hayata teğet geçmek

entry2 galeri0
    1.
  1. "durun ben bir türk kahvesi yapayım size" diyerek mutfağa yöneldi, muhabbeti harlayarak beklemeye devam ettik. elimde bir dal sigara vardı ama yakmadım, kahvenin yanında içerim diye düşündüm. bu beklenti sabırsızlığa yöneltti beni, 5 dakika oldu, 10 dakika oldu, dostum hala mutfaktan dönmedi, kontrol etmek, birazda acele etmesi konusunda baskı yapmak için mutfağa gittim.

    ocağın başında durmuş, kafasını bakır cezveye eğmiş, sabırla bekliyordu, "hocu, öldük içerde, nerde kaldı kahveler" dedim, gülümsedi, "türk kahvesi ağır ağır yapılır" dedi. ocağın en küçüğünde, en kısık durumda pişiriyordu kahveyi, yanına yaklaştım, anlamadan ben de gözümü kahveye diktim, eli ocağın ayar tuşundaydı. "buzla yaptım" dedi, anlamadım, devam etti, "su değil buz koyacaksın ki kahveye, daha ağır pişsin, buz yoksa soğuk su da olabilir". delirdi herhalde diye düşündüm, cezveye buz koymak, sonra onu ısıtmak saçma gelmişti bana, "e hocu o zaman neden burada bekliyorsun bitmez bu, zaten az görüşüyoruz, muhabbet ederdik" dedim, "olmaz başında durup kontrol etmek lazım, sen git geliyorum" dedi, odaya döndüm.

    yaklaşık 15 dakika sonra tepside su bardaklarıyla beraber kahvelerimizi getirdi, hemen sigaramı yaktım, kocaman ellerimde hep iğreti durmuş olan küçük fincanı içinden parmağımın geçmediği sapından tutarak ağzıma götürdüm, dengeyi sağlamak için serçe parmağımı havaya dikmiştim. özenerek hazırlanmış kahveden bir yudum aldım. mükemmel olmuştu.

    ağır ağır pişirilmiş, başında özenle beklenilmiş bir kahveydi, tadında sabır vardı, ve sabır inanın çok lezzetliydi.

    ***

    savrularak yaşadığımız, zaman baskısının bizi herşeyin hızlısına yönlendirdiği günümüzde, tüm dünyaya rest çekerek ağır ağır ve sabırla hazırlanmış türk kahvesi, hatalarımı, hatalarımızı yüzüme vurdu. öyle bir zamanına denk gelmiştik ki insanlık tarihinin; her şey hızlı, her şey savrulurcasınaydı. durup düşünmek için bile pek vaktimiz olmuyordu.

    suları dingin bir nehirde yüzmek gibiydi eskiden hayat, yönümüzü kendimiz belirliyorduk, arada soluklanıyor, ne tarafa yüzmemiz gerektiğine karar veriyorduk, bu durup düşünme anları, bize akıntıyla istemediğimiz bir yere savrulma cezası olarak geri gelmiyordu. yavaştık, ama en azından hayatımızın kontrolü kendi ellerimizdeydi, nicelikten çok nitelik ile övünülen zamanlardı. sakin, dingin, huzurlu ve sularla kaplanmış.

    Şimdi azgın suları olan bir nehirde rafting yapar gibiyiz, hiç bir şey kontrolümüzde değil, sürekli savruluyoruz, kontrolümüzde olan tek şey, yolumuz üzerinde olan kayalara çarpmamak için yaptığımız minik manevralar, dingin sular gitmiş, azgın nehir gelmiş, huzurla suya değerek yüzen biz gitmişiz, yerine üzerine bir sürü koruyucu giymiş, bir botun üstünde rafting yapan garip yaratıklar gelmiş, ne yönümüzü belirlemeye vakit var, ne de sulara değmeye.

    koşturuyoruz, hayata teğet geçiyoruz, yaşadığımızı sanıyoruz, yanılıyoruz. çoğumuz savrulurken; aceleyle ve kontrolsüzce ocağa bırakılmış bir türk kahvesi gibi, köpürüyor, taşıyor ve sönüyor. sonrasında ne tat kalıyor, ne de köpük.

    ***

    sigaram ile kahvem aynı anda bitti, dostuma "eline sağlık" dedim, "süpersonik olmuş". fincanımı sehpaya bırakırken, seri üretimi bulan henry ford'a okkalı bir küfür savurdum.

    tek temennim köpüklü bir hayattı.
    18 ...
  2. 2.
  3. hayat diyoruz yaşadığımıza. ne hayat ama?! yarını düşleyerek terk ediyoruz bugünlerimizi. sonralarımız kovalıyor öncelerimizi. amaçsızlaşıyoruz, anlamsızlaşıyoruz.. anlayamıyoruz, tadına varamıyoruz aldığımız nefesin. başımıza gelenleri feleğin üzerine atıyoruz. yaşamıyoruz, kalmıyor tadımız. tükeniyor umudumuz. yitip gidiyoruz solan hayallerimiz arasında. hayatımızı yaşıyoruz diyoruz, ne yaşadığımızı bilmeden. umutluyuz hala diyoruz, tozlu raflara kaldırıldığımızı bilemeden.

    nerede hayat? nerede umutlarımız, hayallerimiz? nerede gülümseyişlerimiz? neden böyle olduk? hiç mi özlemedik kendimizi? hiç mi istemiyoruz gülmeyi, laf olsun diye değil gerçekten gülmeyi? istiyoruz elbet. hepsini istiyoruz. hepsini aynı anda istiyoruz. işte bu yüzden kaybediyoruz. buna mahkum kalıyoruz. tozlu raflarda yaşıyoruz..**
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük