Bazen çok tutarsız oluyor bu hayat. Anlamıyorum. Bir diyor ki sen kismetsiz şanssız bir insansin hep tek kalacaksin mutlu olacaksın,kimse seni dinlemeyecek anlamayacak.
Ne ilginçtir ki ardından da diyor ki olur mu canım senin gibi iyi bir insan ilahi ne mümkün şanssız olmadı sen hep mutlu olacaksın ,mutlu olacaksınız . hep o olacak yanında . o dinleyecek o anlayacak.
Bunlar oluyor benim hayatımda hem de birkaç saat içinde. Bu hayat bi tutarlı olsa ben de beni bulsam...
çözüme, bir sonuca ulaşamadığımız; düşündükçe daha da içine gömüldüğümüz, gömüldükçe daha da anlamsızlaşan bir durum üzerine (hayatta kaldığın süreyi değerlendirme adına) yorumlardır.
nerede olduğumuzu biliyor muyuz? uzayda bir yerdeyiz. ama neresindeyiz? tam olarak nerede olduğumuzu bilmiyoruz ve asla bilemeyeceğiz gibi gözüküyor. sonsuza bağlanan olasılıklarda her anımızı geçiriyor, bir önceki anımızla tek bağımız aklımızda kalanlar ve bıraktığı mental ve fiziksel izlerden ibaret ''hala hayattayım'' bilgisi eşliğinde canlılığımızı sürdürüyoruz. neresi olduğunu bilmediğimiz bir yerde, yok olmak üzere varlığımızı çürütüyor ve ufak tatlarla hislerimize his katıyoruz. böyle bir oyunun, bir tiyatronun, bir yazılımın içerisinde lineer -ki bundan da emin değiliz, lineer olduğunu varsaydığımız diyelim- bir zamanın içerisindeyiz. sağımıza dönsek sonsuz, solumuza dönsek sonsuz bir uzayın göbeğinde doğuyor, büyüyor ve ölüyoruz. birimiz de çıkıp demiyor ki ''aga biz ne yapıyoruz?'' dolmuşta para üstü uzatıyoruz birbirimize. paranın üzerinde gözle görülemeyecek kadar küçük mikroplar da bizim gibi yaşıyorlar. onlar da bu zamana dahil akıp giden bir salıncakta sallanıyor; zamanı geldiğinde ölüyorlar. öyleyse yaşıyor olmak çok da yeterli değil, biz bir mikroptan fazlasıyız. pekala benim gerçekliğimle senin gerçekliğin arasında büyük farklar olabilir, pekala olmayabilir; ama en az bir gerçeklik var ki hepimiz kendimizi gerçekleştirmişiz ve kimimiz buluşlar yapıyor, bilgisayar oyunları üretiyor, 100 metrede dünya rekoru kırıyor, birbirinin canını alıyor ve bir ormanda ayının saldırısına maruz kalıyoruz. böylece gerçekliğimiz bir ''anlam'' kazanıyor. doğuşumuzdan itibaren verdiğimiz kararlar ile bu ''anlam''ı sağlamlaştırıyor, her an bir amacın peşinden koşarak ''aslında nerede'' olduğumuzu unutuyoruz. bu sorgulanamaz yapının içerisinde küçük dargınlıklar yaşıyor bazılarımız, bazılarımız patronunu arzuluyor, bazılarımız geceleri altına işiyor ve mağaza indirimlerini kaçırmıyor... tüm bunları düşünmekten ötürü asıl sorundan uzakta, dingin bir hayat; paniksizce kayıp gidiyor öylece.
doğum sonrası başlayan bu ''kararlar ve tecrübeler'' dönemi ölümle sona erecek, bunda hemfikiriz. öyleyse neden hala kırgınız? neden bir kano yarışına katılmıyoruz? neden böyle küçük bir hayata, bu yaşam alanından alınabilecek ne kadar haz varsa sığdırmıyoruz? en azından denemiyoruz? deri ceketlerimizi giyip dışarı çıkmalıyız! bizi mutlu edecek, ''oh be, iyi ki bu sonsuz, yersiz, kaotik, karanlık, varlığın anlam kazandığı tek yerdeyim'' dedirtecek eylemlerde bulunmalıyız. kendimiz dışında bu hayattan anlayacak bir şeyimiz yok, canımız dışında da kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. adım atarken hayatta kalmak için iki kere düşünmeliyiz ama itibar kaybedeceğim kaygısıyla adımlarımızı çekinirsek; işte o zaman bu hayatı değerlendirememiş, anlamlandıramamış, değerini anlayamamış halde ''mutsuz ama yaşıyor'' olacağız. her anı doyasıya yaşamak dışında kendimize iyilik yapamayız.
tüm bu düşüncelerin ışığında hayat; anlamlı olduğu kadar anlamsız ve en az anlamlı olduğu kadar da anlamlı bir hal alıyor. işimiz zor mu? asla zor değil. ama kolay mı? şüphesiz kolay da değil.