"hayatındaki en hakiki mürşidin kadardır, hayatın!" dediğini hatırlıyorum en son.
hayattaki en hakiki mürşit yanımda şu an. selamı var soranlara. ama o herkesin bildiği mürşitlerden değil. Nevi şahsına münhasır bir mürşit. Buralarda değildi çoktandır. Geldi. Kal dedim kaldı. uyu dedim uyudu. Uyan dedim uyandırdı. Alkoller hazır denize nazır dedim sildi süpürdü. "sen var ya sen" dedim. "ben var ya ben yokum" dedi. "hayır varsın" dedim. "aynı zamanda 'ben var ya ben yokum' yapısal olarak nasıl bedevi bir cümledir vay benim mürşidim, hakiki mürşidim!" dedim. Sigara istedi. Hafif rüzgar. hafif de hafif müzik.
kuş seslerine karışmış velet sesleri geliyordu dışarıdan. işte bazı şeylerden nefret etmeyi engelleyebilecek; basit, pratik hafifletici bir sebep daha... bu arada ses ne ilginç bir şey! duyuyorsun ve neye ait olduğunu şakkadanak algılıyorsun. Yani demek istiyorum ki; bir araba kornası duyup da "aha bu gergedan sesi abi" demiyorsun. Her şey yerli yerinde. Her şey sarih. Ne güzel! Tüm bu sarihlik içinde hayattaki en hakiki mürşide acer bir isim koymak istiyorum. Koyuyorum. Ben biliyorum, bir de o. "Yepyeni bir dil yaratmak uzak ama şirin bir fanteziydi." Uzaklar yakınıyor mu, yaklaşıyor mu?
Hafiften romantizmaları azmıyor da değil içinde bulunduğumuz yaz mevsiminin ve onu yaşayan her şeyin ve herkesin. Yaz ortasında hasta olmak hiç hoş olmasa gerek, tehlikenin farkında mısınız? Ayrıca Her mevsimin kendine ait bir kokusu ve bir sesi de var. Duyuyorum. kokluyor musun? Biraz da bundan bahsedesim var. 2009 temmuz'unun swot analizini yapıp eldeki verilerle bir şiir yazmak istiyorum. belki de 2008 sonbaharı ile arasındaki farkları anlatan veya daha da uzaklaşıp 1999 temmuz'umla benzerliklerini anlatan bir şiir yazmak... istiyorum. Ama Biraz yorgunum. Susuyorum. Uyuyorum. Uyuşuyorum...
"hayatındaki en hakiki mürşidin kadardır, hayatın" dediğini hatırlıyorum en son.