zor bir mevzu oldu bu. realitesiyle zorluğunu bertaraf eden bir tarafı da yok değil lakin gerçeğin en eli kanlı hallerinden biridir bu üstelik.
insanın elindedir çoğu zaman kendi hayatı. öyle denir. öyle gibi sanki.ne kadar tembel ne kadar çalışkan, ne kadar azimli ve ne kadar boşvermiş olması yapmak istediklerini yahut hayallerinin gerçekleşmesini mümkün kılar insanın. bazen de kılmaz. ne yaparsan yap olmaz. belki istediklerin yanlıştır belki hayallerin imkansız. vardır işte bir bok bir sop bir çöp.
hayat duygularla yaşanmıyor demişti bir arkadaşım zamanında. duyguların her an değişebilen şeyler olduğunu ve hayati planlamalarının buna göre yapılamayacağını ama yine en fazla keyif ve acı veren şeylerin de duygular olduğunu söylemişti. haklıydı. duygular idealarının ötesine geçmemeli hiçbir zaman. ne zaman bir yanlışımı farketsem hep duygularımın otokontrolünü yitirdiğimi görüyorum zaten.
kötünün iyisi olayı da bunla ilitintili işte. hayalinizdekilerde elde ettikleriniz arasındaki farkın hep kötünün iyisini vermesi. ibnece bir denklem. götoğlu göt bir sistematik. ya istenilenler mantıksızca diyorum ben bunun sonunda ya da hayat böyle diyorum. hayat arzularının doruk noktasını vermiyor ademoğluna.
öss'de tıp fakültesi isteyene puanından dolayı mühendisliği göstermesi, sarışın yerine esmer, akıllı yerine aptal, uzun yerine kısa sevgililer sunması gibi. babanın al şu 20 kağıdı idare et demesi gibi. hep idare et diyor bu tanrı işi mi doğa işi mi, sahte mi gerçek mi anlayamadığımız hayat.
bu sebepten de hiçbir zaman bilemiyor insan en iyi seçeneğini. diktatör gibi çökmüşken hayat denilen şey üstüne üstüne...
elde ettiğinin hep daha fazlasını isteyen insanoğlu için kaçınılmaz olan bir paradokstur kötünün iyisiyle yetinmek. sahip olduklarımızla yetinmeyi öğrenemedikçe de bu paradokstan çıkmak zordur ve hatta imkansızdır. kötünün iyisidir şu an içinde bulunduğumuz durum ve bundan 5 yıl sonra gene aynısı olacaktır, belki de daha kötüsü. oysa her neye sahipsek ya da hangi şartlar altındaysak kabullenebilsek, sahip olduğumuz hayatın keyfini çıkarabilsek ve tüm bunları yaparken de kendi adımıza, insanlık adına elimizden ne geliyorsa yapmaya çabalasak tüm bu gündelik hayat serzenişlerinden kurtulmak ve dolayısıyla mutlu olmak çok daha kolay olmaz mıydı biz insanoğlu için?
insanın kötü ve iyi algısını değiştirmesine sebep olan hayat gerçeği.
hep senin için ve çoğu için bariz en iyi olanı istiyorsun en başında, ama öyle törpüleniyosun ve iyi bildiklerin bazen öyle basbayağı kötü şeyler oluyo ki, benim sahip olduğum o kadar iyi görünen olmasın da, bir kötüsü olsun diyosun. diğerinin o kadar iyi olduğunu düşünürken nasıl yanıldıysam bunun kötünün iyisi olduğunu düşündüğümde de yanılmışımdır, belki bu bildiğin iyinin iyisidir diye umuyosun. şunun gibi bişeye dönüşüyosun sonunda, televizyonda zap yaparken bi yarışa denk geliyosun, motosiklet olur at olur, bi bakıyosun o sırada yarışta kim ikinciyse onu destekler buluyosun kendini. birinci zaten almış gitmiş onu desteklemenin ne anlamı var diyosun. genelde sen açtığında ikinci olan at-motor yarışın sonunda da ikinci oluyor en azından bişey kaybetmemiş oluyosun. ama bazen yardırıp birinci oluyo, seviniyosun "ben desteklediğimde ikinciydi bak birinci oldu, demek ki kötünün iyisi değilmiş" diyosun. ondan sonra desteklediğin yarışçı hep o oluyo adını ezberliyosun. ama biliyosun aslında sen onunla tanıştığında o en iyisi değildi, daha iyisi vardı. yarışın sonunda en iyisi o oldu ama diyip kendini kandırmaya çalışıyosun ama aslında ikinciyi destekleyerek sürpriz ata oynayan bi cesur yürek değil de birinciliği kaybetmekten korkan bi ödlek olduğunu unutturmaya çalışıyosun kendine. beklenti çıtanı kötünün iyisine indiriyosun. motor demişken; aynı şeyi ilişkilerinde de uyguluyosun tabi. her şeyi en doyurucu şekilde paylaştığını düşündüğün kişi, tam da "arzularının doruk noktasında"* iken seni, insanoğlunu o doruktan aşağı yuvarlıyor, bitmeyen bi yuvarlanma oluyo bu, döne döne aşağı inerken bi yamaçta tutunuyosun. kolun bacağın parçalanmış vaziyette tutunduğun yerde mutlu olmaya çalışıyosun çünkü tekrar doruğa tırmanamayacak kadar yaralanmışsın yuvarlanırken. daha aşağı düşme korkusu var ya, işte o korku seni bulunduğun yerde mutlu eden şey. yamaçta kalmakla yetiniyosun bu sefer. yetiniyorum diyosun gerçi ya, yine de her fırsatta kafayı kaldırıp doruğa şöyle bi bakıyosun, güzel manzarası oluyo, ordan bakarken daha da güzeldi diye düşünüp yamacında mutlu olmak için kafanı tekrar bulunduğun yere eğiyosun.