bazen üzülüyorum, sebep ne olursa olsun yok artık o insanlar hayatımızda. haklı olup olmadığımız, bu gerçeği değiştirmiyor. yollarımız bir daha kesişmeyecek. sevgilimizse hayatımızdan çıkan, işler daha bir kötü oluyor. onun yeri hep başkadır ya!
dışarıda koca bir hayat var evet. bir o kadar da insan. tanısak severiz belki de içlerinden bir çoğunu. yeni arkadaşlıklar kurar, anlatacak yeni anılarımız olur. hatta bunlardan birisine aşık bile olabiliriz. hayat bu, belli mi olur?
ama o anılarımızın aktörleri, aktristleri? hikayemizde başrol oynayan insanlar. onca zamanı birlikte tüketip, bir çok şeyi paylaştığımız, ve kendimiz olmamızda rolleri olan, alıştığımız, fazla konuşmadan birbirimizi anladığımız, lafını bitirmeden gülmeye başladığımız o ilk insanlar!
ölüyoruz o zaman yavaş yavaş aslında. her giden bir şeyleri de beraberinde götürüyor. kimisi neşemizi, deli dolu anlarımızı, cesaretimizi kimi. sonunda kuru bir ağacın dalları kadar kırılganlaşıyor hayat, yani biz.
girerken kapıyı çalmadıkları gibi, giderken de müsade istemiyorlar. çelik kapı mı taktırmalı yoksa. çift sürgülü, içeriden kilitli.
insan sonra da aynaya bakıyor, ve eşyalarını apar topar toplayıp da hayatından çıktığı insanları da görüyor.
bazen bir sevgili, bazen samimi bir dostturlar bir zamanlar. çıktıklarına göre artık değildirler ancak bize bunu yazdırma gereği hissettirmişlerse demek ki bizim için önemli kişilerdi.
gidişleri, hayatımızdan yüz kişi gitmiş gibi hissettiren insanlardır bazılarımız için. yerine hiç kimseyi koyamadığımız, dünyalar bizim olsa avunamayacağımız, en güzel yerlerde bile onlar olmadan mutlu olamayacağımız, gittiklerinde kalbimizi parçalayarak yerinden söken insanlardır. bu nasıl bir ruh sancısıdır ?
hatirlandiklarina gore hala cikmamis insanlardir.zamaninda gitmeyi buyukluk sayanlar, zorla cikip gitmek icin kuculenler kendilerince buyukluk yaptiklarini zannederler gittikleri icin. boylarina uygun bir ayna bulamadiklari an kucuk olduklarini anlarlar nasilsa.
'aslında hiç yoktular'. belki bir gün tekrar karşılaşırız derim, dünya küçükmüş lafına inanırım, ama yokturlar. dünya hiç bu kadar büyük olmamıştı, veya ben hiç bu kadar küçülmedim, bilmiyorum. ama bir sorun var ki, tren çoktan kaçmış, gar görevlileri bile gitmiş, elde kalan sadece bir kaç fotoğraf, bir kaç yazı falan. gerisi de kendimi avuttuğum bi kaç anı, iki güzel söz işte.
iki çeşittir bu da
1)bazılarıyla hayatın belli bir döneminde aynı ortamda bulunulur. ortak nokta 'aynı' mekanı paylaşıyor olmaktır, o kadar.. 'tanıdık'tır bu insanlar ve hayatınızdan gelir ve geçerler.. geriye sahiden olmasını istedikleriniz, birşey paylaştıklarınız kalır. biz buna doğal seleksiyon diyoruz, bir nevi.
2)bir de hayatınıza girip, en orta noktasına oturan insanlar vardır. ortaokul, lise, üniversitedeki en yakın arkadaşınız, sevgiliniz belki.. bunlar hayatınıza 'eşlik' etmezler, direk hayatınızın bir parçasıdırlar. sonra abuk sabuk ya da ciddi bir nedenle hayatlarınız ayrılır.. içten sevdiyse birkez insan onlardan nefret etmez. kızar, üzülür, kaybı kolay kabullenmez ama nefret de etmez. 'eski dost düşman olmaz' demişler, bu kişiler de artık hayatınızda olmasa da aklınızın, kalbinizin bir köşesinde ufacık da olsa iyi bir yer teşkil ederler. görüşülmeyen, ne yaptığı merak edilen ve içten içe 'umarım mutludur' denilen, hatta bazen belki o bile denilmeyen insanlardır.
ilki değil de ikincisi insanın canını acıtır.
ama zaman denen meret herşeyin üstünü örter, alıştırır, unutturur..
düşününce insanı derin bir hüzüne sokan insandır .bazıları görevini yapıp gitmiştir * kimileri ise vakitsizce aramızdan ayrılmıştır * ne zaman düşünsek aklımıza direk şu soruyu getiren insanlardır . ''acaba şimdi ne yapıyorlar ?'' ''Ne haldeler ?''