Sahip olduğumuz sürece hayatın en büyük üç saadetini, yani sağlık, gençlik ve özgürlüğü fark etmeyiz. Ne zaman ki kaybederiz ancak o zaman ayırdına varırız onların, çünkü onlar da(bir şeyin bizatihi varlığı değil) yokluğu halidir. Hayatımızın belli günlerinin mutlu olduğu dikkatimizi ancak bunların yerinin mutsuz günler aldığında çeker. Zevkler ve hazlar arttıkça bunlara karşı duyarlılığımız azalır; alıştığımız şeyler artık bir zevk olarak hissetmeyiz. Fakat acıya duyarlılığımız tam da bu şekilde artar; çünkü alıştığımız şeyin kökünün kesilmesini acı biçimde hissederiz. Dolayısıyla zaruru olanın ölçüsü sahip olmayla artar ve böylelikle acıyı hissetme kapasitesi de. Saatler ne kadar hoşça geçirilirse o kadar çabuk tükenir, ne kadar acıyla gecirilirse o ölçüde uzadıkça uzar, geçmek bilmez, çünkü müspet mahiyete sahip olan şey zevk değil acıdır, onun bizzat mevcudiyeti kendini hissettirir. Benzer şekilde eğlendiğimizde değil, sıkıldığımızda zamanin farkına varırız. Her iki durumda hayatın en mutlu anının onun(varlığımızın) en az farkına vardığımız an olduğunu kanıtlar; demek ki ona hiç sahip olmasaydık(onun hiç farkına varmasaydık) daha da iyi olacaktı.
Büyük ve canlı zevk ancak onu önceleyen büyük felaketin neticesi olarak keskin biçimde hissedilebilir; çünkü sürekli bir hoşnutluk durumuna boş bir eğlence ve hatta boş bir tatmin haricinde bir şey eklenemez. Bu yüzdendir ki bütün şairler kahramanlarını, buradan tekrar kurtarabilmek için tasa, kaygı ve ıstırap dolu durumlara sokmak zorundadırlar. Dolayısıyla dramlar ve destanlar genellikle savaşı, ıstırapı eziyet gören erkek ve kadınları anlatırlar ve hayal gücü mahsülü olan her eser iskenceler içerisindeki insan yüreğinin kaşılmalarını ve çırpınmalarını seyrettiğimiz bir gösteri kutusudur.
Biz insanlar kasabın gözlerini süzüp, içlerinden önce birini ardından birini ardından bir başkasını seçtiği kırda oynayan kuzuları andırıyoruz; çünkü iyi günlerimizde bizi tam da bu an da hangi felaketin pusuda beklediğini, hangi hastalık, sefalet, işkence ve eziyetin, uzuv, akıl ve can kaybının birdenbire bastırmak için hazırlandığını bilmeliyiz.
Hayatımız öncelikle bakır bozukluklarla yapılmış bir ödemeye benzer; bizim bu ödemeye karşı bir alındı makbuzu vermemiz gerekir; bakır bozukluklar günler, alındı makbuzu ölumdür.