tüm canlılarda bir şekilde var olan, yaşamaya devam etme içgüdüsü. bunu bazen kendi savunma mekanizmalarını yaratarak, bazen birilerinin üzerinden geçinmeye çalışarak, bazen diplere batarak, bazen insanlardan destek alarak yapmak. şekli ne olursa olsun hayata tutunmak ister insan, devam etmek ister yaşamaya. çünkü fena halde ölümden korkmak hissini yaşar insan.
bir dürtü olarak içimize yerleştirilmiştir. kimimiz kaybederiz zaman zaman. belki zamandır bize eden bunu. belki çevremizdekiler. belki kendimiz. ama hayata tutunmak hayatın kendisinde mevcuttur. hayata gelir gelmez emeriz onu hücrelerimize ve kolay kolay vermeyiz. ondandır hastalanınca korkuşumuz. ve hep biri ölünce aklımıza ölüm gelir.
şartlar zor da olsa direniriz. kimimiz karnını doyurmak için bi lokmanın peşinde gezer günlerce. afrikada çekilmiş o fotoğrafı belki hatırlarsınız:
afrikalı, bir deri bir kemik o çocuk, yerde sürünerek 1 km ilerdeki bm kampına ulaşmaya çalışıyor. tam ardında bir akbaba çocuğun ölmesini bekliyor. bu görüntüyü amerikalı bir gazeteci fotoğraf makinasıyla hepimize aktarıyor. ve daha da kötüsü o amerikalı, o çocuğu kurtarmadan ülkesine geri dönüyor daha sonra ise vicdan azabına dayanamayıp intihar ediyor.
mutlaka hatırlayanınız olmuştur ödüllü bir fotoğraftı bu.
'tut' dedi, 'tut bir ucundan'
baktım..
tutulacak bir ucu yoktu artık hayatın..
gözlerime baktı acıklı acıklı
benimse gözlerim dolmuş, taşmayı bekliyordu.. sustum. zaten böyle bir anda ne desem boş olacaktı..
başını sağ yanına eğdi.. elini uzattı ve bu kez 'tut' dedi gözleriyle..
ben..
tutamadım..
bıraktım..
bıraktım anlamsız tutunma çabasını, bıraktım..
o an yavaş çekim herşey; oturduğu yerden kalktı.. bana sarıldı, bense öylece bekliyordum, hareketsiz.. arkasını döndü ve çıktı kapıdan..
beceriksiz denemelere bir yenisini eklememek adına verilmiş bir sözdür tutmamak hayatı inatla..
(02.02.2008)
sadece kendini tanıyabilmekle olabilen bir başarı.
çok garip, insan kendisini tanıyamıyor. saflıklarını, zaaflarını, kendince iyi niyet sandığı salaklıklarını tanıyamıyor. sonra kazık yedim hüüü, şeklinde ağlıyor.
insanlara hayır diyebilmektir, hayata tutunmak. kendine tutsaklık değildir, kendine söz geçirebilmektir.
yaşamda pek de bir mantık olmadığı, dünyanın acılarla ve kötülüklerle dolu vasat ve küçük bir gezegen olduğu anlaşıldığında, içgüdülere tutunarak ayakta kalma savaşıdır.
bir bebek anne karnından çıktığı anda bir el tutar.. farketmez o anda kime ait olduğu.. fizyolojik açıklaması var elbette ama ne zaman bir bebeğin bir eli sıkı sıkı kavradığını görsem nedenini bilsem de hayata tutunmak gelir aklıma.. yaşamam gerektiğini hatırlatır en boktan zamanlarımda.