bugün

Bu ayı nasıl geçireceğim diye düşünmekten uykuya dalamamak. Daha ne kadar, nereden sıkabilirim diye düşünüp bulamamak. Ama yine de ekonominin çok iyi biz insanların nankör olduğuna kendimi ikna etmeye çalışıp mutluymuş gibi yapmak!
Bir zamanlar... diye başlayan bir hikayenin kahramanı olacağımızı bile bile savruluyoruz emellerimizin ardınca. Elde edilecek tek şey, iyi ya da kötü bir nâmdan başkaca ne ki?
Nice güzel simalar var, ayın on dördü gibi. Çoğuna çirkinliklerini saklamaları için tanrının verdiği nimet sanki. Maddenin aslı, içindeki ruhta gizli. Güzel sanılan belki beş para etmez, kimbilir. Dışı aldan al, içi kefek elma misali, değil mi? Firez içinde yalın ayak kalmışsın gibi. Kimi de var; beton kuytularının arasında kalmış bir avuç toprakta çiçek sanki. Manâyı bulmaya çıkan seyyah, bedbaht saymaz kendini.
Dertler ve dertlere çözüm arayan yorgun zihinler..
dertler, düşünceler...
Bazıları masal sevmez hem de bilmez. Ben babamdan hiç masal dinlemedim. Hayatının kısa hatıralarından bahseder ara sıra, hepsi bu. Kral adamdır ama... Masalını yazdığımız hem koca hem kısa hayatımızın yazgısını yaşıyoruz. Doyasıya demek isterdim; ama doyan çıkmamış daha. Bizim herkesten ne farkımız olacak? Doyumluk değil tadımlık hayatların, oradan oraya savrulan kuru  yapraklarıyız. Rüzgar nereden nasıl eserse; öylece dansımızı yapıyoruz. Bunca havadar boşlukta küşayişli iki kelam ettirmeyen dünya, sahiden gerçek olabilir mi? Çocuklarımıza anlattıklarımızdan bile daha güzel olabilseydi keşke.
Sanırsın yerimizde sayıyoruz;ama hiç de öyle değil:Zaman akıyor.Hayat,akrebin yelkovan ardında kaldığı gibi kalıyor gerilerde.Gençliğimizdi,bir zamanlar dönüp duran saniyeler.Hızına yetiş yetişebilirsen.Bedenimiz yelkovan,ruhlarımız akrep.Dört gözle bekleyip,arzuladığımız bir zamanı "belki gelir" diye gözlemedeyiz.iyilik perisini beklemişiz hep.Sonra bir de bakmışız ki;saat gece yarısını vurmuş,sihir son bulmuş.Elde avuçta ne varsa,toz toprağa karışmış.Umut hariç...O,Zümrüd-ü Anka'nın kanadında hep,masal ülkesine erişmek dilemede.Cennetmiş...Peh!Varın hayrını görün!Tanrı'm BEN'i varetti,dilerse atsın cehennemine.Yaşadıklarımız çoğu,ateşin nârından bin kat fena değil midir zati?
Nokta ile başlayıp devam eder aşk. Vazgeçemezsin! Üstünü karalar, defalarca kez geçersin aynı yerlerden; ancak başlangıçtaki nokta değişmez. Tek ve benzersizdir. Kızarsın, küsersin; yumruğunu sıkar, duvarlardan alırsın öfkeni. Kimse anlamaz halini. Belki dalga bile geçerler. Leyla'ya müptela değildir Mecnun. içindeki Leyla'sı kör etmiştir onu. Gönül gözü açık olana ayan, bilmeyene soytarı olur imiş insan. Haline gülen mi ararsın? Ne kadar karalasan da bembeyaz o sayfa dolmak bilmez. Nefes tende var oldukça aşk tükenmez.
Siz sahiden iyi film izlemek istiyor musunuz? Öyle mi acaba? Melodram tadında... Gülmenin, ağlamanın, temiz duyguların, kötülük yapsa da güzel insanların, bıçkın delikanlıların, serseri mert adamların; oynadığı mı yaşadığı mı yaşattığı mı...  Sadri Baba gibileri bir daha tabiki gelmez! Boşuna aramayın; ama tutup cacıklık oyuncu müsveddelerine de başrol muamelesi yapmaktan vazgeçin! Günümüzde her alanda bunların alayının küfesini beş kuruştan veriyorlar. Samimiyet ve harbi arkadaşlık zor galiba. Balık baştan kokar. inandırılmak için yaşıyorsunuz. Gönüllü kandırılıyorsunuz. Hiç sanmıyorum; ama siz sahiden iyi film izlemek istiyor musunuz?
Bir adet şarkıdır. Mesela;

Mabel Matiz - değilsin.
En huzurlu ân'dır...
Size mucizeyi tarif etmeye çalışayım: Bilinmezlikten bilinç üreyip, insan olmuş. Ana babası adını ( ... ) koymuş. Alemi bilmeye erip, nûrun ayn'ına uymuş. Gördüğü hiç imiş. Güzelin birini aleme yeğlemiş. Ev bark kurup, toy eylemiş. Sevmenin sırrına erip, hiçlikten zürriyet beklemiş. incecik acer saç telini sevip, adına "Nur" demiş. Olmayan kudretinin eserine takılmış önceleri; esas Kudret Sahibi'nin vârettiği gerçeklik aklına girmemiş. Yalan olanda sevmek için gerçek... Hiç'ten gelenin bilmesi için Hiç'liğini, gönderilmiş bir melek. Minicik çocuğun saç telinde... iyilere mucizeler, sıcak ocaklarında taze pişmiş aş misali uğrasın, çıkmasın dimağlarından. Güzel bakan gözün akıttığı Nur'lu tek damla yaş gibi.
Cevabını veremeyeceğim soruların çokluğu altında eziliyorum. Ne yapılması gerektiğini bilemeyecek kadar büyüğüm. Çocuk olsa cevaplar, söyler gerçeği. Hiç olmazsa safça kendi soruları vardır, sorar. Kapılmışım önyargılara, kibire; nefsin elinde oyuncak olmuşum. Dünyayı oyun bahçesi gibi görmek onlara yaraşır. Uslanmadığım gibi bir de inatlaşıp duruyorum. Ve sadece bir şeyden gerçekten eminim: Hiçbir şey elimizde değil. Kimisi kesilip biçiliyor, hayatın yaldızlı tarafına yamanıyor; kimi de eğilip bükülüyor, kir paslı bir çit kenarına kamanıyor.
Kendinizi dinlediğiniz en kıymetli ân' lar...
Rüyalar ve kâbuslar..
Yine hiç bi sik.
iki dal sigaradır.
Bazen konuşmak ne güç. Tavırlar dayanılmaz , istekler gülünç. Zorla yaptırılan ders misali. Kalemin ağırlaşmış, çözümler ödünç.
Hayat bitmez uğraşı. Gün gelir Ezrail'in şefkatine sığınırız bir gün. Tanışmak nasip olunca iki çift laflarız. O anlatırsa anlatır, bizden kelamı zorla alırlar. Tabi efkârımızı da yanımıza almışsak, o vakit susturabilene aşk olsun! Ya da ağızlarımızı bıçak açmaz, kimbilir. Yaşamımız muamma, öte alem bilinmezlik. Neresindeydin hayatın, diye sorarlarsa; var oldum mu ki hiç, demeyeni dövüyorlarmış.
Değerli olan her yerde paylaşılmaz.
Öyle olsa değerli olduğu anlaşılmaz.
Bilen bilir sevmenin kıymetini,
Seven insan ab-ı deryadır, boş konuşmaz.
Bir kez daha anladım, mutluluğun bir yekünden ibaret olduğunu: Biz onunla beraber güldük, gezdik, tozduk, eğlendik; sıkıntı çektik, kavga ettik, üzüldük; küstük, suçladık, affettik... Tekrarların döngüsünün bezdirmemesi için midir bu değişkenlik? Cevabı bende değil. Aslında kimsede değil. Sabaha çıkacağının garantisi olan var mı ki? Yine de yek olanın hükmüne hiç karşı gelmedik. Onu bırakmadım, o da benim yamacımdan ayrılmadı. Mutluluk efkârın ardını dönmesini kolladı her daim. Küçücük fırsatları bile boş geçmeden dibimizde bitti. O da olmasa yaşanmaz doğrusu. iyi ki varsın be! Sen de olmasan buz keser gönlümüz, susar şu dillerim, söylenmez olur hayat türkümüz.
derin düşünceler, kaygılar.
özellikle tek ihtiyacın şuan yanında olmaksa ve olamıyorsan, kalkıp yanına gidemiyorsan, arada yollar dağlar varken hasret arşı katbekat geçtiyse hayattan geceye kalan pek bir şey yoktur. hayattan sana kalan ne ki geceye kalan ne olsun?
onu hatırlatan her şeyden korkar olursun, bir hüzünlü şarkı kulağıma ansızın değecek diye bile korkarsın. bunun adı yaşamak mıdır bilinmez. gece aşıkların kabusudur.
Gelmeyen uykum.
Mutluluğu ararken acıyı buluyoruz. Ayağımıza batan paslı çivi gibi... Ne huzur buluyor, ne korku duyuyoruz. Musalladaki mevtanın soğuk yüzü gibi...