Çaresiz kalınan anlar, bazen an olmaktan çıkabilir bu anlar günlere aylara yada yıllara sığmayabilirler.
mesela, bir sene önce yazı düşünüp ne kadarda meşgul olduğunu hatırladığın an.
Yada eskiden arkadaşlarının olduğu gerçeği şimdi onu çok özlediğin halde geçen yaz gidip onunla buluştuğun yere onu anmak için bu saatte gidip oturup bi sigara yakacak dostun olmadığını ayıktığın an.
Yalnızlığının farkına vardığında sessizliği hissettiğinde.
birdaha hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını anladığın an mesela.
masumiyet müzesini okumaya dalıp kendini kemale benzettiğin anlar yada.
Korktuğun ama saklanamadığın, özlediğin an. Nerededir diye kendine sorup yıllar sonra bile güldüğünde yüzünün takındığı o megaloman ifadeyi zihnimde canlandırabildiğim...
O aslında tekdüzeliğinden şüphe duymadığın ama bunu görmezden geldiğin kişiliğin büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusunu hatırladığın an. Gece 3te numarasının yazılı olduğu o defteri alıp onu aramak düüncesini ölçüp biçtiğin an.
Herşeyin yeni başladığına dair umutlar üretirken sen zamanın neler getirdiğini bilemediğin başkasıylayken aklına onun düştüğü o koca an çaresizsin demektir.
bir ilişki yaşanıyorsa, güzel bir ilişkiyse ve çiftin yaşadığı bu güzel beraberlik aileler tarafından istenmiyorsa, bozuluyorsa mecburi bir ayrılık yaşanıyorsa, ne kız için ne de erkek için yapıcak birşey kalmıyorsa, ellerinden birşey gelmiyorsa, en büyük çaresizliklerden biridir bu...
ilkokul yıllarında arkadaşı evine bırakmak çok önemlidir.hele bu arkadaş kıt beyninizle hoşlandığınızı zannettiğiniz bir kızsa.yine bırakıyordum her gün yaptığım gibi ama o gün yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.500 metrelik yola çıkışımızla beraber bastıran çişi tutamayacağım aşikardı.ama yinede erkekliğe bok sürmeden ıkına ıkına evine kadar ulaşmıştım sevdiğim kızın.şimdi geriye tek başına dönülecek 500 metrelik ölüm parkuru vardı.başladım hızlı hızlı yürümeye ben hızlandıkça çiş daha hızlı bastırıyordu.baktım olmayacak böyle başladım koşmaya ama oda ne çişte aynı hızda daha çok bastırıyordu.son 100 metreye bi gayret bastım deparı ama çiş inatçı oda bastı aynı şekilde.ve acı son son 50 metrede deli gibi fışkırtıyorum.evet hem koşuyorum hem ağlıyorum hem düşen beslenme çantamı alıyorum hem etrafımı kolluyorum ama çaresizce ve çılgınca altıma işiyorum.
telefon tuvalete düştükten sonra o anın heyecanıyla telefonu tazyikli su altına tutup bilinc geri gelince telefona mahzun mahzun bakmak bu anlardan biri sayılabilir sanırım.
babanın kaza yaptığı haberini aldığın ve havalanında beklediğin an. geçmez o zaman sen bişey yapamazsın kuş olasın gelir uçak olmayı dilersin. uçak geldiğinde seni içeri almayan dışarıda beklemen gerektiğini söyleyen 3 izbandut gibi görevliye boşluğa savururcasına tekmeler atarsın ağlarsın ama etki etmez çaresiz kalırsın.
Çaresiz olmak bir şey değil
Çaresizliğini kabullenmek zor geliyor insana...*
bir insanın başına gelebilecek en kötü duygudur çaresizlik, umuta dair bir şey bulamamaktır ölmek istenen an en çaresiz kalınan andır.
olan olmuştur, ölen de ölmüştür çare yoktur, onun haricinde herşey insanın elindedir denir ama insan yaşadığı çerçevenin dışına çıkıp da bakmayı başaramadığı her durumunda kendini çaresiz hisseder.
dün elini avuçları arasında tutup sana gülümseyen insanın ertesi gün küflü bir kürekle üzerine serpilen toprağa engel olamamaktır. çaresizlik yapacak hiçbirşeyin kalmadığında yaratıcıyı hatırlayıp ona dua etmektir.
arkadaşımın kalbinde ritim bozukluğu olduğunu öğrendiğimin üstünden bir saat bile geçmeden kollarıma yığılıp ismimi sayıklayarak benden yardım istediği andır. ne yapacağımı bilememiştim. ama sonra kolonya falan kendine geldi.
gitme, seni seviyorum demene rağmen o çok sevilen insanın gittiği an.
annenin kardeşinizi doğururken yüzde 60 ihtimalle öleceğini öğrendiğiniz doğum anı. (birşey olmadı allaha şükür.)