hayat mücadelesinde, ani gelen yıkımlar, sarsıcı gelişmeler, aşırı sevinçler karşısında bireyi ayakta tutabilecek, onu tüm bu olup bitene karşı dimdik ayakta tutmaya yarıyabilecek, en azından bireyi bir adım daha ileride tutabilecek, umut verici, hayal kurulası durumdur.
şöyledir ki ; hayat denen olgu, yavaş ve uzun hatta sarsıcı bir savaş içine sokar insanı. ve galibinin mutlaka olması gereken bir savaşa... çabalarsın, didinirsin... tam oldu derken megerse olduğunu zannettiğin zamanın bir ateşkes olduğunu anlarsın. sadece bir soluk alabilmek için durdugun, an itibariyle savaşın tekrar başladığını görürsün. zordur, gün gelir yanındaki arkadaşın vurulur sana göre serseri, düşmanına göre hedefi bulan bir kurşunla. bir kez daha yıkılırsın, ama o anda bir telgraf gelir eline açarsın okursun, baba olmuşsundur, ardından gözün postacıda, ne zaman gelir acaba diye beklersin bebeginin sıcacık, ilk giydiği patiğini, unutturur o sevinç sana az önceki üzüntünü... bitsin istersin bir an önce, artık eve dönmen için sana ışıl ışıl gözlerle bakan sevdiğinden başka, onu görünce söylediği her kelimeyi baba sanacağın bir bebeğin beklemektedir. artık kendin için savaşmayı bırakırsın, çünkü düşünmen gereken bir ailen vardır, daha da bir anlamlı olmuştur senin için bu savaş denilen kılıf. daha önce sorgulamadığın, sormadığın nedenleri ararsın %1'ini bile çalıştıramadığın beyninde...
aradan geçer günler, senin savaşın bitmiştir, dönmüşsündür sağ salim evine, rahat bir nefes almışken, yaşın ermiştir kemale artık beklersin, geçsin günler alsın beni ölüm dersin. derken yeni bir savaş cıkar, yıllar önce postacının patiğini getirmiş olduğu oğlun bu kez gidecektir savaşa, üzülürsün , ama yapabilecek birşeyin yoktur, kuraldır, uyulacaktır. sende oğluna yapabileceğin, bırakabileceğin en iyi mirasını bırakmaya çalışırsın. anlatırsında durursun tecrübelerini, hep bir sorun vardır aklında ama acaba anlattıklarım oğlumun işine yarayacakmıdır, diye... derken, çalar jandarma kapını alırlar oğlunu götürürler savaşa... sonra mektup beklersin, bu sefer pencerenden beklersin postacıyı... günler, haftalar,aylar sayamaz olursun zamanı ... derken gözükür ufukta postacı, alırsın heyecanla mektubu. evet, evet oğlundandır, heyecan içersindesindir, acaba kötü birşey olmuşmudur da tabi kafan içersinde dönüp dolaşan tilkilerdendir. açarsın.açarsın ve içerisinde şu yazıyla karşılaşırsın;
-baba, hani sen bana demiştin ya savaş çok zordur diye, hani anlatmıştın ya.artık bana zor gelmiyor biliyormusun, çünkü zamanında bir kulağımdan girip diğerinden çıkan tecrübelerin artık beynimin içinde adeta set oluşturdu, baba biliyormusun çapraz ateşte kaldığımda hani demiştin ya yere yat diye, yattım baba. baba hani demiştin ya kaskını hep saga dogru boşluk bırakarak tak, koşarken kayarsa bile dengeni kaybetmezsin diye, taktım baba. baba sen hep yenildim ben savaşta diyorsun ya, sen yenilmiş olsanda beni bir sıfır galip başlattın baba... ama bu yüzden bu savaşı ben değil sen kazandın baba !
doğumunun köyde ebe eline değil de özel hastanede doktorların kontrolünde olmasıdır,
bakıcıların elinde üzerine titrenerek büyümektir,
ülkenin çoğunluğu okuma hevesi için kar kış demeden kiloöetrelerce yol yürürken senin özel arabayla özel okula gitmendir.
hayatta istediğin ve hatta istemediğin herşeyin olmasıdır kısaca.
Müslüman bir ülkede, müslüman bir aile ve çevrede hayata gözünü açmaktır. Bu maçın başında yakaladığın güzel bir şanstır ama hayat, güçlü takımdır dikkatli olmazsan 5-1 geriye düşersin mazaallah.
"O an anlamistim. Dunyada ayakkabisini annesine baglatmayan cocuklarin da oldugunu.
Insan kendi ayakkabisini baglayabiliyorsa, ayakta kalmasi daha kolaydi. Bugun bile ayakkabilarini baglamayi erken ogrenen cocuklarin hayata 1-0 onde basladigini dusunurum." (bkz: Tuna Kiremitci)
Hakem düdük çaldı öyle başladım hayata.
ilk on dakika 1 gol yedim... bizimkiler boşandı.
Zeki çocuktum... bu maçı alırdık yani... en azından bahis siteleri fena oran vermiyordu.
Bir gol daha... şirret, nahlet, sinderallanınki gibi bir üvey annem oldu. Oldu 2-0.
Zikerim böyle işi dedim. Üniverstiye falan girdim 2-3 kez.
Çok savruk oynadım, ileri top şişirmeler falan. Seyir zevki yüksek ama futbol namına sahada bir şey yoktu.
ilk yarı bele bitti.
Devre arası, ben böyle maçın aq... oynayacağın topu zikeyim dedim kendi kendime.
Yarı şans amerikaya gittim. Uzun mesafeden hiç beklenmedik bir goldu. Ama özgüvenim yerine gelmişti. Sonra on dakika topa hakimiyetle geçti... seyir zevki düşük.
Dönüşte tanrı eliyle maradonanın attığı gibi bir gol. 2-2 oldu.
Şu an 3-2 öndeyim. Bu maçı bu saatten sonra bırakmam. Kimseye muhtaç değilim, işim yerinde, mutluyum
Oyunun havasına geçte olsa girdim. Ara ara karşı kaleyi yokluyorum.
Sevebileceğim bir kadın bulursam 4-2 öne geçicem. O saatten sonra hakem aniden düdük çalmaz ölmezsem, sahadan haklı bir galibiyetle mutlu ayrılıcam.
Son olarak ben bele federasyonun (hayatın) ve ligin (ülkenin) aq!
(Zengin takımda oynamak, avansla başlamak şart değil yani)