Kaçamak yaşıyoruz.Herşeyden ,bazen kendimizden bile
kaçıyoruz.Duygularımızı paylaşmak nedense zor geliyor bize.Kendimiz
bile yaşayamıyoruz ki...Hep içimize atıyoruz
sevgileri,hüzünleri,mutlulukları. Bağırıp çağırıp hani derler ya
''bardaktan boşanırcasına yağan yağmur gibi'' ağlayamıyoruz bile.
Utanıyoruz...Kızgınlıklarımızı hep içimize atıyoruz. Aslında
kendimize kızıyoruz. Karşımızdakinin hiç suçu yok ''sadece o O'nun
düşüncesi'' diyemiyoruz.Gördüğümüz her iyilik ve kötülüğün bizden
kaynaklandığını anlayamıyoruz.Volkanlar patlıyor içimizde
söndüremiyor gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz.
Görmüyoruz...kör değiliz sadece bakıyoruz.Çevremizdekileri
sadece hareket eden birer obje olarak değerlendiriyoruz.Doğan güneşin
sıcaklığını ,rüzgarın getirdiği okşamayı,kuş sesindeki canlılığı ve hayatı
hep kaçırıyoruz.Ruhumuzu bi yerlerde bıraktık ,bulamıyoruz...Çok
hızlı gidiyor,dinlenemiyoruz.Herkes ama herkes, herşey üstümüze
üstümüze geliyor...Korkup kaçıyoruz.
Sevemiyoruz...Sevgilerimizin bile sebebi çıkar ilişkisine dayalı.Hep
bir şeyler bekliyoruz karşımızdakinden .Peki... Ne
veriyoruz..?.Arkadaşlığı bile beceremiyoruz.Bazan bir merhaba
demek bile zor geliyor.''O bana dün selam vermemişti ben neden vereyim''
bile diyebiliyoruz.Aslında kendimizle inatlaşyoruz.Egomuz daima
üstün geliyor.Sebebini bilmiyoruz.
Düşünmüyoruz.geleceğimizi,geçmişimizi içinde bulunduğumuz anı
bile düşünmüyoruz.Hep gel geç ilişkilerde gözümüz.Hep başkası
olmakta...Kendi benliğimizi kaybettik.Tanımıyoruz içimizdeki beni.Ne
istediğimizi ne beklediğimizi bile bilmiyoruz.Kendimizden bile
kaçıyoruz. Yüzleşemiyoruz kendimizle...Eleştiride dozu kaçırmaktan
korkmuyoruz ama kendimize yöneltilen eleştirileri saldırı olarak
algılıyoruz.Hayatın tüm yanlışları hep bizim dışımızda...
Bir tebessümü bile çok görüyoruz karşımızdakine.Bilmiyoruz, aslında o
çok gördüğümüz tebessümün kendimize verdiğimiz en değerli hazine
olduğunu...
Hayatta herşey size bağlı.Sen istersen dünya daha güzel.Sensin tüm
güzellikleri yansıtan. Diğer olan biten herşey sadece araç.Yani sen varsan
herşey var.Kendini tanımaktan geçiyor herşey.Bir tebessümle başlıyor
güzellikler.Sabah yataktan kalktığında aynada kendine tebessüm et ve
Günaydın dileklerini ilet kendine...Gözlerini kapat hayatın seslerini
dinle.Yeni bir gün,her yeni gün seninle birlikte var.Ruhun bir yerlerde
seni bekliyor.Bul Onu. Hisset tüm hissettiklerini.Bak nasıl değişecek
hayat...
-kız ayşe, hayat nerde?
+aa bilmem ki daha demin buradaydı.
-heh tuvalete gitmiş bak çıkıyo.
+bi dakka ya yanlış yere gidiyo, biz burdayız.
-enee koşmaya başladı bu, tut ayşe hayat kaçıyor.
her türlü haltı etmek ise, şecaat arz ederken sirkati söylemek ise, hiç de sorun teşkil etmeyecek göreceli tanım. örneğin; içki içmeyen kişinin 'hayatı kaçırdığını' iddia etmek o kişinin tercihlerine saygısızlıktır, ya da salt kendi kriterleri açısından bakıldığından ötürü mantıksal yaklaşım açısından hatalı yorumda bulunmaktır...
....Her şey orada dahaca yaşanırken onların bu kadar fazla olduğunu göremedik biz ve biraz fazlaca koştuk zamanın önünden. Tam bişeylere yetiştiğimizi sandığımızda çan sesleri duyduk. Bunlar ayrılığın çanlarıydı. Sanki yaşam din'le dan arasında eriyip giden bir rüyadan ibaretti. Her an bir umuttan diğer bir yüksek umuda yapılan yolculuk gibi. Rüya gibi.
..
..
..
Bizi terkeden geleceği terk ediyoruz. bizler hiçbir zaman tanrıların kimin yanında olduğunu anlayamadık. Geçmişle gelecek arasında gitgellerle uyuştuk ve bugünü kaybettik mahvettik. Aslında gelecek gelmemişti yarında gelmeyecekti, bunu bilip kavanozda rahatca yüzmek dururken, yüksek umutların tuzağına kaptırdık kendimizi. Ve bizler parıldadık gittik, parıldattık gitti..... *
--spoiler--
yaa biz, binde bir karsimiza çikan sevgililik, dostluk, arkadaslik firsatlarini ne yapiyoruz?
aksamüstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayip miril miril konusabilecegimiz, omuzumuza dolanan bir kolun, basimizi yaslayabilecegimiz bir omzun, belimizi kavrayacak bir elin, uzunyollara dayanikli asklarin sahibi karsimiza çiktiginda taniyabiliyor muyuz onu, degerini biliyor,biricikligini benzersizligini anlayabiliyormuyuz?
yoksa hayati sonsuz, firsatlari sayisiz sanip kendimizi hep ileride birgün karsilasacagimizi sandigimiz bir baskasina, bir yenisine ertelerken hayat yanimizdan geçip gidiyor mu?
karsimiza zamansiz çikmis insanlari yolumuzun disina sürerken birgün geri dönüp onu deliler gibi arayacagimizi hiç hesaba katiyor muyuz?
hayat her zaman cömert davranmaz bize,tersine cogu kez zalimdir, her zaman ayni firsatlari sunmaz, toyluk zamanlarini ödetir. hoyratça kullandigimiz arkadasliklarin, eskitmeden yiprattigimiz dostluklarin, savurganca harcadigimiz asklarin hazin hatirasiyla yapayalniz kaliriz birgün.
bir aksamüstü yanimizda kimse olmaz, ya da olanlar olmasi gerekenler degildir.yildizlarin bizim icin parladigini göremeyen gözlerimiz, güngelir hayatimizdan kayan yildizlarin gömüldügü maziye kilitlenir.kedilerin özel bir anini yakalamak gibidir, kendi hayatimizdaki olaganüstü anlari olaganüstü kisileri yakalamak. bazilarinin gelecekte sandiklari "birgün" gecmiste kalmistir oysa;hani su karsidan karsiya gecerken,trafik isiklarinda rastladigimiz, omuzumuzun üzerinden söyle bir baktigimiz sonra da bosverip "nasil olsa ileride birgün tekrar karsima cikar" dediginizdir.oysa o gün bu zalim sehri terketmistir o, bos yere bu sokaklarda aranirsiniz...
--spoiler--