bugün

4 YAŞıNDAYDıM.
MALATYA DA babamın görevi nedeniyle OTURUYORDUK.
BENiM TEK OYUNCAĞıM, PLASTiK BiR TÜP KAMYONU iDi.
OYUNCAKLARı ÇOK SEVERDiM.
Bir GÜN ANNEM, DAHA ÖNCE HiÇ GiTMEDiĞiM BiR KOMŞUMUZA GÖTÜRDÜ BENi.
AĞLAYAN BiR KADıN AÇTı KAPıYı.
ANNEMLE SARıLDıLAR BiRBiRLERiNE.
karşı DUVARDA OMUZUNDA ÜÇ YıLDıZıYLA, DiMDiK BAŞı VE VAKUR BAKıŞLARıYLA ÜNiFORMALı BiR ADAMıN RESMi ASıLı iDi.
SONRA BENi BiR ODAYA GÖTÜRDÜLER.
ODADA BENDEN BiRAZ UFAK BiR ÇOCUK, HiÇ KONUŞMADAN OYUNCAKLARıYLA OYNUYORDU.
GÖZLERiM FAL TAŞı GiBi AÇıLMıŞTı.
HALıDA BASACAK YER KALMAMıŞ, OYUNCAK DOLUYDU;
TRENLER, KURŞUN ASKERLER, TANKLAR, POLiS ARABALARı, GEMiLER;
BiR ÇOCUĞUN RÜYASıNı SÜSLEYEN EN GÜZEL OYUNCAKLAR.
O KADAR SEViNMiŞTiM Ki, ÇOCUĞA KOŞTUM ve sordum;
BEN DE OYNAYABiLiR MiYiM?
HÜZÜNLÜ GÖZLERLE ELiNDEKi, KıRMıZı çıkartmaları OLAN 8 TEKERLEKLi TıRı UZATTı BANA.
HiÇ KONUŞMUYORDU.
BANA BiR ÖMÜR GiBi GELEN YAKLAŞıK BiR SAAT BOYUNCA O OYUNCAKLARLA TÜM NEŞEMLE OYNADıM.
SONRA ANNEMLER GELDi.
ÇOCUK KAPıNıN SESiNi DUYUNCA BABA DiYEREK KAPıYA DOĞRU BAKTı, ÖZLEMLE.
ANNEM GÖZLERi DOLU DOLU BAKTı ÇOCUĞA.
SONRA RÜYADAN UYANMıŞ GiBi, GiDiYORUZ OĞLUM DEDi.
ANNE, BEN OYNAMAK iSTiYORUM DEDiM.
KADIN, ÇOCUĞA ELiMDEKi TıRı GÖSTEREREK, KARDEŞE VERELiM, OYNASıN OĞLUM DEDi.
ÇOCUK ANLAMADıĞıM BiR RAHATLıKLA KABUL ETTi.
ANNEM ''OLMAZ OĞLUM BıRAK'' DEDi.
KADıN ıSRAR EDiNCE BEN OYUNCAĞı ALıP, EViMiZE GÖTÜRDÜM.
Bir KAÇ GÜN BERABER UYUDUM.
SONRA TıR KAYBOLDU; AĞLADıM.
ANNEM PLASTiK BiR KARA ŞiMŞEK ALDı, TıRı UNUTTUM, ÖNEMSEMEDiM. tabii ki apartmandan anlayamadığım bir sabeble ayrılan çocuğu ve annesini de.
ama oyuncaklarını hiç unutmadım.
çocuk hafızamdan silinirken, garip bir şekilde sahip olduğu oyuncaklar daha da belirginleşiyordu.
ARADAN YıLLAR GEÇTi. BiZ ADANA YA TAŞıNDıK. BiRGÜN ANNEMLE KONUŞURKEN, NEDEN BANA ÇOCUKKEN OYUNCAK ALMADIKLARıNı SORDUM. PARAMIZ YETMiYORDU OĞLUM DEDi. O ÇOCUĞU VE OYUNCAKLARıNı HATIRLAYARAK, ANNESiNiN VE BABASıNıN ÇOK PARALARı OLDUĞUNU SÖYLEDiM; NE ŞANSLı ÇOCUKTU.
ANNEM, OĞLUM O OYUNCAKLARı, ÇOCUĞUN BABASıNıN ASKER ARKADAŞLARı GETiRMiŞTi DEDi.
NEDEN? DEDiM.
ÇÜNKÜ BABASı ŞEHiT OLMUŞTU DEDi.
iŞTE O AN, GiTTiĞiM EVDE, DUVARDA ASıLı OLAN RESMi HATıRLADıM, HAYAL MEYAL.
işte tam da o an, TÜM ÇOCUKLUĞUM, TÜM ÖZLEMLERiM, TÜM DÜNYAM BAŞıMA YıKıLDı.
uzun bir zaman O ÇOCUĞUN YERiNDE OLMAYı HAYAL ETMiŞTiM.
KEŞKE O OYUNCAKLAR BANA ALıNSAYDI DiYE ÖZLEMLE HATıRLAMıŞTıM.
OYSA Ki KENDiSi DE DOĞUDA GÖREVLi OLAN BABAMıN ÖLÜMÜNÜ ARZULAMıŞIM YıLLARCA.
UTANDıM. iÇiM EZiLDi.
ANNEME HiÇBiRŞEY SÖYLEYEMEDiM AMA HÜZÜNLÜ GÖZLERiYLE BAKıŞı, ONUNDA O GÜNE DÖNDÜĞÜNÜ VE BENiM ÇOCUKLUK ÖZLEMLERiMLE, YAŞANAN DURUMDAN BiHABER HAYALLER KURDUĞUMU ANLADıĞINı SÖYLÜYORDU.
O GÜNDEN SONRA OYUNCAKLARı HiÇ SEVeMEDiM.
HEP BiR ŞEHiT HABERCiSi GiBi GÖRÜNDÜLER BANA. BABASIZ ÇOCUKLAR GiBi.
TA Ki KENDi ÇOCUĞUM OLANA KADAR.
DAHA OYNaYACAK YAŞA GELMEDEN, BiR SÜRÜ OYUNCAK ALDıM.
KORKUYORDUM iÇTEN iÇE;
YA BENiM GiBi ANLAMıNı KAVRAYAMADıĞı, BURUK ÖZLEMLERi olursa YA DA O ÇOCUK GiBi, BABASIZ OYUNCAKLARı...
iÇiMDEKi BURUKLUĞU, NE ONA NE DE EŞiME ANLATABiLDiM.
BENiM OYUNCAKLARıM YOKTU DiYORDUM HÜZÜNLE VE OYUNCAK ALaMAYAN BABAM VARDı DiYORDUM, BURUK BiR SEViNÇLE.
HÜZNÜMÜ ANLıYORLARDı AMA BURUK SEViNCiMe anlam veremiyorlardı.
o sevincin gerisindeki mutlak acıyı kavrayan yanımı sadece annem anlayabildi.
gündüz evde otururken kapının çalması ve 'kim o?' sorusuna tanımadıgınız orta yaşlı bir erkek sesinin 'abla, şu aşağıdaki erikten biraz aldık, haberiniz olsun. hakkınızı helal edin.'demesi. sizin 'helal olsun, helal olsun' demeniz üzerine 'hanım hamile, ona da götüreceğim abla, haberin olsun, helal et.'demesi.

camdan bir bakarsınız, apartman bahçesindeki kıytırık erik ağacından erik aldığı için hellallik isteyen; üstelik bunu hamile eşine götüreceği için hem eşinin, dolayısıyla çocuğunun boğazından haram lokma geçirmemek adına tekrar tekrar söyleyen kişi; orta yaşlı bir belediye temizlik işçisidir. yani çoğu zaman 'çöpçü' denip kimilerince adam yerine konmayan ama adamım diye ortada gezip bir b.k olmayanlardan çok daha adam olandır. gündüzün bir vakti keyfiniz sonuna kadar yerindeyken gözleriniz önce dolar, sonra da 'bu devirde böyle insanlar kaldı mı ya?' demek suretiyle anlamsız bir huzur ve garip buruk bir mutluluk hissedersiniz.
sokaktaki çöp toplayan insanlar, o insanların yanlarındaki çocuklar, o çocukların yanlarından geçen ve muhtemelen kendileriyle aynı yaşta olan çocuklara bakışları. o çocukların kıyafetlerine bakışları. gözlerindeki o istek.

bunları gördükçe daha da nefret ediyorum. yapacak bir şeylerimizin var olduğunu biliyorum. neden yapmadığımıza anlam veremiyorum. herkesi suçlu buluyorum. o an o insanların, o çocukların yanlarından geçen herkesten nefret ediyorum. ama en başta kendimden nefret ediyorum. çözüm üretmediğim için, sadece suçlamayı bilen bir ahmak gibi davrandığım için kendimden nefret ediyorum.

yakıp yıkasım geliyor etrafı. sırf o insanlar için. her şey mahvolduğunda bazı şeyler düzelir diye umuyorum. hiç değilse rahatlarım değil mi? rahatlarım. yani yine kendim için yapıyorum. kendimden biraz daha nefret ettim.

şerefsizliğiyle zengin olanlara, bir ailenin bir aylık geçimini bir günlük masrafı haline getirenlere, bu yaptıklarından utanmayıp bir de o yoksul insanları küçük görenlere küfürler yağdırıyorum. küfür hazinemin en nadide parçalarını onlar için kullanıyorum.

hepsinden nefret ediyorum. magazin programlarındaki birbirleriyle şıklık yarışına giren dallamalardan, zeka seviyesi üstündeki kıyafetin ücreti kadar olan beyinsizlerden, bir de bunlarla övünen şerefsizlerden tiksiniyorum.
sandvicin, yerken içindeki bütün garnitürlerinin adeta fışkırması.
kredi alacağım, elime 200 lira geçecek umuduyla, ziraat bankası önüne sabahın 9'unda gidip 200 küsür kişiyi önünde olduğunu görme durumu. Daha da burkan tarafı yaklaşık 5 saat kadar bekledikten sonra yapılan açıklamanın size anca ulaşması. Fen-edebiyat ta sorun çıkmıştır, fen-edebiyat ın kredileri yatmamıştır.
nası bir şey hissettim bilmiyorum ama ağlamak üzere olduğum kesin. hayattan mı bu video? bence ta kendisinden.

http://www.timsah.com/Kiw...isa-animasyon/dTMrPvTZNFT
kalabalık içinde yalnızlık.
hayata dair iç burkan detaylardan bir çoğunu her gün görüyoruz aslında.. onlar hayatın acı yüzüyle erken tanışan sokak çocukları..

dershane günlerimde 4. levent metro çıkışında üstü başı yıpranmış mendil satan çocuklar görürdük. dışarda yağmur, kar yağıyor olurdu, biz üzerimizde montlarımızla titrerken o çocuklar o soğukta üzerlerinde bırakın montu doğru düzgün bir kazak bile olmadan mendil satmaya çalışırlardı.

iç burkmaz sadece bişeyler düğümlenir insanın boğazında o an...
petrol sızıntısının olduğu bölgede her yanı petrole bulanmış olmasına rağmen yumurtalarının üzerinden kalkmayan pelikanı görmek...
Insanlara kendimi zorla sevdiremeyecegimi ögrendim. Yapabilecegin tek sey
sevilebilecek biri olmak.
Gerisi onlara kalmis...

Insanlari ne kadar düsünürsen düsün
Onlarin seni o kadar düsünmediklerini ögrendim.
Güven elde edebilmek için yillarin gerektigini
Ama yok etmek için saniyelerin bile yettigini ögrendim.

Önemli olanin hayatindaki esyalarin degil
Hayattaki kisilerin oldugunu ögrendim.

Insanin ancak 15 dakika çekici olabildigini
Ondan sonra alisildigini ögrendim.
Kendimi karsilastirmak için baskalarinin en iyi yaptiklarini degil Kendi
en iyi yaptiklarimi kistas almam gerektigini ögrendim.
Insanlar için olaylarin degil onlarin daha önemli olduklarini ögrendim.

Her ne kadar ince kesersen kes
Kestiginin her zaman iki yüzü olacagini ögrendim.
Sevdigin kisilere sevgi dolu sözler söylemen gerektigini
Belki bunun onu son defa görüsün olabilecegini ögrendim.

Her ne kadar onu çok düsünsen de
Yine de gidebilecegini ögrendim
Kahramanlarin yapilmasi gerekenleri ne pahasina olursa olsun
Yapanlar oldugunu ögrendim.

Insanlarin seni hep hesapsiz sevdigini Ama bunu nasil göstereceklerini
bilemediklerini ögrendim.

Sinirlendigimde gerçekten buna degse bile asla acimasiz olmamam
gerektigini ögrendim.

Gerçek dostlugun ve gerçek askin aramizda uzak mesafeler olsa bile
büyüdügünü ögrendim.
Birisinin seni istedigin gibi sevmemesi
Onun seni tüm benligiyle sevmedigi anlamina gelmedigini ögrendim.
Bir arkadasin ne kadar iyi olursa olsun seni üzecegini
Ve senin yine de onu affetmen gerektigini ögrendim.

Bazen baskalari tarafindan affedilmenin yetmedigini ögrendim.
Kendini de affetmeyi ögrenmelisin.

Kalbin ne kadar kirilmis olursa olsun
Dünyanin senin acilarindan dolayi durmayacagini ögrendim.

Geçmisimiz ve durumumuzun oldugumuz kisiligi etkiledigini
Ama olmamiz gerekene karsi sorumlu oldugumuzu ögrendim.

Iki kisinin tartismasinin birbirlerini sevmedikleri anlamina gelmedigini
ögrendim.
Ve tartismadiklari zaman da sevdikleri anlamina gelmedigini.
Bazen kisiligini eylemlerinin önüne koyman gerektigini ögrendim.

Iki kisinin tamamen ayni olan bir seye baktiklarinda bile
Farkli seyler görebildiklerini ögrendim

Hayatlarinda her zaman dürüst bir sekilde daha ileriye gitmek isteyen
kisilerin
Sonuçlari önemsemediklerini ögrendim.
Seni dogru dürüst tanimayan kisilerin
Hayatini birkaç saat içinde degistirebileceklerini ögrendim.

Verebilecegin bir sey kalmadiginda bile bir arkadasin agladiginda Ona
yardim edebilecek gücü bulabilecegini ögrendim.
Yazmanin konusmak kadar duygusal gayret gerektirdigini ögrendim.
En fazla önemsedigim kisilerin benden hep uzaklastirildiklarini ögrendim.
Insanlari üzmeden ve duyarli olarak kendi fikirlerini söylemenin
Çok zor oldugunu ögrendim.

Sevmeyi
Ve sevilmeyi ögrendim...
Ögrendim...
can yücel
mezun olunan lisede yapılan bahar şenliklerinin, üniversitede yapılanlardan daha eğlenceli daha güzel olduğunun görülmesi. *
(bkz: elleri kremalı bisküvi kokan berber kalfası)
aslında iç burkan bir detay değil. berber kalfasının elini de koklamam zaten*
antakya da st. pierre kilisesinde turistik gezideyim. bilenler bilir, dünyanın ilk mağara kilisesidir. dağda kurulmuştur. hıristiyanların hac yeridir aynı zamanda. kilise çevresinde dolaşırken karşımıza çok paspal bir çocuk çıktı. kötü giyimli, yoksul olduğu ortada. kürt arkadaşım kürtçe bir şey sordu çocuğa. çocuk "ruşen" dediği an adını sorduğunu anladım. bir süre kürtçe sohbet ettiler. arkadaşım çocukla vedalaştı yürümeye devam ettik, ama çocuğun çok sevimli masum bakışları vardı. arkamdan seslendi ve bana adını bilmediğim yerden kopardığı çiçeği uzattı. şaşırmıştım, yüzüne gülümsedim ve aldım elinden.

biz kürt çocukları her zaman taş atarken görüyoruz. böylesine alışık değiliz. bu olayda anlaşılması gereken bir şey var ki bu çocukları nasıl eğitirseniz öyle davranacağı. antakya bölgesinde kürt vatandaşlar polisle pek dalaşmaz çocuklar şiddetin içinde değil * ama doğudaki çocuklar ellerinde taşlarla büyüyorlar. bu çocukları iyi eğitmemiz lazım. taş atan çocukların ruşen den farkı yok; ruşen çiçek verebiliyorsa diğerleri de verebilir.
an itibariyle bir forumda "Ne bileyim kankalarımın hep sevgilisi var benim yok ama yanlız başıma kalıyorum o yüzden bu da çok sıkıcı bir hayat" diye yazı yazmış 13 yaşında bir çocuğun daha bu yaşta böyle bir dertle muzdarip olması, hiç bir şeyi düşünmeden çıkıp top oynayacağı yerde karı kız peşinde koşması beni pek üzmüştür muhterem. bir de resim koymuş ben yakışıklı mıyım diye.
bir erkeğin sevgisilisiyle gizli gizli mesajlaşırken boşanmadığı,belki de akşam aynı odayı ,aynı yatağı paylaşacağı eşinden ,karısından ,çocukların annesi diye bahsetme riyakarlığını göstermesi de hayata dair içburkan bir detay..
ve...çocuğuna istediği bir şeyi alamayan hatta istediği çoğu şeyi alamayan bir annenin ve cocuğun yanında ,başka bir annenin istediği ve istedikleri şeyleri alması....benim herzaman gözlerimin buğulanıp burnumun sızlamasına neden olmuştur.
Birşeyler için birileri için o kadar emek sarfetmenize rağmen karşılığı buruşuk bir kağıda asılı kalmaktır.
mık' ta oturup çay içiyorum bir arkadaşla. karşıdan iki kız geliyor ikisinde de birer yavru sibirya kurdu var. o kadar sevimli ki hayvanblar ben ve 7-8 kişilik olan yan masa ayağa kalktık hayvanları sevmek için. yaklaşık 10 kişinin muhabbetini böldürüp masadan kaldırdı bu güzel hayvanlar. başladık köpekleri okşamaya, onlarla oynamaya.
o sırada karşıdan iki şerefsizin geldiğini gördük. şerefiz yazabileceğim en güzel kelime belki de onlar için. ellerinde bir pittbull var. hayvan nefes nefese kalmış ve hırlayıp duruyor. tüylerinin yarısı kırmızı rengi almış kandan. hepimiz donup kalıyoruz. bizi yani 10 kişiyi masadan kaldıran şevkatten, sevgiden nasıl olur da zerre nasibini almamış olabilir bu iki şerefiz diye düşünüyoruz. şaşkın şaşkın bakıyoruz adamlara. aptal herif kendisine bakan kızların gözünde çok havalı olduğunu filan sanıp bir de yavrunun kulağı kanadı ya diyor utanmadan. geçip gidiyorlar sonra ve daha kötüsü ileride çay içmekte olan 3 polisin de önünden geçiyorlar. onlar yürümeye, polis de çayını içmeye devam ediyor hiçbir şey olmamışcasına.

bir gün bir çocukla tanışmıştım. yolda yürürken bir köpek görüp çok tatlı dedim. sonrası;

-sever misin hayvanları
+tabii ki çok hem de
-köpekleri sever misin?
+evet
-biz köpek dövüştürüyoruz izlemeye gelsene
+?????

bir daha görüşmedim tabii ki adamla. ben anlayamıyorum; zavallı iki hayvana acı çektirmenin nesi zevkli, dahası bunu hayvan sevgisiyle açıklamak nasıl bir zekanın ürünü? iğrençsiniz lan.
SAVAŞ SAVAŞ SAVAŞ ...
bi karış toprak için ve bu dünya malı için allahın verdiği cana kast edip hırs bürüyen gözlerin insanları öldürmeleri.
bebekleri katletmeleri insanları perişan etmeleri hayatın en çok iç burkan tarafıdır heral de...
hasta olduğunu öğrenip,zamanı neyle,nasıl geçireceğini bilememek.
(bkz: tek maçtan yatmak)
sabah ayılmak için yaptığınız koyu bir kahveden ilk yudumu alıp içine şeker yerine tuz koyduğunuzu farkedince gerçekten kaderine isyan ediyor insan.
her güzel şeyin bir sonunun olduğu gerçeği.
Sınava girmek için iki saat yol gittikten sonra okulda kırkbeş dakika falan durup tekrar iki saatlik yolu geri dönmek.
ağlayan bir insan gördüğünüzde ona durup 3 saniyeliğine bakıp içinizden;
"acaba neden ağlıyor?"
"acaba yanına gidip sorsam beni terslermi?"
onun için belki birşeyler yapabilirsiniz içinizden bu geçer ama gidip yanına soramazsınız veya bir eylemde bulunamazsınız içinizden onun karşısına geçip soytarılık yapmak gelir belki güler diye belki ona neden ağlıyorsun diye sorduğunda sana herşeyi anlatacakmış gibi gelir sende onu sonuna kadar dinleyip derdine derman olucakmışsın gibi gelir sana ama yapamazsın çünkü bir ihtimal daha vardır ona yaklaştığın an tüm samimiyetinle iyi niyetinle yaklaşmana rağmen tüm hırsınızı veya üzüntüsünü sana boşaltmasından korkman sana bağırması veya SANANE! diye haykırmasından korkarsın ve sonra dönüp gidersin hiç görmemiş gibi döner gidersin ama yinede içinde bir soru olur "acaba birşey yapabilirmiydim??" diye