Bekleyişlerin sonunda yıkılan hayallerin üstüne kondurduğum umutlar... Sanki zabıtaların yıktığı briket gecekonduları, inatla yeniden dikiyormuşçasına...
Patron ve işverenler hakkındaki düşüncelerim. Adı üstünde: işveren... iş vermesi güzel. işçi gibi yani. Kelimenin gerektirdiği neyse, onu gerçekleştiriyor. işin hakkını ödemeye gelince... Karşılığında seni kölesi zannediyor. Tuhaf olan, işçi de bu efendiliği baştan kabulleniyor. Müslüman bir devletin insanlarının davranış olarak naif ve alçak gönüllü olması gerekir, değil mi? Ne gezer. Dilinden Hakk kelamı eksik etmeyenler zorbalaşıp, hak gaspının feriştahı kesiliyor. Hani; kendisi için istediğini müslüman kardeşi için dilemeyen, hakiki mânâda olgun bir mümin değildi? Peygamber kelamıydı, ne oldu? Namaz dinin direği; çünkü özü, acizliği kabullenmektir. Kendini insan çobanı gören gavatların, kirli insaniyetlerini arıttığı bir çeşme ise hiç değil. Her haltı ye sonra da "ya Allah, bismillah" öyle mi? Oldu!
Umut. Aslında mutlu sanıyorsun kendini. Neşe yanında daima. Yarın için mi; yoksa gelecek ya da bugünden mi yapışıyor yakana, bilemiyorsun. Efkârın misafir. Yağız delikan gençliğin sirkati, terkine yakışıyor. Çalı kaplı bahçede çevren ıssız kalmıyor. Zoru bilmiyor, gerçeği görmüyorsun! Belki dilin güzeli övmede, çirkine sövmede; doğruyu deyip, yanlışı yermede. Nedensiz meçhullerin fedaisi, bileği bükülmez sanılan, el yumruğu yememişlerin Muhammed Ali'si. Yıkılmaz iradeleri silkeleyen yenilgisiz namağlup zaman, erişmek istediğimize kavuşturacak mı ya da bize sinsi şakasını yapacak mı? Umut... Ne gaddar bir şeysin sen öyle!
Hasar almış binalar, yıkılmış şehirler, viran hayaller... Fakat bu hadsiz kepaze dünyanın yine de elimizden alamayacağı tek şey var: Umut... Keşke enkaz altında kalan körelmiş vicdanlarımız, hayvani zaaflarımız olabilseydi. Bugün üzgünüm, evet; ama yeni doğan Umut Bebek beni amca yaptı. Sevinsem mi üzülsem mi, bilemiyorum. Allah bizi nelerle sınıyor, görüyor musunuz? Öz kardeşim için içim içime sığmıyor, ana baba ayrı binlerce kardeşim için yaslara bürünüyorum. Yaşamak ne, anlayan beri gelsin!
Dün çok ciddi bir trafik kazası geçirdim. Hastaneden eve geçtiğimde öğrendim deprem olduğunu. Televizyonda insanların o hallerini görünce bütün acılarımı unuttum.
Keşke oralardaki kardeşlerimize yardım edebilseydik. Dua etmekten başka elimden bir şey gelmiyor. Dilerim bu kötü günler tez vakitte geçer..
Gönül muradı öyledir ki; attan boz aygır, yelesi tarak işlemez ak kısrak gibidir. Onunla yalçın kayalıklarda uçurum bitişiklerinde seğirtir, ayak basmadık nice çayırlarda ovalarda şaha kalkarsın. Yine de yanan ateşi ne kimse görür ne bir pınar söndürür. Mecnun'un divaneliğini, yürek yangınının müsebbibi Leyla bile söndürememiş. Farzımuhal çöle bir damla düşmüş; toprak suya doymuş mu oldu, a canım?
en derinde hissettiğim , varlığına fazlasıyla alıştığım için bir gün bu duyguyu kaybedersem ne yaparım diye düşündüren bir sızı .Kitabın aynı satırını tekrar tekrar okuduğumu bile fark ettirmeyecek türden..
düşünceler... şarkılar...
yaşanması mümkünken yaşanamayanlar...
gözlerimi kapattığında zihnimde canlanan belki de hiç gerçekleşmeyecek hayaller...
buruk bir gülümseme , kocaman bir boşluk ,biraz acı belki de çokça acı...
en mutlu anımda bile gülümserken gözlerimin dolacağını bilme düşüncesi...
kırgınlıklar ,keşkeler ve acabalar...
Tamam, hikâyelerimizi kendimiz yazmayalım: El yazımız çirkin diye itibar görmezse görmesin; ama bari arzuhalciye anlatır gibi bizler söylesek, ucu açık küşayişli kelimeler, daktilo tuşlarındaki ahengini usta parmaklarda kendiliğinden bulsa... Olmaz mı? Dostun bahçasına giren hoyrat, dallarımızı ne demeye kırar? Gül müyüz? Postu serecek, kara toprak altına girecek yalnız biz miyiz?
Sabretmenin biz yetişkinlere bile zor geldiğini bildiğimiz halde, oğluna tam 1 yıldır sabretmesini söylediğin ve söz verdiğin şeyi nasıl alacağını kurarak yatağında debildenmek...