O kadar yoktur ki gönül rahatlığıyla 0 diyebilirim. Düşünün ki ikinin biri mevladır, diğerinin de olduğu gibi. Her yer, her zaman, her mekan o olduğuna göre; zahiri gözükse de bu dünya da bir nefestir onun üflemesinden ibaret. Durum böyle olunca, ben hayata küfür etmem. ister en sevdiğimi yanımdan alsın, ister bin musibetle belalarla ıslah etsin bedenimi.
hayat denilen hirsiz pezemenk her gün insanlardan bir şeyler aliyor ve yerine bir avuc külden baska olmayan hatiratlar vermektedir.
hergun bir kapana sokmak için mucadele eden ve kişinin karşişina golyatlar cikartan ... ... ... ... hayat denilen salincak eninde sonunda basarili olur. ve size sadece gün yüzü görmemiş küfürler etmekten baska bir sansinizi olmayan karanliklar verir.
evet bu dunya gercekten hayallerin gerceklesmediği elde kalanlar ile idare etmemiz gerekir. evet hiç bir düsmana gerek yoktur, sadece hayat bizim en buyuk dusmanimizdir.
servet kazanir götünüzden ter akitarak, hirsiz damgasini yersiniz.
cesaret gösterirsiniz aptallar size kaypaklik yapar.
fbir ordan bir oraya kosarsiniz. sasirmiş bir vaziyette. dört tarafiniz cevrili kafanizi vura vura duvarlari yikarsiniz.
akan kanlar ile karsiniza golyatlar cikar. onlari dize getirirsiniz. son bir golyatta -ölüm denilen- sizi göt üstü oturtur.
kah kontra atak kah full atak oynarsiniz. ama en ufak bir sapsallik gösterdiğiniz anda maltadan yediğiniz gol gibi yamultulursunuz.
ama ne yapalim hayat bu... hayat bu ama katlanmak gerek kasvetli olan bu hayatta beyhude yere güzel ayrintilar ve tesadufleri bile yasamak için ayakta durmak gerek. belki de ispanyol meyhanesinde avaz avaz sarki söylersiniz?
belki de garsona kapat ulan kapilari dersiniz.
bir kirik hayalmiş baktiginiz aynalar gibi, kirdiğiniz aynalar gibi..
bir saga sola sallanirsiniz.
gün gelir sallanma biter kala kala bir mezarda yazit kalir sadece sizden.
ve üzerinde yazar:
ölüyü ömrte korlar götünü dürte korlar
yani
yanisi meal olarak:
ölüyü yan yatirirlar kicina pamuk tikarlar
o halde hadi bakalim hep beraber basliyalim:
ey hayat biz seni cok sevdik ama sen bizim ebemizi siktin
her zmanaki gibi bir cumartesi sabahdır. biraz bıkkın biraz da şımarıkça bir memnuniyetsizlikle işe gitmektesinizdir. bindiğiniz servis aynı şirkette çalıştığınız ve seneler evvel geçirdiği bir kaza sonrası belden aşağısı tutmayan personeli almak için durur. adamcağızın servise binmesi zaman aldığından etrafınız bir anda öfkeli insanlarla dolar. servisin yolu kapattığından işe geç kaldıklarını söyleyerek bağarıp çağırmaya başlarlar. o an sövmek istersiniz bu hayata. bu zalimliğe , bu anlayışsızlığa ve içimizde bitmeyen bu nefrete.
bir hastahanenin merdivenlerinde , hayatı boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum kalacak olan küçük oğlu için gözyaşları döken bir baba ile karşılaşmak...