunlar ağaca yırtıcıları görmek için çıkmıyorlar unutamadığım sahne bobo yine işten dönüyor ağaca çımış post ejaculation syndrome yaşıyor halsiz güçten düşmüş tam o sırada başka bir erkek bunun favori cariyesiyle haşir neşirken gördü bir hışımla ağaçtan indi düşündüm ki öldürecek bu sinirle maymunu sonra azcık peşledi sonra onun kaldığı yerden devam etti.
kısacası bu belgesel moralimi alt üst etmiştir. bende kapanması imkansız yaralar bırakmıştır. bizde tık yok bobo sultan sülüman gibi yaşıyor.
sizi hayata karşı şüpheli bakmaya zorlayan belgesellerdir. insanı paranoyak duruma soktuğu olmuştur ki bunu kendimden bilirim. daha ergenliğim zirvesindeyken trt de maruz kaldığım istismarı hatırladıkça gülmekle ağlamak arasında kalırım. arkadaş bir kabilenin zenci üyesinin ereksiyonsuz hali kendikinin iki katı olur mu yahu. hadi oldu o şey mozaiklenmez mi. yazarken bile elim varmıyor korkuyorum bunca senedir bu gerçekle yaşamaya çalışıyorum.
kuzenimin bebişi bize gelmiş ve dikkatini çekecek bişiyler ararken annesinin dur dediği nat. geo. wild'da karşılaştık biriyle. çocuğu pış pışlamaya çalışırken biz, baba aslan oğullarını yedi lan çatır çatır. biz de çevirmedik ha, ışık görmüş sivrisinek gibi izlettirdik çocuğa vahşeti...
yapımını bbc nin üstlendiği "after life" isimli belgesel. kısaca küflenmeyi anlatıyor belgesel. örneğin bir tavuğu masada 1 hafta süre ile unutursanız ne olacağını yüksek hızlı kameralar ile gösteriyor. hiç hoş şeyler olmuyor tabi ki ve tavuk en güzel örnek. aynı şeyi balık, domuz gibi hayvanlar üstünde de denemeye devam ediyorlar.
"Bir Beyaz Ölüm Muhsin Yazıcıoğlu" belgeselidir. iyi insanlar iyi atlara binip gitmişti. Muhsin yazıcıoğlu'da helikoptere bindi ve gitti.
iyilerin gidişi hayattan soğutmaktadır.