burada amacımın hayatın anlamını sorgulamaktan öte 'hayatta olma' veya 'canlı olma' deyişlerinin ne demek olduğunu anlamak olduğunu belirtiyorum.
bunu açıklayıp konumuza geçelim. etrafınızdaki maddelere bakarken canlı cansız diye kolayca nitelendirebiliyorsunuz. fakat hayatta olmayı sağlayan tam olarak nedir?
titreşimden ve enerjiden bahsedeceksek cansız maddelerin de atomları titreşmekte ve gözle görülen bir hareket halinde olmayan maddelerde dahi elektronlar çekirdek etrafında dönerek enerji gerektiren bir iş yapmaktadır.
neticede canlılığı atp'ye bağlarsak fosfor mu canlılıktır? kullanılan enerjinin türü müdür? bu halde jet yakıtından üretilen bir enerjiyle motoru dönen ve hareket de edebilen bir varlık olan uçak neden cansızdır?
bu soruya cevaben .
uçağın kendine ait bir kontrolörü yani bilinci olmadığı savı öne sürülebilir. öyleyse bilince ve sinir sistemine sahip olmayan bitkiler neden canlıdır?
veya henüz sinir düğümleri oluşacak kadar evrilmemiş kimi deniz omurgasızları neden canlıdır?
yahut tersinden bakarsak yapay zekaya sahip olan teknolojik aletler ( o uçağın otomatik pilotunun elektronik devreleri mesela) neden cansız sınıfındadır?
bir şeyi canlı olarak sınıflandırmamızdaki en büyük algısal etkenin var olma ve ölme ile sonuçlanan temel bir yaşam sürecine sahip olmasını söyleyebiliriz.
peki kimyasal evrim sürecinden biyolojik evrime geçerken, makromoleküllerin birer hücreye dönüşmesi sürecinde onları 'canlı' olarak nitelememizi sağlayacak temel değişiklik nedir? ne olmuştur da karbondan oksijenden azondan oluşan bir moleküller yığını 'can' denen belli yaşam süresine sahip kavrama kavuşmuştur?
dna ve rna gibi kalıtsal moleküller bunu sağlar diyemeyiz çünkü bu moleküller de tek başına birer canlı olarak kabul edilmez.
belli bir metabolizmaya sahip olmak mıdır canlılık? metabolizma dediğimiz nedir peki? beslenme solunum artı sindirim artı boşaltım gibi organizmaya enerji giriş çıkışını oluşturan sistemler bütünü değil midir? oysa uçağın jet yakıtının doldurulması sonra yakılarak motorlarda itki gücünün oluşturulması için kullanılması en sonunda bu itki gücünün kullanılarak uçmanın sağlanması ve yakılmadan oluşan artıkların atılması da kendi içinde bir metabolizma oluşturmaz mı?
canlılık denen şey kendini yenileyebilmek midir? yıkım tepkimeleri ve yapım tepkimelerinin bir arada olması mıdır? öyleyse sistemdeki açıkları bularak onarabilen ve yapay zekaya da sahip bir bilgisayar neden canlı kabul edilmez? veya içinde insanların yaşayarak yıkıp yaptığı ve zarar gören kısımların onarıldığı , sürekli gelişen, değişen bir şehir neden canlı sayılmaz? insanda da neticede bağışıklık hücreleri ve onarım için çalışan enzimler bu işi yapmıyor mu? şehir neden canlı sayılmıyor?
'yaşam' diye adlandırılan kavramın kast ettiğinin ne olduğunu hepimiz bilinçli olarak düşünmeksizin bile nasıl algılayabiliyoruz? kıpırdamadığı gözle görülür hiçbir yaşamsal belirti göstermediği halde insan nasıl mercan ve süngerleri canlı diye hemen sınıflarken yanında duran bir kayayı cansız olarak adlandırıyor?
yani işin bilimsel boyutu bir tarafa kafalarımızdaki canlılık algısını neye borçluyuz? acaba kendimizle aynı frekansta belli 'canlılık dalgaları' yayan şeyleri üzerine hiç düşünmeden bile canlı diye niteleyebilmemizi sağlayan bir sistem mi var? canlıların kendine özgü cansızlarda olmayan ayırt edici bir enerjisi mi var?
felsefi olarak beni üzerinde oturduğum koltuktan farklı bir varlık ilan eden canlılık hangi noktada başlıyor?
(sorular materyalist bir evren için cevaplandırılmalı, asıl sorun (tanrının yaratmadığı varsayılan bir evrende) kimyasal evrimin biyolojik evrime nasıl geçtiği 'biyo'nun nasıl olduğudur )
gün geçmiyor ki ülkemizde yine bir cahil-i cühelanı sıçıntısal beyanları ile uğraşmayalım... veletler merak ediyorsanız çok çalışın gidin evrimsel biyoloji gibi mevzularda yapın ihtisasınızı ve susun.
bir insanın felsefi sorgulamalarını ve cevaplandıramadığı soruları sözlükte tartışılsın diye entrysine taşımasını bile önyargılı bir şekilde sıçıntısal beyan olarak yargılayacak kapasitedeki insanların bir bildiği varsa anlatması yoksa susması talep edilen konudur. neticede bilmediğini sormak ayıp veya suç değil aksine öğrenme açısından takdir edilmesi gereken bir davranıştır. ben tanrının olduğu varsayılan bir evrende yukarıdaki sorunun cevabı zaten açık olduğundan tanrının olmadığı varsayılan bir evren fikrinde nasıl yanıtlanabilir bunu araştırıyorum. bunu da herhangi bir dinin propagandasını yaptığımdan değil aksine tam olarak mantığını ve çeşitli konulardaki açıklamalarını bilmeden hiçbir fikri yabana atmayacağımdan dolayı öğrenmek istiyorum yani bu konunun budizm deki açıklaması şudur veya luciferyanizmdeki açıklaması şudur deyin ben de dinleyeyim istiyorum.
bir insan bir şeyler sorguluyor, cevap bekliyor kendince doğru veya yanlış mantık yürütüyor - ki bu argüman montaigne den alınmıştır-. sense yürütülen mantıkta bir hata olmadığı ve soruyu cevaplandırmadığın halde bunu yazanı zihinsel olarak sıçmakla itham ediyorsun.
her merak ettiğimizle ilgili harvardda ihtisas yapacak kadar ömrümüz olsa zaten burada işimiz ne? öyleyse ben armoninin nasıl şekillendirilirse duygulara daha iyi hitap edeceğini bilmek de istiyorum, estetik kavramının nereden temellendiğini ve bir tabloyu güzel bulurken neleri kıstas aldığımızı ve bunun evrensel bir algı olup olmadığını da bilmek istiyorum, ayrıca fizikteki 4 temel kuvveti ve bunların etki ettiği makro ve mikro evrendeki kuralların birleşmesini sağlayacak bir 'supertheory of supereverything' oluşturulabilir mi? bunu da merak ediyorum, bir çocuğun psikolojik olarak sağlıklı gelişimi için tam olarak nasıl bir yol izlenmeli bunu da merak ediyorum, japon kültüründe ataerkilliğin yeri ve önemi dine bağlı olmaksızın nasıl şekillendi bunu da merak ediyorum, pagodalar niçin o şekilde inşa ediliyor mimari önemi nedir bilmek istiyorum, insan beyninde nöronların öğrenme ile yeni yollar oluşturması yani statik olmayan zihin bulgusu psikiyatri bilimi adına bize neler sağladı? bunu da merak ediyorum daha pek çok şey var saymakla bitmeyecek ve benim bu merak ettiğim detayları öğrenmek için 10 larca konuda master doktora yapmam gerek ki çoğu sorduğum kimi sorular da henüz yanıtlanmamış olduğundan veya felsefik olup bakış açısına göre değişebilir olduğundan profesör bile olsam cevaplandıracağım kesin değil.
bu durumda bilmediklerini öğrenmeye çalışan veya en azından 'bu soru 21. yy da bilim tarafından cevaplandırılabilirliği olan bir soru mu yoksa henüz bilinmiyor mu?' diye merak eden ve ısrarla birilerine danışarak fikir alışverişi yaparak acınası sol frame de işe yarar bir konu tartışılsın diye çalışan ben mi cahil cühela oluyorum? yoksa henüz tanıyıp bilmediği dolayısıyla ilmi seviyesi ve öğrenme isteği konusunda hiçbir fikri olmadığı halde birisini cahil velet olmakla itham eden ve bekaretle futbolla kızlarla erkeklerle kafayı bozmuş bir sol frame e itiraz edeceğine beni susturmaya çalışan yazar mı haksız olur?
bir organın latince adını söylediğinde kendisini alim zanneden dallamaların yanıtım yok öyleyse susmalıyım diyeceğine hala 'argumentum ad hominem' (bak ben de yapabiliyorum ne kadar zekiyim eki eki eki) üzerinden ayar vermek için yırtındığı sorudur. göt.
bizim burada göte göt derler.
lan canlılığın tanımının tam olarak ne olduğu hala tartışma konusu iken nasıl bu kadar kendinden emin olabiliyosun demezler mi adama?
ben burada bir soruya cevap arayışımı dile getiriyorken sanki bir tez öne sürmüşüm de çürütmüşsün gibi iddialaşmak henüz okuduğunu anlayamadığına delalet ederken nasıl bir özgüven patlaması yaşıyosun, musculus glutemus maximus u kalkık seni.
ben 2x2 =4 dememişim 2x2= 5 de dememişim 2X2 kaçtır?ve neden öyledir demişim biliyosan anlat demişim hala bir ayar verme kendini kanıtlama çabası neyin peşindesin gerçekten merak ediyorum.
Inanmıyorsun ama boyle salak insanlarda varmış dedirten osuruktan girişim. Oldukca basit bir soruya cok suslu ve hatta uhrevi bir caba ile cevap arama gayesinde oldugunu dusunen bir gavatin dustugu gaflet sizde intahar etme istegi uyandirabilir mi? Bu mumkun zira bunu yaparken bir de en asagilik hallerde kendini diğerlerinden ayri tutma ve diğerlerini asagilama hakkini kendinde goruyorsa... sozlugun en saygin kisisiymis gibi sozlugu yuceltmenin derdine dusmus ve bunu gercek erdemli eylemlerini mutevazi ve gizli gerceklestirenleri karalayarak ucuz çelişkiler ile birlikte surduren andavalin hikayesi... bir tek kendisinin dusundugunu ve bir tek kendisinin dogru oldugunu dogma haline getiren ve aksini duydugunda komik saldirgan girisimlere giren, kicini yirtan ucuz kisiliksizlik sendromu... gulunc bir sorgulama girisimi, asiri cahil ve hayli gereksiz bir zavallinin; bilimi hice sayarak, felsefeyi hafife alarak, ogrenmeyi reddederek bir takim sanrilar icerisinde kendini alim ilan etmesinin sonucu...
hayatta olmanın ifade ettiği tek bir şey vardır bana göre. tanrının sanatları arasında ki en gözde sanat aşktır ve bu sanatı biz insanlar mahfetmeyi başarabiliyoruz. oysa bize sunulan onca güzellik onca nefes varken, insan ciğerlerini dünyanın zehriyle tıkıyor. demek istediğim konu yaşamaksa, aşk orda demektir.
ayrıca varlık, üzerinde ki özelliklerini taşıyabilmek için, diğerlerinden farklı olabilmek için düşünmek zorundadır. iradeden yoksun, bir sabitlik içinde yapar bunu.
süreç. Olasılık yasalarının getirdiği ve götürüyor olduğu bir süreç. Öznelliğimiz, varlığa dair yorumlarımız, gördüğümüz renkler, tuz kristallerinin aslında tuzlu diye bir tadının olmaması... Bunların hepsi bir sürecin sürekli dönüşen ürünleri. bilinç yeryüzünden kalktığında, bir hiçlik okyanusu olacak belki de uzay; bilemiyoruz.
bilinç de gereksizce fazla anlam yüklenen bir kelime. tıpkı tanrıyı algılama şeklimiz gibi hayatta oluşumuzu da romantikleştirmeye çalışıyoruz, aptalca... aslında mekanik kabul edilirse "insan" denilen hayvan ve diğer canlılar; olayları daha az bulandırılmış bir cepheden görebileceğiz örneğin: tanrı hep birey algısı ile tanımlanıyor, birey algısı ile tanımlanan üstün bir bilinç. onun yerine tanrıyı bir sistem gibi algılamak hatalarımızı ve çelişkilerimizi temizlememize yardım edebilir. "a" giriyor ve "b" çıkıyor gibi...
kimsenin kendini alim ilan etmediği ve sadece 'bilmiyorum, bilen varsa tartışsın anlatsın ' diyen insanın bile kibirli olmakla itham edildiği ve birbirine latince göt kası denilen seviyeye düşüldüğü bir ortamdan tiksinmenize sebep olan sorudur .
canlılığın oluşumuna dair çeşitli görüşler vardır ve abiyogenez de bunlardan biridir. vikipediadaki abiyogenez başlığını bile okumadan gelip sözlükte biri açıklasın diyeceğimi sanan insanların varlığında dünyadan tiksiniyorum(malum kkg kişisi sözlükte ingilizce bilen ve vikipedia dan haberdar olan tek insandır. abiyogenez gibi temel bir biyoloji hipotezinin varlığından haberdar olmak sadece ona özgüdür, şanı ulu ve yücedir)
benim sorduğum şey felsefi anlamda canlının tanımı nedir? gelen cevap: abiyogenez görüşünün açıklaması
bu şuna benziyor 'sözlük ahalisi sizce bilginin tanımı nedir?' gelen cevap: empirizm veya rasyonalizm görüşünün açıklamasını içeren link.
en azından biyolojik olarak entropiye karşı gelen şey canlıdır diye tanım yapabilirsin ama yok beyefendimiz/hanımefendimiz bir kez kendini kanıtlama çabasına girmeye görsün, kendisini hiç tanımayan ve günlük hayatta karşılaşmadığı yani sonuç olarak siklemeyecek bir insana bile kendi düşündüklerini aktarmayarak lise biyoloji derslerinde bile öğrenilebilecek basitlikte bir açıklamanın üstelik viki linkini atıyor bunu yapmadan önce de önüne gelen her türlü aşağılamayı hakareti eklemeyi boynunun borcu biliyor.
zaten şu yazıyı yazarken sonuna 'tanrının olmadığı varsayılan bir evrende açıklama nedir?' yazsam mı yazmasam mı diye o kadar tereddütte kaldım ki. çünkü biliyordum böyle sırf buna takılarak cevap verecek etiketleme meraklısı ön yargıyla yoğrulmuş tiplerin türeyeceğini. sanki 'hadi atayizler bunu da açıklayın' demişim gibi, yazıyı baştan sona teolojik bir argüman gibi değerlendirip bunu dini bir tartışma boyutunda algıladığı için sinirlenecek en az bir adet anti-teist çıkacağı belliydi.
hay o cümleyi ekleyen kafama sıçayım. cümleyi ekleme amacım da tamamen şudur birinin çıkıp 'arkadaşım tanrı öyle yarattı , ruh üfledi, bilinç verdi o yüzden canlı olduk' gibi klişe bir açıklama yaparak konuyu çarpıtmasının önüne geçmekti. ama bu kez de tam tersinden yanlış anlaşıldık. hala da saldırılar devam ediyor.
neyse bırakalım bu konuları, malum sözlükte önemli bir şey tartışılsın isteyince 'kendini sözlüğün en saygın kişisiymiş gibi görüp sözlüğü yüceltme derdine girmiş' oluyoruz ya.
gs beşiktaş maçı vardı sahi noldu ona tekrarlanıcak mıymış?
karalayamadığı alenen misandrist insanı, futbol müptelası göstermeye çalışmak; kahvehane seviyesine indirgemek şeklinde tecelli eden kendiliğinden saldırganlaşan, sinsi "sen kesin liselisin, haydi uza!" mantığının çok kolay üretildiği, bunun üzerinden "taraftar" kazanmaya çalışan samimiyetsiz tavırlara eşlik eden sevimli görünme çabası ve "yalvarırım empati" haykırışlarıyla karşı tarafı zehirlemek vb. çabaların bilim ve felsefe tartışmak olarak algılandığı delüzyonudur... hayatı nasıl algılamak istiyorsun? kendini daha açık ifade edeceksin, zihinlerde meydana gelecek manaları daha iyi düşüneceksin. nasıl "kutsalıma küfür etme orospu çocuğu, kafanızı keseriz!" diyenler varsa aynı adavet ve hınç ile benzer şekilde karşına çıkacak olan(çaban dokundurmaysa) "bilimi, felsefeyi hafife alamazsın!" gibi tepkileri görmen de makul.
"neden yaşamaktayız?", "neden buradayız?" gibi sorulara dinler hep hikayelerle açıklamalar getirmeye çalışmış ve genellikle(neredeyse hepsi) basit iyilik-kötülük kavramları üzerinden türeyen aptal bir dualist tabana dayandırılmışlardır. hatırlatmak isterim ki; hayatı romantikleştirmeye çalışıyoruz ve açıklamalarımızı pembe mürekkeple yazarsak sarsılmaz gerçekler olacakları kanaatindeyiz. ne acı ki daha çok müritlerin toplanması için her zaman işin içine "pembe mürekkep" katılması uygun görülmüş-tabi ki olayın başka boyutları da incelenmeli; şiddet, sapıklıklar ve vaizlerin kursağından kustuğu pisliği açgözlülükle yutan mücahitler...-. olay hayat algısına ihtiyacımız olmadığından bu kadar bataklık formunda sirayet ediyor. hayatta oluşumuz, abiyogenezin açıkladığı gibi, organize parçacıklardan ve organize olan daha büyük yapılardan(bu yüzden organizma denir) dolayıdır ve bunun dışında başka hiçbir şey hayatta oluşumuzdan sorumlu tutulamaz. ve yine reddedilemez yapımız gereği bizler: nefes alır, uyur, yer, içer, sıçar, sikişiriz, aşık oluruz, sanattan etkileniriz, kariyer planları yaparız... fakat bu devinimin gereksiz parçaları sayısız olduğundan kendini yarıda kesmesi söz konusu burada aciz bilinç devreye giriyor... tabi ki kendi başına bir birey, bütün maddesel devirdaime etkiyemez ancak kendinin farkında olması-ki bu kötüdür-onu "derin, sorgulanamaz manalar" aramaya iter ve bu şekilde bağlanacağı bir disiplin, doktrinler/normlar yığını onu düşünmekten alıkoyacak ve geberene kadar rahat etmesine sebep olacaktır(aksi de mümkün: umut ile bağlandığı şey, tedavi edilemez illetlerle bünyesini ve zihnini hatta hayatını, hayatları mahfedebilir.). günümüzde bilinmektedir ki din ve türevleri kapsamında bazı amaçlarla gerçekleştirilen aksiyonlar, bazı tesirlere(merak buyurmayın hepsinin de materyalist açıklaması var) sebep olup insan zihnini rahatlatır ve zihin-beden bütünlüğünün armonisini dayanıklı kılar. dini uygulamalardaki plaseboitik etki bunlardan biridir. dindarlar genelde düşük eğitimli veya eğitimsiz, sağlık ve beslenme sorunlarından ötürü veya genetik faktörlere bağlı olarak daha az zeki olan insanlardır bu da onların algılayışını sınırlandırdığından; daha az alanda, daha az negatif faktörle başa çıkmak yükümlülüğündedirler. insanlığın çoğunluğunu oluşturan ve insanlık tarihinin büyük bir bölümünün mimarı olan bu kesim başarılarında da, çöküşlerinde de din ile birlikteliğini korumuştur. din en yüceltilmiş erdemlerin kaynağı ve sarsılmaz doğruluğun direği ilan edildiğinden beri farklı algıları, kendi içinde barındırdığı basit dualiteye göre düşman algılamaya odaklıdır. din çok amaçlılığı ve kullanışlı yapısı itibari ile her şeye katılmıştır, bulaştırılmıştır. çok uzayacak üzgünüm, yarıda kesmek zorundayım. özetle; "kader" yüklenmiş ve şişirilmiş bir kavram olsa da bazı gerçekliklere uzaktan değinir ama bunun bizim irademizi reddetmemizi gerektirdiği söylenemez. bir açıklamaya aç hissediyorsanız, tek yapmanız gereken düşünmek ve unutmadan: kendinizi rahatlatmak için ucuz çözümlere başvurmayın. ve size bir de sır veriyim: gerçekte bir açıklama yok. hoşça kalın...
soruyu gereksiz ve çoktan cevabı verilmiş gibi algılayan şahıslar için, boğaziçi üniversitesi fizik bölümü öğretim üyesi dr.ibrahim semiz 'den gelsin: marstan gelen meteorlarda farklı organizmalar var mıydı sorusunu yanıtlarken : 'hayatın ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için' denilerek açıklamaya başlanmış. http://haberturk.tv/progr...uzayin-gizemleri-15/83647
buyur tam 25:24 te. bu da öylesine denk gelen bir örnek, yoksa kendisi bu sorunun hala çözülmediğini düşünen tek bilim insanı değildir. filozoflar arasında hatta edebiyatçılar arasında da konu geçerliliğini sürdüren bir argümandır.
hala burada soru çok basit, bir cevabı yok, veya çoktan yanıtlandı denile dursun. ben konuyu uzmanlarından dinlemek üzere sözlükten uzaklaşırken, demagoji ustası, sorulan her felsefi - bilimsel soruyu üstüne alınıp 'ateistler hadi bunu da açıklayın' şeklinde algılayıp saldırganca cevap vermeye çalışan, argümanı teolojik tartışmaya taşıyıp dinciler şöyle şöyle insanlar ateistler böyle böyle insanlar, o yüzden dinciler bunu algılayamıyorlar noktasına getiren ve asıl konuya kendi sunduğu çözümden çok bilinen bir bilimsel görüşü ifade ederek karşıdakini aşağılama ve ego tatmin etme derdinde olan yazarlara elveda diyorum. sen her şeyi genellemeye devam et. pilotlar da çok karizmatik oluyomuş zaten eki eki tadında etiketlerinle yaşa.
ancak caner taslaman objektifliğinde olabilecek 'big bang ateistlerin steady-state ine şöyle cevap verdi, böyle kapak etti ' yaklaşımlarının karşıt versiyonu olan saçma sapan savlarınız da beni ilgilendirmiyor.
bundan sonra başlık altına yazıp beni hayattan soğutmaya devam etmemesi malum şahıstan rica olunur. git başka yerde ego mastürbasyonu yap allasen, ne bileyim mimar filan ol. 3 oda bir salon çizip ömür boyu 'sanatçıyım ben ayhh çok estetik ohhyş' modunda gez. zaten görülen o ki ama sistem çok bla bla diyen yeni ateist olmuş üniversite 1 gençliği tadında bir ömür yaşasan sana koymayacak. daha derinine inme ve anlam arama ihtiyacı bile hissetmeyen bir anlamı yok diyip geçen insanla ne felsefe konuşulur ne başka bir şey.
biraz da ben ego mastürbasyonu yapayım hazır gelmişken, life the science of biology 'i 2 yıl önce bitirmiş insana vikipedi linkinden abiyogenez okutuyosun. gerçek hayatta yeterince mevzumuz var uğraşacak bir de sanal gerginlikler yaratacak mazoşistlikte değilim. zaten sözlüğü bırakıyorum. hoşçakal kadın pedi reklamı kokan yazar.
elveda sözlük. 3 yıldır çok çektim senden her gelişimde içinde '-izm' cilik oynayan fanatik çömez yeni nesillerle böyle uğraştırdın beni . tutarlılığın ve değişmezliğinle belki lise arkadaşlarımdan daha vefalı buldum seni sol frame in ve sarsılmaz ukala klavye kahramanlarınla adeta sadakat gösterisi yapıyorsun sevenlerine. ama bu kez kesinlikle terk-i diyar eyliyorum eyter bea. bu da flereous 'un sözlüğe vedası olsun. (şimdi adı 'sözlüğü terk etti adam benim sayemde' bak nasıl kaçtı filan olur he aferin aferin sayende , evet, kutlarım)