görülen korkunç kabuslarla belki az da olsa değeri anlaşılan kaynak, döngü, şey her ne ise artık..
bundan iki sene önce gidilen bir istanbul gezisinde büyük bir firmanın deneylerinin beyninme hasar verdiğini ve çalışanların tecavüz ettiklerini görüyordum rüyamda. ve kusursuz bir kabus için; tabi ki beni işlemediğim bir cinayetle suçluyorlardı. beyin öyle bir şeydi ki verdiği hasarı ne onarabiliyor ne de kanıtlayabiliyordu. geçen zamanla beraber de en ufak bi tecavüz izi kalmamasına şaşırılmamalı sanırım. sonuçta her şey kusursuz.ve mahkemede karar anı; çat çat.. on beş yıl hapis!
bu olamazdı, olmamalıydı tabi ki o an. artık dünyayı göremeyecek olmanın verdiği korkunç üzüntü, her gün yattığın yatağa yatamayacağının düşüncesi, yarım yamalak kalacak ve hayatına devam edemeyecek bir anne, bir kez de belki de ilk kez de kızı için çin çin yapacak bir baba. on beş yıl boyunca annenin boş yere o harç parasını yatırıp yatıramayacağı karmaşası,okuyamayacak olmanın sıkıntısı, bir daha deniz göremeyecek olmanın verdiği üzüntü... her şey ama her şey düğümleniyor sanki, hayat da bir film şeridini çoktan aşıp kabusa dönüşüyor. hep girenlerin o dayanılmaz sesi kulağımda; "bir gün buraya düşeceğimi aklımın ucuna bile getirmezdim." uyanmak üzereyken gözümü açıp rüyada olduğumu farkedip tekrar rüyaya gitmenin hazzından çok çok uzak bir şey. göz açma isteği, lütfen kabus olsun çığlıkları.
-anne rüyaydı di mi lütfen anne rüyaydı di mi?
-yavrum?
- ben öldürmedim biliyorsun ben öldürmedim anne!
- rüyaydı pamuğum..şşş..geçti..
hayat böyle bir şey işte..görebildiğin, yaşayabildiğin her şeyin farkına kabuslar olmadan varılmıyor.
teşekkür ederim hayata ve şükürler olsun hayatımdaki her şeye..
dönüp geçmişte bıraktıklarımıza bir kez daha bakmakla idrak etmeye başlarız hayatı.. ve bu uğurda geçmişe bağlanarak yaşayarak bugünümüzü görmezden gelerek..
bazen yok sayarak ilerlemek isteriz yolumuza ya da dondurmak zamanı. belli bir zamana ait olmamak. ne dün ne bugün ne de gelecek. yok olmak ama izlemek. sanki bir yıldızmışcasına yukardan izlemek hayatı. ve bu uğurda gider karlı yollar belirleriz kendimize. ileri bkarak yürümek isteriz çoğu zaman. yürürken de yokluğun hiçliğin tadına varmak. ayak izi yoktur önümüzde evet sanki kimse yoktur sanki biz yokuzdur. sonra durur! durur ve bakarız geriye. binlerce adım. bembeyaz karda binlerce taban izi.. çamurlanmış yollar. kirlenmiş beyaz. geçmiş budur! ve geçmişe bir kez dönünce düşmez yakamızdan. sonra ya geri gideriz adımlarımızın üstüne bir kez daha batarak ve daha da kirlenir daha da çamura batarız. ya da önümüze bakıp yepyeni umutlara gideriz.
ikilemlerle doludur hayat. bazen sayılar artar; üç, dört, beş.. her daim vardır bir oyun. evet adil görünür hayat. bir gün mutlaka der insan. umudu taşır; pandoradan almayı bilmiştir insanoğlu umudu. peki ya adaleti görmezse.hayat adil davranmayı ertelerse.. ve adil davranmak bir dilekten ibaret kalırsa..
işte tam o anda bir liman arar insanoğlu, tutunacak bir dal. ama bu başka bir insan olmaz. bilir insanoğlunu, tanır. zayıflıklarını, kırgınlıklarını, hırsını, öfkesini, kibirini ve mutlaka tatmıştır her insanın içinde var olan ''ben'' duygusunu bilir güvensizliği. duvarlar örerken etrafına uzaklaşırken hayata tutunacak dal arar. ve bu dal başka bir insan olamaz haliyle. gider yıldızları seçer, gider denizleri seçer, gider yağmuru seçer, tanrıyı seçer... ve ona sarılır. mutsuzluklarını, kırgınlıklarını, başarısızlıklarını, sitemini ona bildirir.
hayat her daim vardı. ve var da olmaya devam edecektir. ama hayat sürdükçe zaman ilerledikçe, şarkılar söylendikçe kitaplar okundukça; hüzünler, ayrılıklar, kalp kırıklıkları, kırgınlıklar var olacaktır.
aksini düşünmek polyanacılık; tersi hareket ederek kendini fazlasıya önemsemek don kişotluk olacaktır.
sonu belli olan ve hep başrol oyuncusunun öldüğü bir filmdir.
hayat bütün yaşamımız değil, hatırlayabildiklerimizin toplamıdır. kimi zaman o bile değildir. senaryosundan tut, yönetmen, oyuncu.. her şey ile dahil olunan uzun ama göz açıp kapayıncaya kadar geçen uzun metrajlı filmdir. ya da kaç sezon olacağı belli olmayan bir dizi. drama, aksiyon, trajedi, fantastik.. yine yönetmen ve başrol oyuncusu belirler.
Bir film izleriz ya da bir kitap okuruz yaşantımız ve bütün düşünce akımlarımız ani bir değişime uğrar.
Bu değişimleri yaşantımıza bu kadar rahat sokmamızın sebebi arayışımız değil midir?
Hayat başlı başına kaçışlardan ve arayışlardan oluşmaz mı zaten?
Neden 'ilk'leri hiç unutmayız?
Arayışlarımızın ilk meyveleridir ilk öpücükler, ilk cinsel deneyimleri vs.
Benim izlediğim en güzel film, arkasında kapitalist düzenin anormal yaşantılarını bırakan, bütün kredi kartlarını ve paralarını yakıp yollara çıkan ve en büyük hayali Alaska'ya gitmek olan bir gencin yollara düştüğü ingilizcesi 'into the wild' adlı filmdir.
Hem hayatımızdaki kaçışlarımızı hem de arayışlarımızı en iyi şekilde gözler önüne seren bir film.
Bana en büyük hayalini gerçekleştireceksin ve hemen öleceksin deseler şuanki yaşantıma devam etmeyi tercih etmezdim.
Var olduğum süre boyunca yapmayı en çok isteyeceğim şeyi yapıp yaşım ne olursa ölsün hemen ölmeyi seçerdim çünkü hayatımız hayallerimizin peşinde koşabildiğimiz kadar heyecan verici ve bu hayatları güzel değerlendiremezsek 40'ların çocuklarının dillerine daha çook düşeriz.
Hepimiz yanımızdaki arkadaşlarımızdan, sevgililerimizden sıkılmış bir şekilde sokaklarda yeni suratlar aramıyor muyuz?
Her insan ölmeden önce kendini doğanın kusursuz bünyesine atmalı.
Bütün kredi kartlarını ve paralarını yakıp yola çıkan o genç gibi.
Doğa bize istediğimiz her şeyi sunabilir, beklentilerimizi insanlara göre daha çok karşılayabilir.
Hala güvenlikli sitelerinizden, soğuk apartmanlarınızdan ve rutin yaşantınızdan sıkılmadınız mı?
Neredeyse on yıl sonra nerelere gideceğimiz ve neler yapacağımız bile planlanmış vazıyetteyken size kaçışı önermem saçma gelebilir fakat hala okumanız gereken kitapların ve bütün hayat akışınızı değiştirecek filmler izlemeniz gerektiğini düşünüyorum.
Doğanın bize vereceği huzur ve bilgelik nice orgazmlarda ya da kitaplar yok.
Kendinizi toprağın kokusuna ve güneşin doğuşuna bırakırsanız güvenlikli sitelerinizden soğuyabilirsiniz ve emin olun bu soğuma güzel şeylerin başlangıcı olacaktır sizin için öyle ki mutluluk matematikte x'i y'yi bulmakta değil doğanın güzelliklerinde olsa gerek.
Bir insan için popoda başlayıp gene popoda son bulan tecrübeler bütünüdür. Ciğerlerinizdeki sıvı oksijenin boşalması ve ağlayabilmeniz için poponuza tokat atarlar, ömür bitince de hayatın size soktukları bir yere kaçmasın diye deliği pamukla tıkarlar. içinizde sadece tecrübeleriniz kalır.
bir türlü doyulamayan şey. kimilerinin çok sevdiği, kimilerinin bıktığı, kimilerinin çekip gitmek istediği ve kimilerinin kendi isteğiyle son verdikleri zaman dilimi.
ölüm çizgisine çok yakındır hayat, ancak hiç bitmeyecek sanırsınız. kırdığınız kalpleri tamir etmek, istediğiniz şeyleri yapmak için daha çook zamanınızın olduğunu düşünürsünüz ancak yanılırsınız. hayat, sizin yerle aranızdaki mesafe kadardır ancak. ertelememelisiniz, zira o kadar zamanınız olmayabilir.
bazen yürüdükçe yol aldığını falan zannedersin, halbuki yürüdüğün yer manasız bir labirent veya dairesel bir yol olabilir. yani yol almıyorsundur yalnızca yol aldığını zannederek yürüyorsundur. bence hayatta böyle birşey, an azından nerede yürüdüğünü bilmelisin. sen zamanla büyüdüğünü falan zannedersin ancak sadece zaman ilerlemiştir, zaman seni kullanmıştır. geçen süre sadece yelkovanın akrebin peşinden koşmasıdır.
sana, yaptığın herşeyin aslında hiçbirşey olduğunu anlatan süreç... birde bakıvermişsinki başının üstünde bir mezar taşı ve yaptığın herşey hiçbirşey oluvermiş... dünyanın sahibi olsan sana ne artık?
bu hayat denilen şey bu kadar boş ise, bütün çabalarımız eninde sonunda tahtalıköy denilen mekanda sona eriyorsa bunun mutlaka bir sebebi olmalı değil mi? yoksa çok saçma olmaz mıydı? acaba bir sebebi varda görmezdenmi geliyoruz?***
Kaçagım eşkiya aşklar yaşarım durmadan
Kaşla göz dagla uçurum arası...
Konar göçerim
Sürgünlügümü yurtlamaz yerleşik sevdalar...
Sıgsın isterler defnelerim küçücük saksılarıma
Yetmez dag başlarının teslimiyeti istenir
Ya katli Ya ihanetim.....
Bilmezler bir başka bir yol oldugunu
Yani ben eşkiya
Her yanı pusu
Gözlerimde ki dumanlı daglara sevdam
Zülfümde gölgeye sıgınmam bundardır....
O zaman keyif çatarim silah diye sevdagının doruguna
Buzullar erir nehirler yatak değistirir
Sevdalarımı ışıklarında yıkarlar
Sonrada yürekleri seslerinde gürül gürül akarlar
Çıplak suretleri dag baslarını resmeder
O den iklim degişir guzun olur
Yüregimden gayrısına sır vermedıgım dogrudur
Kaçaklık bu hadi gel şahrudum
Daglara gölge verelim.......
Gögüsüm tahtasının altı ol
Yoksa vuracak beni hasretin bir tenhada
Yakışırmı bir kaçaga
Ecel eliyle ölmek......
sağlık, internet, başarı, arkadaş ve biraz para varsa çok güzel gidebilen olgu. öğrenci olduğunuzu varsayalım, dersinizi çalışın, arkadaşlarınızla takılın, gidin için ya da çocukken vitrinlerine yapıştığınız şeyler için para biriktirin, oyun alın; sözlükte takılın. hayat bu yahu, daha ne arıyorsunuz?
Hani bazen oylece cokersin oldugun yere
Ne dogrulmaya mecalin vardir,
ne de konusmaya.
Ellerin saclarinin arasinda
cok sonra farkedersin,
yanaklarindan suzulen gozyaslarini.
Kahredici bir sessiz boslugun icinde,
aynada ki yansimanla goz goze gelirsin.
Yer ve zaman kavramlari
anlamlarini yitirmisken tamamen, hayat oylece kayip gitmistir ellerinin arasindan.
Bu ben miyim dersin,
dibinde en dibine vurmus bir halde.
Sana teselli vermeye calisan mantigin
anlamamistir ki hicbir zaman,
kalbindeki acilarin agirligini.
'Hakkin degil o yuzden konusmak!' dersin
Tum kelimeler anlamsiz cumleler yitik
bir vaziyette,
gecenin karanlik kollarinda,
sonu olmayan
bir keder yolculuguna daha cikmissindir.
'Bu son yolculuk' sozcukleri
fisildanir kulaklarina.
Son kez gozlerini kaparsin
Nedensiz
bir tebessum belirir dudaklarinda,