tüm vedaların üst üste geldiği ve artık gitmek için ayların kaldığı bir anda, bulunduğun yere bağlanmana neden olacak hiç birşey kalmadıysa ve daha da beteri kalmak canını her zamankinden daha çok yakmaya başladıysa, her gün bir öncekinin aynısıysa yada daha beteriyse ve bıkmışsan bu sessizlikten yada bu gürültüden, bıkmışsan her gün balkona çıkıp aynı manzarayı görmekten, her gün aynı saatte kalkıp aynı şeyleri yapmaktan yaşamaktan, aynı insanların çok büyük sandıkları sıkıntılarını tekrar tekrar dinlemekten ve dinlerken kendi dertlerini düşünüp onlardan ölesiye nefret etmekten ki muhtemelen dost dediklerinden nefret ettiğin için bir kaç saniye sonra vicdanın sızlamaya başladıysa, boğulma hissiyle nefessiz kalana kadar koşmak hissinin keşistiği noktada gidecek hiç bir yerinin olmadığını farketmişsen yada şehrin sana dar geliyorsa artık, gökyüzüne bakıpta kim bilir şuanda ne yapıyordur dediğin hiç kimse kalmadıysa, kaldıysa bile kalmamak zorundaysa ve daha milyonlarca cümle yazmak geçerken aklından sözlüktende sıkıldığını hissediyorsan ve tuşlara basmak bile yoruyorsa,
işte tamda hayattan bıktığın anlardan birinin ortasındasındır.
havalar çok sıcaktır birde üstüne yağmur yağmış nem oranı tavan yapmıştır ve yapacak birşeyin yoktur kendini boşlukta hissedersin. şuan ki halimi umarım iyi anlatabilmişimdir.
keşke diyemezsiniz, çünkü prensipleriniz gereği, dediğiniz an oyun biter.zorlarsınız, bahaneler bulursunuz kendinize.. o gelir bir an aklınıza, hele o pazar günleri gelir, susarsınız, derin bir iç çekersiniz, ama lafta değil şöyle derince bir ah.. sonra bir an yanında, sizin oturduğunuz koltukta başka birini düşünürsünüz, yine bir ah.. sonra en son bakarsınız gitmek istemiştir gitmiştir ve eliniz kolunuz bağlıdır. o an bıkarsınız hayattan, geleceklerden, yaşanacaklardan...
başından bir olay geçtikten sonra arkadaşlarının haberi olduğu halde hiçbirinin arayıp da sormaması. aslında o kadar kişi arasında yapayalnız olduğunu anladığın an.