eğer bir sınava girmişseniz,sonucunu bekliyorsanız,sınavınızın da iyi geçmediğini biliyorsanız işte o sınav sonuçlarını ve daha sonra tercihlerin sonuçlarını bekleyeceğiniz dönemde yaşanan durumdur.*
eğer benim gibi biriyseniz hayattan nefret etmek için yeterli sebebiniz varken ölmeyi de götü yememektedir. başlayalım anlatmaya; ben de okuyan her türk gencinin en büyük kabusu olan üniversite sınavını geçen sene kazandım. hatta bir ankette tövbe haşa gençler allah tan daha fazla öss (lys, ygs ya da hnss-her ne sikim sınavıysa-) den korkuyormuş. bu iğrenç dönemi sınav manyağı olmuş iki ebeveyn sayesinde çalışmaktan başka hiç bir şey yapmayarak bu yüzden de 20 kilo alarak -şimdi piknik tüpüyüm amk- ve buna rağmen istediğim fakülteleri kazanamayarak hallettim. daha önce sadece adını duyduğum ve içinden geçtiğim bir şehirde hiç bir dostum ve arkadaşım olmadan başladım. devlet yurduna giremedim özel yurt yoktu, birlikte ev tutabilecegim bir tane tanıdığım bile yoktu. tek başına ev tuttum ve fakülteye başladım. zamanla derslerin ilgimi çekmediğinin farkına vardım. derslere gitmiyor, sınavlardan düşük notlar alıyordum. doğru dürüst arkadaş çevresi yapamadım. fakültenin çoğu ya cemaatçi ya da kürttü ve anlamadığım bir dili bana öğretmeyi teklif edip geldikleri çorak siktiri boktan güneydoğu köyünün dünyanın en harika yeri olduğunu sanıyorlardı. kafama göre bir arkadaş bulamadım. çevremdeki insanlar ezik, sorunlu kişilerdi. tek başına yaşamanın etkisiyle yalnızlık çekiyordum. ailemle de pek geçinemediğimden az görüşüyor yalnızlığa iyice gömülüyordum. gece geç saatlere kadar ya bilgisayarda anlamsızca oyun oynuyor, internete giriyor sabaha karşı yattığımdan güneşi görmeden geçirdiğim günler birbirini kovalıyordu. bu günlerde kapımı çalan tek kişi - ve aynı zamanda tek konuştuğum kişi- pizzacıydı. ara sıra arkadaşları eve cağiriyor ancak konuşacagimiz pek bir şey olmadigindan dolayi canim sıkılıyordu. bazen tek başıma dışarı çıkıp şehrin bilmediğim sokaklarında geç saatlere kadar dolaşıyordum.
devam edecek...
yaşam denilen süreçte birçok sefer denk gelen hadisedir. neden yaşıyorum ki, ölsem daha iyi en azından ruhum rahat olur düşüncesi hakimdir. bu düşüncesi çok aşırı derecede ağır basan ölümü tercih eder, diğer kısım ise her şeye rağmen yaşamayı ayakta durmayı. kim haklıdır tartışması gereksizdir. ölümü tercih edenin de kendince sebepleri vardır, yaşamayı tercih edenin de.
hiç paranız, sevdiğiniz, hiçbir şeyiniz kalmasın hatta, yine de bu hayatta sevilecek şeyler mutlaka vardır, eskisi kadar değildir elbet ama vardır. hayattan nefret etmek kişinin onu yorumladığı kadardır.
daha önce var olan depresyonun ayyuka çıkması ve üstüne tüneyen obsefif kompulsif hedenin sonuçlarından biridir.
pek tabii maddi olarak yeterli gücünüz yoksa bu durum zirve yapar sizde.
genelde görmezden gelinen gercektir, zira bu gerceği tanımak demek, üzerine fazlaca düşünmeye, efkarlanmayı, depresyona girmeyi ve bittabi hayattan daha da nefret etmeyi gerektirir, ki bu hakikaten fevkalade yorucu bir hadisedir.
en iyisi hayatla ilgili duyguları sorgulamamak, fazla laubali olmadan takılıp gitmektir..
depresyon belirtisidir. bazı dönemler insana hayat çok karanlık gözükür. amaçlar anlamsızlaşır, duygu ve heyecanlar körelir. sonrasında insanı titretip kendine getiren bir kaç olay yaşanır, insan kendine gelir. tekrar yaşamın akışına kaptırır kendini. çoğu kişi hayatında bir dönem yaşar ama dışarıdan kimse anlayamaz. çoğu kişi sadece kendisinin yaşadığını zanneder. geçici bir durumdur.
$iirinde anlattigi uzre necip fazil kisakurek'in, hayat'in icinin bo$altilmi$ oldugunun farkina varildiginda da gercekle$ir ve mayat'a dogru devam edilir.
hayatın yaşanılası bir durum olmaktan çıktığı anda isyan eden bünyenin söylemidir. hayattan da hayatın içine dahil olan her şeyden de nefret edersiniz, sizi seven kişiler umrunuzda olmaz, dünyada güzel diye nitelendirilen her şey gözünüze batmaya başlar. üzerinize yapışan bu deriden içindeki o ruhtan bir an önce kurtulmayı istersiniz. imkanınız olsa yada inançlarınız sizi zorlamasa onu orada o an sonlandırmak istersiniz. belki de geçici bir süreçtir belki de yarın o hayatı yaşamaya değer bulacaksınızdır farketmez canınız öylesine yanmıştır ki söylenecek hiçbir söz yaşanılacak hiçbir şey sizi bunun aksine ikna edemez.
hayatın çok istediğin çok sevdiğin birkaç şeyi almasıyla başlar her şey, düzelicek düzelicek diyip durursun ve bir şeyi çok bağlanırsın çok kesin bir şeye ve hayat kahpeliğini tekrar gösterir ve imkansız görünen bir şekilde onu da elinizden alır bağlanıcak şeyler yetmez artık aldığınız nefesler o kadar değerli olmaz artık gülümesemeniz bile içten içe mutlu değildir hayat artk sizin için sadece bi zorunluluktur ve hayata olan kırgınlığınız giderek nefrete dönümüştür.