babanız köyden köye, şehirden şehire dolaşır. siz de g.tüne takılırsınız. hiç sabit arkadaşınız olmaz. her yerde bir dışlanma ve kendini kabul ettirme süreci yaşarsınız. tam her şey güzel olur, hop başka yere... ileride "ilkokuldan beri arkadaşım" diyeceğiniz, "çocukluk arkadaşım" diyebileceğiniz çok az kişi olur...
okulda arkadaşlarınız tarafından hep "öğretmenin çocuğu" diye bir ayrıma uğrarsınız. "onlardan biri" olduğunuz kabul edilmez. her girdiğiniz ortamda önce "onlardan biri olduğunuzu" hissettirme ihtiyacı hissederek büyürsünüz.
çevredekiler tarafından "torpilli" görünüyor diye, öğretmenleriniz tarafından "onu savunuyormuş gibi olmayalım" diye bazen haksızlığa bile uğrama ihtimaliniz olur. "öne çıkmak" istemezsiniz. "takdir edilemeyeceğinizi" bilirsiniz. hele ki ebeveyniniz okulun yöneticisiyse, hep "kabalığa karışayım" psikolojisi olur. büyüyünce üzerinizden bu pısırıklığı atmanız, vakit alır...
ek olarak; parasızlık da cabasıdır. özellikle köylerde, "zengin" gözüyle bakılır; şehre gelince "fakir" olarak dışlanırsınız...
doğarak başlarız yenikliğe.
ilk golü, ilk nefesimizle içimize çeker, daha sonra berabere kalmak için çabalar dururuz.
öldüğümüzde de ikinci golü yeriz.
maçı kaybederiz.