bugün

kaldırım taşıyım yolun birin de haberiniz yok hiç bir şeyden.sadece ezip geçtiniz beni suratıma tükürdünüz sigarınızı söndürdünüz hissetmeden .Ben çok sevdim sizi nicelerinizi gördüm 35 numara , 43 numara, kundura ,spor, topuklu en çok onlar acıttı canımı bi de ayakkabısız olanlarınız var dı en çok ta onları sevdim aranızdan ilk kez o zaman hissettim insan sıcaklığınızı. ayakları yere basmayanlarınızı gördüm ,altına don giymekten aciz kadınlarınızı gördüm , yürümeye dermanı olmayan insanlarınızı ,sürünenlerinizi gördüm . Kavgalarınıza şahit oldum eylemlerinize iman gücü ile söküp aldınız beni yerimden birbirinize fırlatmak için . hiç sormadınız bana nedir olayın senin diye. yine ilk kez o zaman uçmanın ne kadar kutsal bir olay olduğunu idrak ettim taki yer çekimine yenik düşüp birinizin kafasında son bulan yolculuğuma dek. ve hayatım karardı o iğrenç pis kokulu sıcak akışkan sıvınız üzerime bulaştığın da kaç gün yağmurun yağmasını beklediğimi bilmiyorum temizlenmek için ve kaç yağmur yağdığını ve bi tü türlü pis kokunun üzerimden çıkmayışını.sevmeyin beni ezip geçin üzerimden tükürün suratıma sigaralarınızı söndürün üzerimde kusun tüm pisliklerinizi sevmeyin beni iğrenin benden benim de sizden iğrendiğim gibi.uzak durun benden yanlızlığıma bırakın beni uzerimdeki bu pis kokuyla..... kaldırım taşı cevat
büyüdüm adam oldum zannederken aslında bir bok olmadığınızı anlamanız.
dost diye bilinenin gün gelip, yüzüne karşı ' seni önemsemiyorum ' demesidir. aslında menfaat ilişkilerinin yaygın olduğu ülkemiz şartlarında şaşırılmaması gerekendir.
bir babanin kendi öz kizina tecavüz edip,hamile birakmasi..enrtysini yazmasi bile mide bulandirici,bu durum yakin geçmiste yasandi maalesef..öyle ki bununla ilgili hiç bir küfür gelmiyor aklima. bir insan böyle bir hayvanligi nasil yapabilir anlamakta zorlaniyorum.
haberin tam metni söyle:

kamyon soförlügü yapan a.k. sorgusunda, amcasinin ogluna kaçtiktan sonra tekrar eve dönen kizi ü.k. ile kizlik zari kontrolü yapmak için esi 44 yasindaki s.k.'nin gözü önünde iliskiye girdigini, daha sonra kiziyla birkaç kez daha cinsel iliskide bulundugu onu hamile biraktigini itiraf etti.

karakus polise verdigi ifadede olayi söyle anlatti:

kizim eve dönünce kizlik kontrolü yapmak için esimin yaninda önce kizimin cinsel organina parmagimi soktum. ancak bu sekilde kiz olup olmadigini anlayamayinca iliskiye girdim. dedi.

daha sonraki günlerde bir kaç kez daha kizimla iliskiye girdim. 5 ay sonra hamile oldugunu farkettik. doktora götürdük ancak bebegin 5 aylik oldugunu ve alamayacagini söyledi. kizim ü.kyi eve kapattik.

odadan hiç çikarmadik. dogum sancilari çekince de aksaray sammaz vehbi ekecik kadin ve çocuk hastanesine götürdük. dogum burada gerçeklesti. dogum ücreti olarak 50 ytl verip, kalan 104 ytl için ise senet yaptik.

bebegi alip eve gidemezdik. aksaray karasu köprüsü yakinlarinda bir tasin altina biraktik.

gözaltina alinan anne s.k. da kizi ile iliskiye girmemesi için esi a.k.'yi uyardigini ancak kendisini dinlemedigini bu nedenle esiyle tartistigini söyledi. 13 yasindaki ü.k. ise polisteki ifadesinde tecavüz olayini dogrulayarak, babam benimle iliskiye girdi. çok korktum. ne oldugunu anlayamadim. çok agladim. bebek dogunca bir yere biraktik diye konustu.

buyrun haberin adresi:
(bkz.: http://www.hurriyet.com.tr/kadin/)
hic haketmeyen insanlara fazlasiyla deger verdigini görmektir.
onca sene yaşayıp, evlatları için her fedekarlıığ yapıp, sonra da kapıya koyulan yaşlıların gecenin bir vakti soğukta çöp toplaması.
sokakta iki erkeğin ortalarına aldıklar bir kızla ilerlemesine gözüm takıldı.

gözüm takıldı çünkü hallerinde bir gariplik vardı.

erkek ve kız gençten diğer erkek ise yaşlıca idi.kendi halinde, dar gelirli bir aile görünümü çiziyorlardı.

garip olan kızın biraz zorla götürülüyor gibi görünmesindeydi.

durup izledim, hakikaten bir kaç adım sonra kız kolunu tutan delikanlının elini silkeleyip olduğu yerde durdu.

genç olan iteklemeye yaşlı olan çekiştirmeye başladı. kız ise hiç ses çıkarmadan olduğu yerde kalmaya çalışıyordu. bu çabalama biraz sürünce adamların tutumuna sinir oldum ve yanlarına yaklaşıp naptıklarını sordum.

sorum, ne yaptıklarını öğrenme çabasından çok, bu zorlamaya engel olma, ve kıza yalnız değilsin mesajı verme amacıyla idi.

aldığım cevap ise tam da başlıktaki gibiydi.

olay, akıl hastalığı sebebiyle kısmen tedavisi yapılan genç kızın, yatak sıkıntısı sebebiyle taburcu edilip evine gönderilmesi ve kızın bu çabaya anlamsızca karşı koyması, baba ve erkek kardeşin ise bir taksiye verecek paraları olmadığı için kızı çekiştirerek eve ulaşma çabasından ibaretti. hep birlikte utanç içinde birbirimizin yüzüne baktık.

ne içi burkulan ne utanan sadece ben değildim. bu soruya muhatap kalanlar da benim yüzümdeki utanca sahiptiler.

(bkz: insani insanligindan utandiran olaylar)
bir bayram sabahı yataktan kalktığında karşıdaki yatakta kanserin son evresinde olan teyzenin nihayet uykuya daldığını görmek. mutfak camında sigara içen büyük teyzenin sana döndüğünde gözlerindeki yaşları görmek. hiç bir şey söylemeden gidip sarılmak, deli gibi yarım saat ağlamak. mutfağa gelen annenin manzarayı görünce ağlamaya başlaması... ağabeyin her bayram sabahı ev halkını bugün bayram şarkısını son ses açarak uyandırmasını anımsamak. teyzenin vefatından sonra bunun bir daha asla yapılmaması...
(#1816396)
bir restoranda arkadaşlarla yemek yemedeyiz. yola bakan camekana doğru oturmuş yoldan gelip geçenleri görebiliyoruz. dışarda hava çok soğuk, sivas ın soğuğunu bilen bilir.

o sırada önde takım elbiseli paltolu gayet iyi giyimli bir adam arkasında çarşaflı bir kadın ve o soğukta etek giydirilmiş çıplak bacaklı ayağında terlikleri olan küçük bir kız geçiyorlar.. kız annesine acıktığını söyledi, kadın kocasına kızının acıktığını söyledi * ve dram o noktada tam karşımızda başladı. adam bir yandan küfrediyor bi yandan kadına acımasızca vuruyor *. dükkanlardan fırlayan esnaf adamı durduruyor, sakinleşiyorlar.. adam kızın eline bir halka tatlı alıyor tutuşturuyor oracıkta, telefonu çalıyor süper lüx telefonunu çıkarıp bağıra çağıra konuşarak kendisi önde karısı ve kızı aynen arkada yürümeye devam ediyorlar.. çocuk gülümsüyor, annesi ağlıyor, babası havlıyor, biz de yutkunuyoruz..
pazar günü Bursa'da en büyük teyzemin küçüğü enes'in sünneti var . herkes orada olacakmış, bütün dayı çocuklarım felan.
tamam da ben düğüne bu ayakkabılarla nasıl gidiyim. bok gibiler. hemde önleri açıldı bi karış dil gibi, konusmaya çalışıyor sanki. güzelde eşya giymek lazım. annem temiz giydiriyor beni ama eşyalar eski. hele çıtçıtlı göleğimi birde mavi şortumu giydirirse o zaman çıngar çıkarırım.
babama söyliyim diyorum da, ya parası yoksa? annem o zaman sıçar bacağıma. üzme babanı diye.
biliyorum alır bir şekilde ama annemle "şu zamanda neden aldın" kavgası ettiler mi çok üzülüyorum. iyisimi ben söylemiyim
dimi.....
"aaaa yarın cumartesi. pazar var. annemle akşam pazarına gittiğimizde annem meyve sebze alırken ben sucunun oradaki ayakkabıcının vitrininden ayakkabı alırım. düğünden sonra geri bırakırım. evet lan. hakkaten hee süper bir fikir.
ne. yakalanırsam mı? yakalanmam ben. hem çalmıyorum ki ödünç alacam. ya sende ne çok konusuyorsun beee.
yarın aksam konusuruz tekrardan. şimdi yatalım..

(ertesi günün aksamı)

Kelepir kalk bi. konusalım senlen...
bugün içimde garip bir burukluk var. hem mutluyum ama buruk bir mutluluk. hani bugün pazardan ayakkabı alacaktım ya ödünç olarak. alamadım...
annem köşede domates alıyordu, aramızdaki mesafede vardı bayaa. ayakkabıcının orada durdum. gözüme bir tane kırmızı ayakkabı kestirdim. çok güzellerdi. mavi şortumun altına da güzel gideceklerdi. yaklaştım, çok yaklaştım.
"ya yakalanırsam ne olur" sorusunu kendime yönelttim. tüm senaryoların vtr sini gözümün önünden geçirdim. Kelepir neler gördüğümü bilmek istemezsin...
annem çağırdı sonra "berat taşı şunları" diye. bana hafif olan kıvırcık ve maydanozları verdi. kendiside domates ve patatesleri aldı. birde annem çok kuvvetli be kelepir. 5 kiloluk patatesi tek eliyle kaldırdı...
Kelepir !
.
beni bu aksam ne mutlu etti bilyormusun?
eve geldiğimde babam yarınki düğün için bana ayakkabı almış.:):)
o an ağladım biliyormusun? ilk defa sevinçten ağladım. bugün bunu öğrendim ben. Artık sadece canım yandığında ağlamıyorum. mutlu olduğumda da ağlıyorum. bugün ben bunu öğrendim.
ve babamın bana o bakışı hiç bişeye değişilmez. dünyayı altın tepsi içerisinde önüme sunsalar değişmezdim o ayakkabılara, babamın bana o bakışına. hem pazardaki kırmızı ayakkabılardan bin kat daha güzeller. belliki babam benim zevkimden anlıyormuş.

..
tıkırtıları duydun mu. annem geliyor sanırım.
pşit Kelepir ! çok geç oldu. annem uyumadığımızı görürse kızar. yarında düğüne gidemeyiz.
hem pili bitik oyuncak araba ile konuştuğumu görürse, benim için ne düşünür.
........
Yeni doğan güneşe lanet okuyacak kadar yaşamaktan bıkmış olmak, yeni gelen günlerin sana hiçbir şey getirmeyeceğini bilmek ve bunların sonucunda kişiliğinize yamanan bir boşvermişlik...
sevdiğiniz yada az çok tanıdığınız insanların, gencecik yaşta toprak altına girmesi. yıllardır ülkemiz insanlarının kanını emen siyasetçilerimizin hala viyana kapısı gibi ortada dolaşması.
gecenin bir yarısı odada yalnızsınızdır.size eşlik eden tek varlık sivrisinektir.bayagı bir zaman aç açına dolaşmıştır etrafınızda.sizin boş bir anınızı bulup sömürecektir o körpe bedeninizi.bu işi başarıyla gerçekleştirdikten sonra el yordamıyla öldürmeye çalışırsınız bu boyu devrilesice hayvanı.ve en sonunda çaatttt.başarmışsınızdır.o artık ölüdür.ama avcunuzdaki kan o hayvanın kanı değil sizden emdiği kandır.öldürdüğüm her sivride bu anı yaşıyorum ve içim burkuluyor.
- ne kadar amca simit?
+ 25 lira kızım

üstünde biz zamanlar giydigimizde kendimizi moda dergilerinden fırlamış hissettigimiz oduncu gömlegi var, alabildigine kalın yünlü. patavatsızlığım aştı birden içimi;

+ amca sen yanmadın mı o gömlekle?
- napayım kızım atlet mi giyeyim? ayıp olmaz mı millete? yok işte bu var tek.

ahhhh be amcam ahhh be seni bu havada böyle yakanlara seni bu yaşta sokak sokak dolaştıranlara ayıp.
hastane kapılarındaki, beş parasız insanlar. restoranda yemek yerken, ter içindeki garsonun, hizmet etmesi. sadece iç burkan değil, insana kendini suçlu hissettiren detaylar.
annenin ağlamasıdır. siz yaşlandıkça size daha çok koyan birşey olur bu. daha küçüklüğünüzde siz sokaklarda oynarken eline poşetlerlei hızla eve gelen annenizi yatakta yatarken ve "oğlum ayağım çok acıyor" diyerekten ağlarken görünce ne yapacağınızı bilemezsiniz. önce bir tebessüm gelir yüzünüze nedensiz. "yaşlanıyor" diye geçirirsiniz aklınızdan. "yaşlanmak derken?" diye düşünür kolundan tutup "anne kalk hadi yürü gidelim" demek istersiniz. kitlenirsiniz tabi olduğunuz yerde.

dönersiniz odanıza. geçersiniz bilgisayarın başına yine. "ayağım? benimki de acımaya başladı" diye düşünürsünüz.
Ölümü unutarak yaşamak ve bu nedenle de düşülen boşluklar içinde anlam aramak.
cadde de * yemek yiyen yazarın gelip geçenleri seyretmesi, o sirada dışarda gelip geçenlere su satmaya çalışan 3 çocuğu farketmesi, ileriden gelen bir gencin bunlardan su istemesi, hepsinin aynı anda şişe uzatması ama boyu uzun ve atik olanın önce davranması ve suyu satması, içlerinden en küçük olanın yaşadığı mağlubiyeti gururuna yedirememesi ve ağlamaya başlaması, küsüp te kenara oturması, yazarın düşüncelere dalması, yediği yemeği bitirememesi.....
hayat ın ne kadar acımasız oldugunu hepimiz biliyoruz aslında...
14 yaşında annesini gögüs kanserinden kaybeden arkadaşımın dün bana gözleri dola dola annesini anlatması hayat'a dair iç burkan detaylardan biridir ki o kişi sen sevdiğiniz arkadaşınızsa...
ergenlik döneminde anne yada babanın vefat etmesi insanı psikolojik olarak her zaman etkiler etkilemez diyen birisi kesinlikle yalan söyler.
bir gün uyandığınızda annenizin ilaçlarını vermeye gittiğinizde annenizin cansız bedeni ile karşılaşmak anlamındadır...hayatta en değer verdiğimiz varlıktır annemiz ve ailemiz yetişme çağında ebeveynlerden birini kaybetmek çok kötü olsa gerek kaldırmak imkansızdır bence allah kimsenin başıma vermesin demek gerekir.
arkadaşımın dediği gibi düşmanımın bile...
hayatta o kadar çok içimizi burkan gelişmeler varki tam birinin yarasını sararken diğeri çıkmakta yaşadığımız hayatın hayat olma sorunsalı aklımızda.
yaşıyormuyuz ulan biz ? bu mu yaşamak ?
ve öss sınavında kötü puan alan arkadaşımın bileklerini kesmeden önceki son mektubunun son cümlesi....
eğer yaşamak bu ise anne ben yaşamak'da istemiyorum yaşatmak'da
eşitsizlik. teorik sosyalizmin asla pratiğe dökülemeyecek olmasını bilmek.
sevdiğiniz, ömürümü veririm dediğiniz kişinin sizin için aynı şeyleri düşünmüyo olması, sizi sevdiğini sanırken usulca bırakıp gitmesi ...
yapılan şeylerden utanmak,kendi benliğini ararken hayatın büyük bir hızla geçip gittiğinin farkına varmak.
misafirliğe gittiğinde ev sahibi ne kadar sıcak,içten davransa da bir tabak daha yemek isteyememek.
sevdiğin yakınındayken değerini bilmeyip, şimdi uzağındayken de yetişemeyeceğini bilmek. istemeden de olsa onu üzmek, üzülmek, sevdiğini söyleyemeden bir daha hiç söyleyemeyeceğini bilmek, kısacası ayrılık. her türlüsü kötü ama yine de bazı ayrılıklara şükretmeyi öğreniyor insan.